KKTC ve Batı Trakya

Kuzey Kıbrıs ile Batı Trakya, birbirlerine çok uzak gibi görünseler de aslında birbirleriyle ziyadesiyle alakalı iki yavru vatanımızdır. Her ne kadar AB'nin meşhur demokratik haklarından hiçbir şekilde yararlanamasa da Batı Trakya, Yunanistan'ın pençesi altında AB sınırları içindedir. Şimdi de Rumların pençesi altındaki KKTC, AB'ye dahil edilerek yutulmak istenmektedir.

Batı Trakya ciddi bir misal

Aslında Batı Trakya, AB içindeki Türk varlığının konumu bakımından ve insan hak ve hürriyetlerini devşirmek için AB'ye girmek isteyenler açısından da çok önemli bir örnektir. Batı Trakya, diğer bir bağlamda Rumların aleyhine gelişen "KKTC'nin diplomatik kazanımları"nın adeta ceremesini çekmek durumunda kalan "Kıbrısla bileşik bir kap" gibidir. 1954'te görüldüğü gibi Yunanistan Kıbrıs'taki hıncını Batı Trakya Türklerinden almaktadır.

Lozan Antlaşması'nın amir hükümlerine rağmen suriçi İstanbul'da ekümenik patriklik sevdasıyla dünya turuna çıkan Bartholomeos'un ziyadesiyle kullandığı ve hatta haddini dahi çoktaaan aştığı hakların hiçbirisini, Batı Trakya Türkleri tadabilmiş değildir. Nitekim yıllardan beri baskı ve mezalim altında soykırıma uğrayan Batı Trakya Türkleri, 1970 yılından bu yana milli ve manevi dirençlerini korumak için açtıkları Kur'an kursları sebebiyle mahkemeden mahkemeye, davadan davaya, nezarethaneden nezarethaneye koşuşturuyorlar.

KKTC'den daha avantajlı

yönleri var

Bu bakımdan Batı Trakyalı soydaşlarımızın Kıbrıs Türklerinden daha avantajlı bir yönleri var. O da mili ve manevi dirençlerini diri tutmak için herşeylerini feda eden Başmüftü Mehmet Selim ve İskeçe Müftüsü Mehmet Emin Aga ve daha nice adsız manevi kahramanların varlığıdır. 1361'den bu yana hala oralar bizim vatanımız ise bu namsız kahramanların hizmetleri sebebiyledir. Maalesef Kıbrıs'ımız son dönemde bu manevi dirençlerden yoksun kalmıştır. Belki de bugün Türkiye'nin son dönem Kıbrıs politikasının ve KKTC'nin en büyük zaafı budur. Nitekim, bu zaafiyet, KKTC'de Rumların provakasyonlarına alet olanların Türkiye aleyhine yürüme tabloları olarak ortaya çıkabilmektedir. Kıbrıs Rum kesiminin papazların gölgesinde yürüttüğü mezalime karşı, kuzeyden manevi bir direnç sürdürülememiştir. Neticede KKTC'nin ruhu adeta bedeninden çıkmak üzeredir.

AB'nin kredi zokası

Bunu çok iyi gören AB ve Rumlar, emlak komisyoncusuluğuna soyunarak KKTC'ye maddi bedeller biçmektedirler. Bir ay önce BM temsilcisi De Solana Kıbrıs'ı turlarken AB lobilerinden de Rumların isteklerine evet demeleri halinde AB'ye üyeliğin yanısıra KKTC'ye 200 milyon dolar yardım teklifleri yapılmıştı. Hatta iş o noktaya vardı ki, Rum Drusiotis, 1974 sonrasında Türkiye'den Ada'ya gidip yerleşen Türklere 5 bin dolar verilerek evlerine geri gönderilmelerini önerdi. KKTC'de kimi aydınlar, bu önerilere teşne oldular. KKTC'deki bu manevi zaafiyet maalesef "Kıbrıs'ı sırtımızda bir kambur" olarak gören "Türkiye'deki bazı iş çevreleri"mizde de sözkonusudur. Bu küresel, liberal ve materyalist bakış açısının bugün Kıbrıs'ı, yarın Trakya'yı, ertesi gün Anadolu'yu "satılık emlak" olarak görür ve gösterirse hiç şaşırmayınız.

KKTC, Batı Trakya ve ülkemize yönelik küresel dalgaları kıracak ve tüm değerlerimizi paha biçilmez olarak koruyacak bütüncül bir strateji, adeta bir Kuvay-ı Milliye ruhu geliştirmek kaçınılmazdır. Yoksa herşey pazarlığa açık hale gelir, Allah korusun. Bu bakımdan dini ve milli bütünlüğümüzü sağlamlaştıracak örgün ve yaygın eğitim hizmetlerinin, dini, kültürel ve sosyal atılımların başlatılması vakti geldi ve geçmek üzeredir. Başımıza taş yağmadan ayıkmıyoruz ama; korkarım, Türkiyemizin yakın geleceğinde de KKTC'deki zaafiyet aynı şekilde baş gösterecektir.