Düşmansız kendini tanımlayamayan ve yaşayamayan Batı dünyası, komünizm düşmanının yerine 'küresel terörizm" diyerek, doğrudan doğruya İslâm'ı koymuştur. Aslında Batılıların bilinçaltında Haçlı düşüncesi, yani İslâm düşmanlığı her zaman var olmuştur.
Komünizm düşmanlığı ise, belli bir dönem öne çıkarılmış ve o korkuyla kitleler yönlendirilmiştir. ABD'li General John Galvin, NATO Başkomutanlığı görevinden ayrılırken, bunu şu sözlere ifade etmiştir: "Soğuk Savaşı kazandık. Yetmiş yıllık sapmadan sonra yeniden 1300 yılın esas çatışma eksenine dönüyoruz. Bu, İslâm ile olan büyük savaştır."
Görülen o ki, İslâm dünyası büyük bir savaşla karşı karşıyadır. Daha açık ifadeyle İslâm dünyasında yaşananlar yüzyıllık plânın günümüzdeki yansımalarıdır. Bundan dolayı Birinci Dünya Savaşı'nın sebep-sonuç ilişkilerini ve hedeflerini güncelleyerek analiz etmek ve ona göre politika belirlemek zorundayız.
Şunu kulağımıza küpe etmemiz gerekir: Batılılar, Müslümanlara karşı gerçek düşünce ve niyetlerini sürekli gizlemiş ve aldatma yolunu seçmişlerdir. İlişkilerimizin en iyi olduğunu zannettiğimiz dönemlerde bile, Türkiye'ye yönelik psikolojik savaşı sürdürmüşlerdir.
Bugün psikolojik savaşı bırakınız, bizzat terör örgütlerini en modern silâhlarla donatarak üstümüze salmaktadırlar. Bir başka deyişle Batılılar, Türkiye başta olmak üzere, tüm İslâm dünyasına karşı bir vekâlet savaşını sahneye koymuştur.
Vekâlet savaşı, Batılıların yeni bir buluşudur. Terör örgütlerini ve devletimsi yapıları bu amaç için kuruyor ve besliyorlar. Suriyeli âlim Cevdet Sait diyor ki; "Büyük güçleri birbiriyle savaşırken göremezsiniz, hep küçükleri aralarında savaştırırlar. Her iki tarafa da silâh verirler."
Böyle davranmalarının sebebi, büyük güçlerin birbiriyle mücadelesinin her iki tarafa aynı derecede zarar vermesidir. Onun için en kârlı mücadele şekli, küçük güçlere silâh satıp, onları vuruşturmaktır. Hem silâh satışından kazanıyor, hem de düşmanlarını birbirine kırdırıyorlar. Bir taşla iki kuş vurmak, işte buna denir.
Bunu yapan Batılılar, öte yandan barış söylemlerini de dillerinde düşürmüyorlar. Esasen o söylemler de aldatma senaryolarından başka bir şey değildir. Brzezinski "Büyük Santraç Tahtası" adlı kitabında bu gerçeği şöyle dile getiriyor: "Müslüman âlemi içinde barışı sağlama işi, Müslüman devletlere bırakılamaz. Ama bazı durumlarda, Batılı kuvvetlerin destek rolünü üstlenmesiyle, Müslüman kuvvetlere cephede önemi bir rol öngörmek mümkündür." (155)
Hâsılı Türkiye, terör eylemlerinden öte, küresel bir saldırı ve kuşatma altındadır. O nedenle terör örgütlerinin liderlerini veya üyelerini öldürmekle sonuç almak imkânsızdır. Asıl mücadele edilmesi gereken, terör örgütlerini kullanan kuklacılardır.
Söz konusu kuklacılarla mücadele edecek gücümüz var mı? Evet, kuklacılar çok ve güçlüdürler. Ancak Türkiye'nin de kullanabileceği güçler hiç de az sayılmaz. En önemlisi Türkiye'nin haklılık gibi, her yerde ve her zaman kullanabileceği gücü bulunmaktadır. Mühim olan, güçlerimizi doğru tespit etmek ve etkili bir tarzda kullanmaktır.
Özetle ifade edersek, Türkiye, Milli Mücadele döneminden daha güçlü konumdadır. Eğer ecdadımız gibi birlik, beraberlik, azim ve kararlılık içerisinde olursak, her çeşit tehdit ve tehlikeleri bertaraf edebiliriz. Bunu başarabilmemiz için, ilkönce Batılıların küresel terörizm derken, İslâm' kastettiklerini bilmemiz ve ona göre adımlarımızı atmamız gerekir.
Komünizm düşmanlığı ise, belli bir dönem öne çıkarılmış ve o korkuyla kitleler yönlendirilmiştir. ABD'li General John Galvin, NATO Başkomutanlığı görevinden ayrılırken, bunu şu sözlere ifade etmiştir: "Soğuk Savaşı kazandık. Yetmiş yıllık sapmadan sonra yeniden 1300 yılın esas çatışma eksenine dönüyoruz. Bu, İslâm ile olan büyük savaştır."
Görülen o ki, İslâm dünyası büyük bir savaşla karşı karşıyadır. Daha açık ifadeyle İslâm dünyasında yaşananlar yüzyıllık plânın günümüzdeki yansımalarıdır. Bundan dolayı Birinci Dünya Savaşı'nın sebep-sonuç ilişkilerini ve hedeflerini güncelleyerek analiz etmek ve ona göre politika belirlemek zorundayız.
Şunu kulağımıza küpe etmemiz gerekir: Batılılar, Müslümanlara karşı gerçek düşünce ve niyetlerini sürekli gizlemiş ve aldatma yolunu seçmişlerdir. İlişkilerimizin en iyi olduğunu zannettiğimiz dönemlerde bile, Türkiye'ye yönelik psikolojik savaşı sürdürmüşlerdir.
Bugün psikolojik savaşı bırakınız, bizzat terör örgütlerini en modern silâhlarla donatarak üstümüze salmaktadırlar. Bir başka deyişle Batılılar, Türkiye başta olmak üzere, tüm İslâm dünyasına karşı bir vekâlet savaşını sahneye koymuştur.
Vekâlet savaşı, Batılıların yeni bir buluşudur. Terör örgütlerini ve devletimsi yapıları bu amaç için kuruyor ve besliyorlar. Suriyeli âlim Cevdet Sait diyor ki; "Büyük güçleri birbiriyle savaşırken göremezsiniz, hep küçükleri aralarında savaştırırlar. Her iki tarafa da silâh verirler."
Böyle davranmalarının sebebi, büyük güçlerin birbiriyle mücadelesinin her iki tarafa aynı derecede zarar vermesidir. Onun için en kârlı mücadele şekli, küçük güçlere silâh satıp, onları vuruşturmaktır. Hem silâh satışından kazanıyor, hem de düşmanlarını birbirine kırdırıyorlar. Bir taşla iki kuş vurmak, işte buna denir.
Bunu yapan Batılılar, öte yandan barış söylemlerini de dillerinde düşürmüyorlar. Esasen o söylemler de aldatma senaryolarından başka bir şey değildir. Brzezinski "Büyük Santraç Tahtası" adlı kitabında bu gerçeği şöyle dile getiriyor: "Müslüman âlemi içinde barışı sağlama işi, Müslüman devletlere bırakılamaz. Ama bazı durumlarda, Batılı kuvvetlerin destek rolünü üstlenmesiyle, Müslüman kuvvetlere cephede önemi bir rol öngörmek mümkündür." (155)
Hâsılı Türkiye, terör eylemlerinden öte, küresel bir saldırı ve kuşatma altındadır. O nedenle terör örgütlerinin liderlerini veya üyelerini öldürmekle sonuç almak imkânsızdır. Asıl mücadele edilmesi gereken, terör örgütlerini kullanan kuklacılardır.
Söz konusu kuklacılarla mücadele edecek gücümüz var mı? Evet, kuklacılar çok ve güçlüdürler. Ancak Türkiye'nin de kullanabileceği güçler hiç de az sayılmaz. En önemlisi Türkiye'nin haklılık gibi, her yerde ve her zaman kullanabileceği gücü bulunmaktadır. Mühim olan, güçlerimizi doğru tespit etmek ve etkili bir tarzda kullanmaktır.
Özetle ifade edersek, Türkiye, Milli Mücadele döneminden daha güçlü konumdadır. Eğer ecdadımız gibi birlik, beraberlik, azim ve kararlılık içerisinde olursak, her çeşit tehdit ve tehlikeleri bertaraf edebiliriz. Bunu başarabilmemiz için, ilkönce Batılıların küresel terörizm derken, İslâm' kastettiklerini bilmemiz ve ona göre adımlarımızı atmamız gerekir.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018