Günümüzde maddi bakımdan güçlü ve kuvvetli olan ülkeler, küresel güç olarak nitelendirilmektedirler. Böyle nitelendirilen ülkelerin, küresel çapta hak ve adalet adına bir tek adım attıklarına şahit olmuyoruz.
Yaptıkları her işin temelinde haksızlık, sömürü ve talan vardır. Bir başka deyişle küresel güçler, adaletsizliği küreselleştirmişlerdir. O nedenle dünyanın huzur, refah ve emniyete kavuşması için, bu güçlerin karşısına adaleti bayraklaştırarak çıkmak gerekmektedir.
Böyle bir çıkışı yapan ülke veya ülkeleri, tüm mazlumlar mutlaka destekleyeceklerdir. Esasen gerçek küresel güç, dünyada yaşayan insanların gönüllerini kazanmakla olur. Bunu, Müslümanlar geçmişte gerçekleştirmiş ve asırlarca devamını sağlamışlardır. Öyle ki, dini, siyasi ve ekonomik baskı gören insanlar, kurtarıcı olarak Müslümanları görüyorlardı. Daha doğrusu Müslümanlar, mazlumların tek umuduydu.
Ama ne yazık ki, bugün Müslümanlar dünyanın her yerinde mazlum duruma düşmüşlerdir. Müslüman olsun veya olmasın, bütün mazlumlar gözünü Türkiye'ye çeviriyorlar. Bunun nedeni, ecdadımızdan devraldığımız tarihi mirastır. Türkiye, bu mirasa sahip çıktığı oranda insanların gönüllerine kazanacak ve yumuşak güç elde edecektir.
Tarihimizdeki fetihler hep böyle gönüller kazanmakla olmadı mı? İspanya'yı iki yılda fetheden Müslümanları, Batılılar oradan atabilmek için tam yedi asır uğraştılar. Eğer İspanya, gönül kazanmakla değil de, zorla alınsaydı, Müslümanlar her türlü saldırı ve baskılara rağmen, orada yedi asır kalabilirler miydi?
Müslümanları, İspanya'dan zorla atamayacaklarını anlayan Batılılar, fitne-fesat yöntemini devreye soktular. Bu yöntemle Müslümanları birbirine düşürdüler. Müslümanların içine soktukları ilk fitne ırkçılıktı. Arap ve Berberiler arasında başlatılan ırkçılık hastalığına, iktidar mücadelesi de eklenince, İspanya'da Müslümanlar 20 civarında küçük devletçiklere bölündüler. Sonra da bu devletçikler arasında iç savaşlar başladı ve böylece İspanya'da Müslümanların varlığı çok acı bir şekilde sona erdi.
İlginçtir, aynı senaryo, aynı biçimde İslâm coğrafyasında yeniden sahnelenmektedir. Bundan dolayıdır ki, İslâm ülkelerinin İspanya'nın tarihinden ders ve ibret almaları şarttır. Aksi halde aynı akıbeti tekrar yaşamak mukadder olur.
Büyük tecrübe ve birikime sahip Türkiye, bu konuda İslâm ülkelerine öncülük ve önderlik yapacak konumdadır. Daha yerine bir deyişle Türkiye'nin öncülük ve önderlik yapması tarihi görevleri arasındadır.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucuları, bu görevi şöyle özetlemişlerdi: "Türkiye, her halükarda mazlum ve mağdur milletlerin yanında olacaktır." Gerçekten de dış politika böyle davranmış ve mazlumların umudu olmuşlardı.
Maalesef, bazı yöneticilerimiz, adalet ve insanlıkla yoğrulmuş bu politikayı terk etmiş ve zalimlere yaranma yarışına girmişlerdir. Buna rağmen mazlumlar, yine Türkiye'ye sarılmışlar ve her seferinde asli görevini hatırlamışlardır.
Hâsılı Türkiye, bu görevi ecdadımıza yakışır bir tarzda yerine getirirse, mazlumların küresel gücü olur. Bunun arkasından kaçınılmaz olarak maddi güç de muhakkak gelir.
Yaptıkları her işin temelinde haksızlık, sömürü ve talan vardır. Bir başka deyişle küresel güçler, adaletsizliği küreselleştirmişlerdir. O nedenle dünyanın huzur, refah ve emniyete kavuşması için, bu güçlerin karşısına adaleti bayraklaştırarak çıkmak gerekmektedir.
Böyle bir çıkışı yapan ülke veya ülkeleri, tüm mazlumlar mutlaka destekleyeceklerdir. Esasen gerçek küresel güç, dünyada yaşayan insanların gönüllerini kazanmakla olur. Bunu, Müslümanlar geçmişte gerçekleştirmiş ve asırlarca devamını sağlamışlardır. Öyle ki, dini, siyasi ve ekonomik baskı gören insanlar, kurtarıcı olarak Müslümanları görüyorlardı. Daha doğrusu Müslümanlar, mazlumların tek umuduydu.
Ama ne yazık ki, bugün Müslümanlar dünyanın her yerinde mazlum duruma düşmüşlerdir. Müslüman olsun veya olmasın, bütün mazlumlar gözünü Türkiye'ye çeviriyorlar. Bunun nedeni, ecdadımızdan devraldığımız tarihi mirastır. Türkiye, bu mirasa sahip çıktığı oranda insanların gönüllerine kazanacak ve yumuşak güç elde edecektir.
Tarihimizdeki fetihler hep böyle gönüller kazanmakla olmadı mı? İspanya'yı iki yılda fetheden Müslümanları, Batılılar oradan atabilmek için tam yedi asır uğraştılar. Eğer İspanya, gönül kazanmakla değil de, zorla alınsaydı, Müslümanlar her türlü saldırı ve baskılara rağmen, orada yedi asır kalabilirler miydi?
Müslümanları, İspanya'dan zorla atamayacaklarını anlayan Batılılar, fitne-fesat yöntemini devreye soktular. Bu yöntemle Müslümanları birbirine düşürdüler. Müslümanların içine soktukları ilk fitne ırkçılıktı. Arap ve Berberiler arasında başlatılan ırkçılık hastalığına, iktidar mücadelesi de eklenince, İspanya'da Müslümanlar 20 civarında küçük devletçiklere bölündüler. Sonra da bu devletçikler arasında iç savaşlar başladı ve böylece İspanya'da Müslümanların varlığı çok acı bir şekilde sona erdi.
İlginçtir, aynı senaryo, aynı biçimde İslâm coğrafyasında yeniden sahnelenmektedir. Bundan dolayıdır ki, İslâm ülkelerinin İspanya'nın tarihinden ders ve ibret almaları şarttır. Aksi halde aynı akıbeti tekrar yaşamak mukadder olur.
Büyük tecrübe ve birikime sahip Türkiye, bu konuda İslâm ülkelerine öncülük ve önderlik yapacak konumdadır. Daha yerine bir deyişle Türkiye'nin öncülük ve önderlik yapması tarihi görevleri arasındadır.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucuları, bu görevi şöyle özetlemişlerdi: "Türkiye, her halükarda mazlum ve mağdur milletlerin yanında olacaktır." Gerçekten de dış politika böyle davranmış ve mazlumların umudu olmuşlardı.
Maalesef, bazı yöneticilerimiz, adalet ve insanlıkla yoğrulmuş bu politikayı terk etmiş ve zalimlere yaranma yarışına girmişlerdir. Buna rağmen mazlumlar, yine Türkiye'ye sarılmışlar ve her seferinde asli görevini hatırlamışlardır.
Hâsılı Türkiye, bu görevi ecdadımıza yakışır bir tarzda yerine getirirse, mazlumların küresel gücü olur. Bunun arkasından kaçınılmaz olarak maddi güç de muhakkak gelir.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018