Bir ayı aşkın bir süredir devam eden İsrail- Lübnan savaşı BM'nin önceki gün aldığı "ateşkes" kararıyla şimdilik pozisyon değiştirmiş- kimilerine göre de sona ermiş - görünüyor. Savaşın başından bu yana hiçbir hesabı tutmayan İsrail, hıncını masum sivilleri katlederek çıkarma yoluna gitmiş ve bugün gelinen sonuç itibariyle de Hizbullah fazlasıyla pirim toplamış görünüyor. Bu aşamada baktığımız zaman savaşın galibi kesinlikle düzenli ordusu bulunmayan Lübnan'da gerilla mücadelesi veren Hizbullah'tır. Nitekim ateşkes sonrası evlerine dönen Lübnan vatandaşlarının her türlü yıkılmışlığa rağmen yüksek morali de bunu yansıtmaktadır. ABD ve İsrail'in Lübnan operasyonunu başlatırken hesapladıkları iç savaş ve Hizbullah'a karşı tepki oluşturma planları tersine döndü ve Lübnan halkıyla birlikte bölge halkının Hizbullah'a sempatisi daha da arttı.İsrail ve ABD'nin ısrarla vurguladıkları "bu savaş bir Hizbullah- İsrail savaşı değil, İran ve Suriye'ye karşı İsrail savaşıdır" tezinden hareketle bu savaşta İsrail ve ABD şimdilik kaybetmiş, Hizbullah- İran ve Suriye de kazanmış görünüyor. ABD ve İsrail'in savaşın İran ve Suriye'ye de teşmil ederek algılatma dayatmalarının altında Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında bölgenin sınırlarını yeniden çizme planlarına Lübnan'daki kıvılcımdan ulaşma niyetleri bulunmaktaydı. Daha kimsenin aklında ve gündeminde yokken, ilk defa BTP Genel Başkanı Prof. Dr.
Haydar Baş'ın ifade ettiği, "ABD ve İsrail'in asıl amacı İran ile Türkiye'yi karşı karşıya getirmektir" tezinin bugün nasıl hayata geçirildiğini hep birlikte görüyoruz. Prof. Dr. Baş'ın bu tarihi tespitinden yola çıkarak yaptığımız yorumların isabetliliğini her geçen gün teyit etme şansı buluyoruz. Nitekim 4 gün önce kaleme aldığımız "Suudi kralının Türkiye ziyareti ve üçüncü dünya savaşı" başlıklı yazımızda ifade ettiğimiz görüşler, Ortadoğu bölgesinin önemli gazetecilerinden Suriyeli Hüsnü Mahalli tarafından teyit ediliyor. Mahalli dünkü yazısında şunları yazıyor: ""Dünkü Alşark - Alawsat gazetesi Hizbullah lideri Nasrallah'ın Beyrut'taki İran Büyükelçiliği'nde saklandığı bilgisinin Türk istihbaratı tarafından İsrail'e bildirildiğini yazdı. Suudi Arabistan'ın parası ile Londra'da yayınlanan ve tüm Arap ülkelerinde okunan gazetenin haberi doğru ise ortada gerçekten ciddi bir sorun var.Üstelik günlerdir Tük gazeteleri İncirlik'ten İsrail'e savaş malzemesi taşındığını yazıyor...Kral ile birlikte Türkiye'ye gelen Alşark Alawsat gazetesinin genel yayın yönetmeni Tarık Elmuhayed Türkiye'yi Şii İran'a karşı harekete geçirmek için özel bir çaba içindeydi. Almuhayed'e göre, Şii İran tehlikesini ancak Türkiye gibi güçlü bir Sünni devlet durdurabilir. Amerikalılar ve onların Türkiye'deki yandaşı köşe yazarları aylardır bu söylemi tekrarlıyordu.Irak'ta oyuna gelmediği için Türkiye'ye çok kızanlar şimdi bu ülkeyi çok daha büyük, kirli, tehlikeli ve pis bir oyunun içine sürüklemek istiyorlar.Bölgesel bir Şii-Sünni savaş..1980-1988 Irak-İran savaşı ile Saddam'ın ve işgal sonrasında Amerika ve İsrail'in başaramadığını şimdi Sünni Türkiye'ye havale etmek istiyorlar.Yoksa Elmuhayed durduk yerde Osmanlı'nın Safavileri nasıl durdurduğunu hatırlayabilir miydi! Ya da dedesi Osmanlılar tarafından idam edilen Kral Abdullah durduk yerde Türkiye'ye gelir miydi!Abdullah, ABD'nin onaylamadığı hiçbir adımını bile atamaz. Birileri Türkiye için çok pis ve tehlikeli roller biçiyor."Deneyimli Arap gazeteci Hüsnü Mahalli, Prof. Dr. Haydar Baş'ın yıllardır ifade ettiği, bizim de dört gün önce sütunlarımıza taşıdığımız görüşleri tekrarlamakla yetiniyor.İsrail ve ABD, Türkiye ile İran'ı karşı karşıya getirmek için her türlü fırsatı kollamaya devam edecekler. Şu anda hiç kimsenin dikkat etmediği ancak Türkiye için büyük tehlikeleri barındıran bir tuzak var gündemde: Lübnan'a Türk askeri göndermek!Bugüne kadar içine girdiği hiçbir savaşta bu tür barış gücü askerlerini kendi işine karıştırmayan İsrail'in Lübnan'la yaptığı savaşta Barış gücüne razı gelmesi ve bu gücün içinde Türk askerinin özellikle bulunmasını istemesindeki hikmet sizce ne olabilir? Şimdi dilerseniz kimilerine göre "düşük yoğunluklu komplo teorisi" sayılabilecek bir senaryo çizelim:Lübnan'a, tam da İsrail'in istediği gibi muharip 1000 adet Türk askeri gönderilir. Bu gücün görevi Türkiye'nin algıladığı gibi barışı korumak değil; barışı, gerekirse savaşarak temin etmektir. Ve belli bir zaman sonra bir füze tam da Türk birliğinin ortasına düşüverir. Yüze yakın Türk askeri şehit olmuştur. Ertesi günkü gazete manşetlerimiz ise şöyledir: Hizbullah füzesi Türk birliğini vurdu: 100 şehit!İşte o zaman Türk kamuoyunda kıyametler kopartılır, Hizbullah, Suriye ve İran bir numaralı hedef haline gelir. Yüzbinlerce insan meydanları doldurur ve ABD - İsrail'in istediği şekilde teröre, yani Hizbullah, Suriye ve İran'a lanetler yağdırır. İşte bu noktada Türkiye'yi frenlemek ve İran'la çatışmayı önlemek mümkün olmayabilir. Bu yazdıklarımız şimdilik senaryo hükmünde ama gerçeğe dönüşmesi inanın çok zor değil!Hem yaşadığımız coğrafya imkansızların gerçeğe en yakın olduğu noktada durmuyor mu!