AKP hükümeti AB hayali ve ABD müttefikliği(!) uğruna gerek iç gerekse dış politikada ciddi yanlışlar yapmaya devam ediyor.
Sözde Ermeni soykırımı meselesinde hükümet Ermenistan'ın işine yarayacak şekilde bir strateji geliştirdi.
Nasıl mı?
Başbakan Erdoğan Ermeni iddialarıyla ilgili olarak, Ermenistan Devlet Bakanı Robert Koçaryan'a gönderdiği mektupta, "iki ülke arasında ortak komisyon kurulmasını" talep etmişti ve "Komisyonun sonucunu kabullenmeye hazırım" ifadesini söylemişti.
Yıllardır bu noktada bizi tuzağa düşürmeye çalışan AB ülkelerinde ise bu talep bayram havası yaptı.
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi üyesi 104 parlamenter yayınladıkları bildiride, Türkiye ve Ermenistan'a "Osmanlı İmparatorluğu içinde 1. Dünya Savaşı sırasında meydana gelmiş olayları, tüm ulusal arşivlerde mevcut tarihi belgeleri kullanarak, ortaklaşa incelemeleri çağrısı yaptı ve AB Dönem Başkanı Lüksembourg Başbakanı Jean-Claude Juncker, "İki ülkenin diyalogu için Başbakan Erdoğan'ın önerisi desteklenmeli" dedi. Bu durum, ispatı olmayan, zaten tarihte yaşanmamış, sadece bir iftiradan öteye geçmeyen soykırım iddialarında ısrar eden Ermenistan için bu bulunmaz bir nimet oldu. Biraz nazlanıyor gibi yaptı -çünkü hemen atlasa oyunun farkına varılabilirdi-,sonra da olumlu yanıt verdi. Tabii, Ermenistan oyunun ikinci bölümüne geçerek bu olumlu cevabının yanına bir de "ön koşulsuz olarak" ifadesini ekledi.
"Ön koşulsuz" ifadesi, Ermenistan'ın işgal ettiği Azeri toprakları, soykırım iddiaları ve Doğu Anadolu'daki toprak taleplerinden vazgeçmeden masaya oturmak istediği anlamına geliyor. Türkiye'nin bu "ön koşulsuz" masabaşı çalışması talebine cevabı olumlu oldu. Dışişleri Sözcüsü Namık Tan, Koçaryan'ın mektubu için "Olumlu bakış açısıyla kapsamlı biçimde değerlendiriyoruz" ifadelerini kullandı. Hükümetin yetkilileri komisyon konusunda ısrarlı olacaklarını her fırsatta söylüyorlar. Evet, Ermeni meselesinde de meşhur masabaşı çalışmaları başlıyor. Savaş meydanlarında yüz binlerce şehit verdikten, zafer üstüne zafer kazandıktan sonra bir çırpıda taviz üstüne taviz verdiğimiz o meşhur masabaşı çalışmaları. En haklı davalarımızda en haksız duruma düştüğümüz o meşhur masabaşı çalışmaları.
Batılıların "demokrasi ve insan hakları" ifadelerini kendilerine yontarak bizi tongaya düşürdükleri masabaşı çalışmaları.
1. Dünya Savaşında bütün cephelerde kahramanca savaştık, Çanakkale"de destanlar yazdık ama masa başına oturup Mondoros arkasından da Sevr'i imzaladık. Cephede kazanan biz, masada ise onlar oldu. Hakkımız olan 12 adayı bir jest yaparak masa başında kaybettik. Türkmen şehirleri olan Musul ve Kerkük'ü ABD'nin demokrasi oyunlarına kanarak masa başında kaybettik. Şimdi Türkmenler azınlık muamelesi görüyor. 5 bin şehit vererek elde ettiğimiz, şehitlerimizin kanıyla yoğrulmuş Kıbrıs'ı masa başında devrediyoruz.
Madenlerimizi, topraklarımızı, şirketlerimizi masa başında yabancılara peşkeş çekiyoruz.
Tarımı, sanayiyi masa başında bitirdik. Çiftçiyi, memuru, işçiyi, emekliyi topyekün Türk milletini masa başında bitme noktasına getirdik.
Bütün bu kayıplarımıza rağmen hangi mantıkla "masa başına oturalım, komisyon kuralım" şeklinde teklif etme basiretsizliğini gösteriyorsun.
Yukarıda bahsettiğim her meselede haklı olan bizdik. Hepsi kırmızı çizgilerimizdi. Ama Bizans oyunlarıyla bizi ters köşeye yatırdılar ve en haklı davalarımızda en haksız duruma düştük.
Son yıllarda başarılı olduğumuz tek masabaşı çalışması Lozan'dı.
Eğer Lozan'daki milli duruşu ortaya koyabileceksen masa başına otur, ama onun için "Mustafa Kemal" olmak lazım. Zaten Lozan'daki gibi oturamazsın çünkü bugüne kadar yaptıkların yapacaklarının teminatıdır.
Hatta Lozan'dan rahatsız olanları Başbakanlık Danışma kuruluna atıyorsun. Bu da Lozan'daki milli duruşa sahip olmadığını gösteriyor. Bu gerçekleri ifade ettiğimiz zaman "İçi boş sloganlar" olarak ifade ediyorsun. Bu gerçeklerin içi boş olmadığı kesin, ama içi boş olan bugün AB ve ABD uğruna yapılan icraatlardır. Kendimize gelelim. Bu gemi batarsa içindeki herkes boğulacak. Dışarıda kendimize yer buluruz dersen, unutma ki sana değer verenler bu ülke olduğu için veriyorlar, yoksa senin kara kaşına gözüne sevdalı oldukları için değil.
Sözde Ermeni soykırımı meselesinde hükümet Ermenistan'ın işine yarayacak şekilde bir strateji geliştirdi.
Nasıl mı?
Başbakan Erdoğan Ermeni iddialarıyla ilgili olarak, Ermenistan Devlet Bakanı Robert Koçaryan'a gönderdiği mektupta, "iki ülke arasında ortak komisyon kurulmasını" talep etmişti ve "Komisyonun sonucunu kabullenmeye hazırım" ifadesini söylemişti.
Yıllardır bu noktada bizi tuzağa düşürmeye çalışan AB ülkelerinde ise bu talep bayram havası yaptı.
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi üyesi 104 parlamenter yayınladıkları bildiride, Türkiye ve Ermenistan'a "Osmanlı İmparatorluğu içinde 1. Dünya Savaşı sırasında meydana gelmiş olayları, tüm ulusal arşivlerde mevcut tarihi belgeleri kullanarak, ortaklaşa incelemeleri çağrısı yaptı ve AB Dönem Başkanı Lüksembourg Başbakanı Jean-Claude Juncker, "İki ülkenin diyalogu için Başbakan Erdoğan'ın önerisi desteklenmeli" dedi. Bu durum, ispatı olmayan, zaten tarihte yaşanmamış, sadece bir iftiradan öteye geçmeyen soykırım iddialarında ısrar eden Ermenistan için bu bulunmaz bir nimet oldu. Biraz nazlanıyor gibi yaptı -çünkü hemen atlasa oyunun farkına varılabilirdi-,sonra da olumlu yanıt verdi. Tabii, Ermenistan oyunun ikinci bölümüne geçerek bu olumlu cevabının yanına bir de "ön koşulsuz olarak" ifadesini ekledi.
"Ön koşulsuz" ifadesi, Ermenistan'ın işgal ettiği Azeri toprakları, soykırım iddiaları ve Doğu Anadolu'daki toprak taleplerinden vazgeçmeden masaya oturmak istediği anlamına geliyor. Türkiye'nin bu "ön koşulsuz" masabaşı çalışması talebine cevabı olumlu oldu. Dışişleri Sözcüsü Namık Tan, Koçaryan'ın mektubu için "Olumlu bakış açısıyla kapsamlı biçimde değerlendiriyoruz" ifadelerini kullandı. Hükümetin yetkilileri komisyon konusunda ısrarlı olacaklarını her fırsatta söylüyorlar. Evet, Ermeni meselesinde de meşhur masabaşı çalışmaları başlıyor. Savaş meydanlarında yüz binlerce şehit verdikten, zafer üstüne zafer kazandıktan sonra bir çırpıda taviz üstüne taviz verdiğimiz o meşhur masabaşı çalışmaları. En haklı davalarımızda en haksız duruma düştüğümüz o meşhur masabaşı çalışmaları.
Batılıların "demokrasi ve insan hakları" ifadelerini kendilerine yontarak bizi tongaya düşürdükleri masabaşı çalışmaları.
1. Dünya Savaşında bütün cephelerde kahramanca savaştık, Çanakkale"de destanlar yazdık ama masa başına oturup Mondoros arkasından da Sevr'i imzaladık. Cephede kazanan biz, masada ise onlar oldu. Hakkımız olan 12 adayı bir jest yaparak masa başında kaybettik. Türkmen şehirleri olan Musul ve Kerkük'ü ABD'nin demokrasi oyunlarına kanarak masa başında kaybettik. Şimdi Türkmenler azınlık muamelesi görüyor. 5 bin şehit vererek elde ettiğimiz, şehitlerimizin kanıyla yoğrulmuş Kıbrıs'ı masa başında devrediyoruz.
Madenlerimizi, topraklarımızı, şirketlerimizi masa başında yabancılara peşkeş çekiyoruz.
Tarımı, sanayiyi masa başında bitirdik. Çiftçiyi, memuru, işçiyi, emekliyi topyekün Türk milletini masa başında bitme noktasına getirdik.
Bütün bu kayıplarımıza rağmen hangi mantıkla "masa başına oturalım, komisyon kuralım" şeklinde teklif etme basiretsizliğini gösteriyorsun.
Yukarıda bahsettiğim her meselede haklı olan bizdik. Hepsi kırmızı çizgilerimizdi. Ama Bizans oyunlarıyla bizi ters köşeye yatırdılar ve en haklı davalarımızda en haksız duruma düştük.
Son yıllarda başarılı olduğumuz tek masabaşı çalışması Lozan'dı.
Eğer Lozan'daki milli duruşu ortaya koyabileceksen masa başına otur, ama onun için "Mustafa Kemal" olmak lazım. Zaten Lozan'daki gibi oturamazsın çünkü bugüne kadar yaptıkların yapacaklarının teminatıdır.
Hatta Lozan'dan rahatsız olanları Başbakanlık Danışma kuruluna atıyorsun. Bu da Lozan'daki milli duruşa sahip olmadığını gösteriyor. Bu gerçekleri ifade ettiğimiz zaman "İçi boş sloganlar" olarak ifade ediyorsun. Bu gerçeklerin içi boş olmadığı kesin, ama içi boş olan bugün AB ve ABD uğruna yapılan icraatlardır. Kendimize gelelim. Bu gemi batarsa içindeki herkes boğulacak. Dışarıda kendimize yer buluruz dersen, unutma ki sana değer verenler bu ülke olduğu için veriyorlar, yoksa senin kara kaşına gözüne sevdalı oldukları için değil.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- İsrail zulmünü genişletiyor: Türkiye de hedefte / 14.06.2025
- Ortadoğu yeni bir savaşa mı hazırlanıyor? / 13.06.2025
- Ekonomik sıkıntılar nüfus krizini tetikliyor / 12.06.2025
- Atatürk’ün Müslümanlığı hepinize nal toplatır / 11.06.2025
- Suçlar, 10. Yargı Paketi ile önlenebilir mi? / 05.06.2025
- Mücadele enflasyonla mı, vatandaşla mı? / 04.06.2025
- “Cezasızlık algısı” iktidara yakın olanlarda var! / 03.06.2025
- Yüksek faizle üretim ekonomisi olmaz, işsizlik azalmaz! / 31.05.2025
- ‘Anayasanın hangi maddesi?’ dendiğinde İmralı’dan ses geliyor / 30.05.2025
- Siyasetin gündemi farklı, milletin gündemi farklı... / 29.05.2025
- Ortadoğu yeni bir savaşa mı hazırlanıyor? / 13.06.2025
- Ekonomik sıkıntılar nüfus krizini tetikliyor / 12.06.2025
- Atatürk’ün Müslümanlığı hepinize nal toplatır / 11.06.2025
- Suçlar, 10. Yargı Paketi ile önlenebilir mi? / 05.06.2025
- Mücadele enflasyonla mı, vatandaşla mı? / 04.06.2025
- “Cezasızlık algısı” iktidara yakın olanlarda var! / 03.06.2025
- Yüksek faizle üretim ekonomisi olmaz, işsizlik azalmaz! / 31.05.2025
- ‘Anayasanın hangi maddesi?’ dendiğinde İmralı’dan ses geliyor / 30.05.2025
- Siyasetin gündemi farklı, milletin gündemi farklı... / 29.05.2025