Kurtuluş Atatürk çizgisinde

Osmanlı hayranlarının ifade etmekten kaçtıkları bir gerçek vardır. Osmanlı en zirvede olduğu dönemde Avrupa ile ilişkilerde, yakınlaşmada da en üst noktaya çıkmıştı. İşte bu batıya açılış zamanla teslimiyete, teslimiyet de yıkılışa götürmüştü.

Yani Osmanlı cellâdına âşık olmuştu ve o cellât, Mondros ve Sevr anlaşmaları ile Osmanlıyı resmen bitirdi.
Yine üzerinde durulmayan bir gerçektir ki, Osmanlının son padişahı ve devlet yöneticilerinin çoğu, Türk milletine sırtını dönmüş ve Avrupa'ya yani cellâtlarına (İngiltere'ye) sığınmış, onlara teslim olmuşlardır.

İşte M. Kemal Atatürk yıkılan bir imparatorluğun küllerinden Türkiye Cumhuriyeti'ni kurdu. Tabi bu cümleyi kurmak çok kolay ama devleti nasıl kurdu, sorusunun cevabını araştırmaya başlayınca Atatürk'ün muhteşem şahsiyeti ve Türk Milletinin asilliği, vakarı, bağımsızlık aşkı, manevi büyüklüğü ortaya çıkacaktır.

Atatürk'ün hayatı emperyalistlerle yani Osmanlı'yı yıkanlarla savaşarak geçti. Türkiye Cumhuriyeti de, emperyalistlerle savaşıp, kazanarak kuruldu. Hafızamızdan hiç çıkmasın (!) Atatürk hiçbir zaman Müslüman devletlerle savaşmadı, Müslüman'a namlu doğrultmadı.

Atatürk kurduğu devletin yönetimini parlamenter sistem yani halkın iradesini esas alan bir yönetim sistemini uygulamaya geçirdi. Kuvvetler ayrılığı esas alınmıştı. Yasama, yürütme, yargı özgür iradesiyle temsil ediliyordu.  
Hatta o günlerin meclis tutanaklarını okurken bir devlet kuran, hiçbir savaştan mağlup ayrılmayan bu büyük insana, o kadar eleştiri, hatta tehdit varî cümleler kuruluyor ama Atatürk hepsini olgunlukla cevaplıyor, kalplerdeki şüpheleri gideriyor. Bugün bu söylemleri yapmaya kalksan varacağın yer bellidir.

İşte o Atatürk 15 yıllık ömründe milli bir ekonomi hayata geçirerek emperyalistlerin sömürüsünden hem milletimizi, hem devletimizi kurtardı. Milli tarım, hayvancılık, milli madencilik politikaları ve icraatlarını hemen o günlerde hayata geçirdi. Tarım ve hayvancılıkta kendi kendine yeten bir ülke ortaya çıkardı.

Sanayi hamlesi ise halen dünya çapında hayranlık uyandırmaktadır. O zamanın ihtiyaçları doğrultusunda 50'den fazla fabrika açtı. 

Unutmayın!
Atatürk'ün kurduğu devlet, dünyada kendi uçağını üreten 10 devletten biriydi. Tarımda bio dizeli kullanan ilk ülke Türkiye Cumhuriyeti idi.   
Atatürk'ün eğitim, sağlık, kültürel ve dini sahalarda yaptığı atılımlar ile Osmanlı döneminde cahil bırakılan Türk Milleti yeniden kendiyle buluştu. Tabi bu şahlanış sömürge altındaki diğer milletlere de örnek oluyordu. Emperyalistler (İngiltere, Fransa, ABD gibi) Atatürk'ten büyük rahatsızlık duyuyorlar ama bir türlü karşı karşıya gelmek de istemiyorlardı. 

Yine tarihi bir gerçektir ki, altı yüz yıllık Osmanlı tarihinden çok daha fazla isyan, Cumhuriyetin ilk 10 yılında çıkarılmıştı. Kimler çıkartmıştı? Tabi ki emperyalistler. Ama Atatürk bu isyanların hepsini bastırmış ve bizlere tam bağımsız bir Türkiye Cumhuriyeti bırakmıştı.

Emperyalistler hedeflerinden vazgeçmedi, vazgeçmezler de? Atatürk'ün vefatının hemen ardından yardımlaşma adı altında, çağdaşlaşma adı altında, gelişme adı altında vs. ülkemize geldiler.

İnönü, Marshall, Menderes, Özal derken Erdoğan dönemiyle birlikte artık paramız da yabancının, ekonomimiz de yabancının, bankalarımız da yabancının, savunma sanayimiz de yabancının, tarım ve hayvancılığımız da yabancının, madenlerimiz de yabancının, iç ve dış politikamız da yabancının yani emperyalistlerin kontrolüne geçti.
Sosyal yapımız bozuldu, itikadi sapmalar zirvede, ahlâk kavramı yerlerde, hapishaneler ful, sokaklar güvensiz, komşu ülkeler düşman.

Devletimizin kuşatma altında olduğunu, beka sorunuyla karşı karşıya geldiğini, tulumbada su kalmadığını (ekonomik çöküş) bizzat devleti yönetenlerimiz ifade ediyor. 

Tabi önümüzde bir seçim var ve iktidarıyla muhalefetiyle tüm partiler, liderler kurtuluş reçeteleri açıklıyor. Ne hazindir ki bu reçeteler emperyalistlerin yazdığı, patent sahibi olduğu reçeteler. Yani ülkemizi hasta eden reçeteler.
Bakın! Sadece iktidar değil muhalefet de aynı çizgide. Aynen Osmanlı sultanlarının yaptığı gibi emperyalistlerden kurtuluş umuyorlar. 

Oysa kurtuluş Atatürk çizgisinde ve o çizgide olan tek lider var; Prof. Dr. Haydar Baş. Bizzat sahibi olduğu Milli Ekonomi Modeli, Sosyal Devlet projeleri, Milli Para tanımı, tarım, hayvancılık, milli sanayi, savunma sanayi, madenler, sosyal yapı, eğitim, sağlık gibi bir devletin tam bağımsız olması için gereken her şey Prof. Dr. Haydar Baş'ın elinin altında. 
Türk milleti ve siyaseti bu gerçeği görmezse çok yazık olacak çok.