Medeniyet ve milli şuur-2/ Mustafa Nevruz SINACI

İçişleri Bakanımız birkaç ay önce şikâyetlendi. "Şu Irak meselesi bir an önce yoluna girse de sınırlarına sahip çıksalar bari" diye. Mesele Türkiye'ye giren yaklaşık 5 bin teröristle ilgili... Peki, haydi sınırın öbür tarafı sorunlu. Devlet yok. Denetim yok. Ya, bu tarafı. Sınırları koruma görevi öncelikle Jandarmaya ait değil mi? Peki jandarma kime bağlı? İçişleri Bakanına. Öyle ise, bu sınırdan elini kolunu sallaya sallaya 5 bin terörist girebiliyorsa, Sayın İçişleri Bakanı orada nasıl oturabiliyor! Neden devletin mülküne, hükümranlık hakkına, bayrak ve toprağına hakkıyla sahip çıkacak ve sınırlarda kuş uçurtmayacak ehliyet, liyakat ve dirayette bir bakan getirilmiyor. Haydi sınır bir şekilde delindi-aşıldı. Bölücü,terörist, anarşist vatan toprağına girdi ve jandarma bölgesini aştı. Peki, "MİLLİ ORDU" oralarda ne yapar. 12 Eylül'de, daha yaygın ve müzminleşmiş "memleketin bütün kalelerine girmiş" terörü bir günde "bıçak gibi" kestirip atan aynı TSK değil miydi ki.Yoksa biz mi yanılmaktayız!.. Hayal mi gördük nedir. O günlerde Şırnak işgalini bir günde halleden asker bu gün neden pasif. Hakkâri-Şemdinli-Yüksekova şeytan üçgeni niçin bu güne kadar temizlenemedi? Dahası var. Ortada hiç olmayan bir sorunu illâ da ısıtıp-ısıtıp ortaya sürmek de neyin nesi? Üç beş Karen Fog beslemesi ve AB istedi diye, "Türkiye de Kürt sorunu var; Alt kimlik, üst kimlik problemi; Anayasal vatandaşlık" gibi saçma sapan söz ve söylemleri kim üretiyor? Devlet ciddiyeti ile hiç bağdaşmayacak biçimde bunlara kim, neden kulak asıyor. Ağzında sakız ediyor. Prim veriyor. Kimin haddine düşmüş, "şu an ülkede bir kimlik sorunu var" demek. Kim diyorsa külliyen yalan. Geçiniz bunları. Olsa, olsa ülkede bir otorite boşluğu, hak-hukuk ve adalet noksanlığı var. Değil mi ki; devleti devlet yapan ana unsur adalet, eşitlik, faziletle hareket, ehliyet ve liyakatle hakimiyettir. Var olan bütün sorunların sebebi, yok olan adalettir. Getirin adaleti, hakim kılın hukuku. Görün bakalım ne olacak.. Mesele medeniyet ve milli şuur noksanlığıdır. Ecdadımız (Osmanlı) her dinden, dilden ve her ırktan yetmiş iki buçuk milleti 600 küsur yıl bir arada tutmasını bilmiştir. Burada bilgelik, marifet ve maharet "din veya inanç" değildir. Alt veya üst kimlik (sorunu) ise hiç değildir. Sadece ve yalnızca adalettir. Objektif hukuktur. İnsana insanca davranmak ve "insan gibi insan, adam gibi adam olamayanı" devlet ve demokrasi disiplini ile hizaya sokmak, cezalandırmak, adam etmek, bütün himmet ve hizmete rağmen; nankörlük, hırsızlık, yolsuzluk, anarşistlik ve teröristlik edeni "devlet eliyle" tedip etmek, yani işlenen suçun karşılığı ceza neyse mutlaka ve behemahal vermektir. Bugün ABD'li ne diyor: "Ya Amerika'yı seveceksin, ya da,defolup gideceksin." Biz, devletin yükünü çeken, vergisini veren, askerliğini yapan, borcunu-harcını ödeyen, yokluk ve yoksulluğumuza rağmen son kuruşuna kadar hakkıyla ve helâl kazandığımız paralarla 4 milyonu mücavir memur ve asker besleyen "onurlu, ilkeli, namuslu, dürüst, iyi insan ve iyi vatandaşlar olarak" bu kadar derde, belâya ve belâlıya duçar olmak, tahammül etmek ve zorunda değiliz. Devlet başa, kuzgun leşe... Evrensel gerçek, on bin yıllık gelenek ve "Türk İnkılâbının" özünde Hükümet, "hükmetmek" demektir. Hüküm, hukuk ile kaimdir. Adalet ve hukuk "iyi insan, namuslu, onurlu, ilkeli ve dürüst" vatandaştan yanadır. Öyle ise, hükümet bütün kurum, kuvvet ve unsurları ile Doğu ve Güney Doğuda, Hattâ İstanbul'da, Antalya'da,Adana'da, Mersin'de, hasılı her yerde acilen "işbaşı" yapmak zorundadır. Medeniyet, adalet, hukuk ve "Milli Şuur" la, Atatürk'den aldığı ve alması gereken feyiz, ilim, irşâd ve ilhamla, objektif hukuk ve "eşitlik" ilkesinden alınacak hız, irade ve azimle. Bakınız büyük Atatürk ne diyor: MİLLİ SİYASET; Türk Devleti için vuzuh (açıklıkla) ve kabiliyeti tatbikiye görülen (uygulama imkânı olan) mesleki siyasi Milli Siyasettir: "Milletimizin, kavi, (sağlam-emin) mesut ve müstekar (istikrarlı-kararlı-sabit ve sakin/meskün) yaşıyabilmesi için, devletin tamamen milli bir siyaset takip etmesi ve bu siyasetin, teşkilâtı dahiliyemize tamamen mutabık ve müstenit olması (dayanması) lâzımdır. Milli siyaset dediğim zaman, kastettiğim manâ ve medlûl, (delâlet-işaret edilen, gösterilen) şudur : Hududu milliyemiz dahilinde, her şeyden evvel kendi kuvvetlerimize müsteniden mıhafazai mevcudiyet ederek millet ve memleketin hakiki saadet ve umranına çalışmak... Alelıtlak (umumiyetle, mutlaka, bir suretle kayıtlı olmıyarak, min-gayri tahsis) türlü emeller peşinde milleti işgal ve ızrar etmemek... Medeni cihandan, medeni ve insani muameleye ve mütekabil dostluğa intizar etmektir." (Atatürk,Büyük Nutuk 1919-1923). "Türk Milleti'nin davası yüksek ve medeni bir milletin asilâne ideal davasıdır, İsmet İnönü" (Prof. Dr. Melzig, der., İsmet İnönü: Millet ve İnsaniyet - s: 52). Tamamı birinci sınıf vatandaş olan Türkiye Cumhuriyeti halkı arasında hiçbir fark gözetmeden, ayrımcılık yapmadan. Fitne, fesat ve tefrika bataklığına sapmadan. Tam bir adalet, fazilet ve mutlak eşitlikle. Kimin kökeni, ana dili, nesebi mezhebi her ne olursa olsun bize ne. Bugün, dünyaya kafa tutan ve jandarmalık yapmaya yeltenen ABD bizden 20 kat daha fazla farklı unsurlar içeriyor. Ama, bir vatandaşının kılına dokunsanız kıyametler kopuyor. Değil el uzattırmak, kıllarına dokundurtmak, dil bile uzattırmazlar kendilerine. Aksi taktirde işgal, baskın, tehdit, ambargo hazır... İşte bu,"ilkesiz de olsa" kendi içinde mukavim bir medeniyettir. Yoğunlaşmış ve pekişmiş bir kültür örneğidir. Ayrıca, ABD kültür ve medeniyeti enteresan özellikler taşır. Tıpkı dün Osmanlı'da olduğu gibi, (zaten bu rejimin özü Osmanlıdan kopyadır) Hıristiyan, Yahudi ve Müslüman'ın, inanan ve inanmayanın, aynı kaderi paylaşmanın bilincini yaşadığı; başörtüsü veya türban sorunu olmayan, kimsenin dinine, imanına, diline, kökenine bakılmayan, kendi sınırları içinde mutlak hakim ve hükümran, üstelik "dünya hakimiyetine" soyunan bir millet. Doğrusu ayıp bize.,