24 Temmuz’da “basın özgürlüğünün, basına sansürün kaldırılışının” 104. Yılını kutlamışız. İyi, kutlu olsun…
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, bu özgürlük gününde yaptığı açıklamada; “…Sansürün kaldırılması, Türk basının gelişmesi bakımından en önemli dönüm noktasıdır. Farklı görüşlerin seslendirilebildiği, tartışılabildiği sağlıklı toplumların temeli, ifade hürriyeti ve basın özgürlüğüdür” diyor. Makamının gereği olsa gerek, sebep sonuç ilişkisine girmiyor, bulunduğumuz konum hakkında yorum yapmıyor!
Erdoğan’ın basına karşı tutumunu zaten biliyorsunuz! Yaptığı açıklamalarda, özgürlüğün de bir sınırı olduğunu ve gerek basın organlarının ve gerekse yazarların bu sınırı zorladıkları zaman yargının devreye gireceğini anlatmıştı. Eksik bıraktığı nokta ise özgürlüğün tanımı, sınırları ve kimin özgürlüğüydü?
Biraz kafa yorunca Erdoğan’ın özgürlük tanımı ve sınırlarını çok rahat anlayabiliriz. Sadece Erdoğan’ın yaptığı şu üç tarif bile basın özgürlüğünün kapsama alanını ortaya koyacaktır; “Kalemlerinden irin damlayanlar, tasmalılar, satılık kalemler.”
Erdoğan’ı, hükümetini, icraatlarını eleştirenler, Erdoğan’ın geçmişiyle bugünü arasında kıyasa girenler, dış ve iç politikadaki çıkmazları anlatanlar vs. özgürlüğü ihlal edenler ve sınırları zorlayanlardır.
Erdoğan, basın özgürlüğü ve sınırları zorlayanlar hakkında dediğini de yaptı. Sınırı zorlayanları yargı tek tek topladı. Yargının toplayamadıklarını ise para topladı. Trilyonları bulan vergi borçları “af” landı. Futbol başkanları, medya patronluğuna adım attı. Hayırlı olsun, temennilerinin ardından farkı da görelim, anlayışı bizzat dile getirildi…
Türkiye’de yüzün üzerinde gazeteci içeride. Dışarıda olanlar amansız takipte. Hatta sabah ezanının peşinden baskın yiyenler var.
Diğer taraftan ise yazı yazdıkları gazetelerde, program yaptıkları televizyonlarda simge olmuş isimlerin ansızın (!) kovulduklarını hepimiz görüyor, biliyoruz. Ama dedim ya! Cumhurbaşkanından, çaycısına kadar neden ve niçinleri sorgulamıyoruz.
Medya ise çok eskilerden beri kutuplaşma içerisinde. 90’lara kadar batı kültürünü ve komünizmi ilke edinmiş bir medyanın hükümranlığı söz konusu idi. 90’lardan sonra ise medyada bir kutuplaşma, sivrilme hatta çatışma başladı. Çünkü batı kültürünü ve komünizmi ilke edinmiş medyanın karşısına bir dinci medya çıkmış veya çıkarılmıştı.
İşte bu ortamda medyanın bir bölümü sözde, dini referans alarak bazı siyasi yapılanmaların, vakıfların, kurumların vs. sözcülüğüne soyundu. Bu sözcülük haliyle topluma yansıtıldı. Toplumun bazı kesimleri el üstünde tutulmaya çalışılırken diğer kesimleri devamlı eleştiriye hatta küfre varan bir yargılamaya kadar gidildi.
Şunu da ifade etmeliyim ki, bu tip bir medya ve siyasi anlayışların ortaya çıkmasının müsebbibi, kendini Türkiye’nin sahibi gören medya, ideoloji ve siyasi anlayışlardır. Bu üçgen asla Türk Milletinin dini hassasiyetlerini, tarihini, kültürünü kendine ilke edinmediği gibi bu temel değerlerimize karşı hep bir kınama, yargılama hatta aşağılama yöntemleri içerisinde olmuştur, oluyor da.
Bugün kendini sözde Atatürkçü, ulusalcı, solcu tanımlarla tanıtan medya gruplarına baktığımda hala sözde din adına ortaya çıkmış siyasi ve fikri anlayışlara karşı tepki olsun diye, milletin dinine, imanına, kültürüne, tarihine saldırıyorlar.
AB ve ABD’nin Hıristiyan haçlı kültürünü, medeniyet, çağdaşlık olarak bu millete dayatanlar, yine insanı bir makine olarak gören sosyalizmi, komünizmi alkışlayanlar bu milleti yıllarca “yobaz” “gerici” tabirlerle aşağıladı, durdular.
Hatırlayın! Bir ayı “kürtajla” geçirdik. Bu anlayış faturayı kime çıkardı? Milletin inancına. Sonra bilmem nereye cami yapılacakmış! Fatura yine milletin inancına. İşte Ramazandayız. Bu anlayışların haberlerine bir bakın! Yok, oruç tutmadığımız için taşlandık, namaz kılmadığımız için şöyle yapıldı. Tekbirlerle üzerimize saldırdılar, otobüste yanına erkek oturduğu için bilmem ne yaptı…
Çoğu uydurma ve yalan olan bu haberlerin birinci sayfalardan verilmesinin, günlerce tartışılmasının sebebi ne olabilir? Aklı olan, kimlerin maşası olduğunu biraz düşünür, kimlerin değirmenine su taşıdığına bakar!
Sonra gerek kendine dini referans aldığını iddia edenler ve gerekse Atatürkçülüğü, ulusalcılığı ilke edinenler, BOP ve Dinlerarası Diyalog adı altında ülkemizin nasıl bir maddi ve manevi uçuruma götürüldüğünü gündem etmezler. BOP ve diyalog sahiplerinin niyetlerini, amaçlarını ve ortaya çıkacak sonuçlarını, delillerle ortaya koymazlar? Neden? Evet, neden ortaya koymazlar, millete anlatmazlar? Bilmediklerinden mi? Hayır. Ortak olduklarından bu hayati konulara girmiyorlar ve salıyorlar…
Bizi soruyorsanız! Gazetemiz ve Meltem medya grubunun amacı asla birilerine karşı haklı çıkmak, alkış almak, birilerine yaranarak kasaları doldurmak olmadı, olamazda. Bizim gayretimiz hak yolda, Hakk ile olup, hakkı anlatarak Hakk’a ulaşma gayretidir. Allah muvaffak etsin…
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, bu özgürlük gününde yaptığı açıklamada; “…Sansürün kaldırılması, Türk basının gelişmesi bakımından en önemli dönüm noktasıdır. Farklı görüşlerin seslendirilebildiği, tartışılabildiği sağlıklı toplumların temeli, ifade hürriyeti ve basın özgürlüğüdür” diyor. Makamının gereği olsa gerek, sebep sonuç ilişkisine girmiyor, bulunduğumuz konum hakkında yorum yapmıyor!
Erdoğan’ın basına karşı tutumunu zaten biliyorsunuz! Yaptığı açıklamalarda, özgürlüğün de bir sınırı olduğunu ve gerek basın organlarının ve gerekse yazarların bu sınırı zorladıkları zaman yargının devreye gireceğini anlatmıştı. Eksik bıraktığı nokta ise özgürlüğün tanımı, sınırları ve kimin özgürlüğüydü?
Biraz kafa yorunca Erdoğan’ın özgürlük tanımı ve sınırlarını çok rahat anlayabiliriz. Sadece Erdoğan’ın yaptığı şu üç tarif bile basın özgürlüğünün kapsama alanını ortaya koyacaktır; “Kalemlerinden irin damlayanlar, tasmalılar, satılık kalemler.”
Erdoğan’ı, hükümetini, icraatlarını eleştirenler, Erdoğan’ın geçmişiyle bugünü arasında kıyasa girenler, dış ve iç politikadaki çıkmazları anlatanlar vs. özgürlüğü ihlal edenler ve sınırları zorlayanlardır.
Erdoğan, basın özgürlüğü ve sınırları zorlayanlar hakkında dediğini de yaptı. Sınırı zorlayanları yargı tek tek topladı. Yargının toplayamadıklarını ise para topladı. Trilyonları bulan vergi borçları “af” landı. Futbol başkanları, medya patronluğuna adım attı. Hayırlı olsun, temennilerinin ardından farkı da görelim, anlayışı bizzat dile getirildi…
Türkiye’de yüzün üzerinde gazeteci içeride. Dışarıda olanlar amansız takipte. Hatta sabah ezanının peşinden baskın yiyenler var.
Diğer taraftan ise yazı yazdıkları gazetelerde, program yaptıkları televizyonlarda simge olmuş isimlerin ansızın (!) kovulduklarını hepimiz görüyor, biliyoruz. Ama dedim ya! Cumhurbaşkanından, çaycısına kadar neden ve niçinleri sorgulamıyoruz.
Medya ise çok eskilerden beri kutuplaşma içerisinde. 90’lara kadar batı kültürünü ve komünizmi ilke edinmiş bir medyanın hükümranlığı söz konusu idi. 90’lardan sonra ise medyada bir kutuplaşma, sivrilme hatta çatışma başladı. Çünkü batı kültürünü ve komünizmi ilke edinmiş medyanın karşısına bir dinci medya çıkmış veya çıkarılmıştı.
İşte bu ortamda medyanın bir bölümü sözde, dini referans alarak bazı siyasi yapılanmaların, vakıfların, kurumların vs. sözcülüğüne soyundu. Bu sözcülük haliyle topluma yansıtıldı. Toplumun bazı kesimleri el üstünde tutulmaya çalışılırken diğer kesimleri devamlı eleştiriye hatta küfre varan bir yargılamaya kadar gidildi.
Şunu da ifade etmeliyim ki, bu tip bir medya ve siyasi anlayışların ortaya çıkmasının müsebbibi, kendini Türkiye’nin sahibi gören medya, ideoloji ve siyasi anlayışlardır. Bu üçgen asla Türk Milletinin dini hassasiyetlerini, tarihini, kültürünü kendine ilke edinmediği gibi bu temel değerlerimize karşı hep bir kınama, yargılama hatta aşağılama yöntemleri içerisinde olmuştur, oluyor da.
Bugün kendini sözde Atatürkçü, ulusalcı, solcu tanımlarla tanıtan medya gruplarına baktığımda hala sözde din adına ortaya çıkmış siyasi ve fikri anlayışlara karşı tepki olsun diye, milletin dinine, imanına, kültürüne, tarihine saldırıyorlar.
AB ve ABD’nin Hıristiyan haçlı kültürünü, medeniyet, çağdaşlık olarak bu millete dayatanlar, yine insanı bir makine olarak gören sosyalizmi, komünizmi alkışlayanlar bu milleti yıllarca “yobaz” “gerici” tabirlerle aşağıladı, durdular.
Hatırlayın! Bir ayı “kürtajla” geçirdik. Bu anlayış faturayı kime çıkardı? Milletin inancına. Sonra bilmem nereye cami yapılacakmış! Fatura yine milletin inancına. İşte Ramazandayız. Bu anlayışların haberlerine bir bakın! Yok, oruç tutmadığımız için taşlandık, namaz kılmadığımız için şöyle yapıldı. Tekbirlerle üzerimize saldırdılar, otobüste yanına erkek oturduğu için bilmem ne yaptı…
Çoğu uydurma ve yalan olan bu haberlerin birinci sayfalardan verilmesinin, günlerce tartışılmasının sebebi ne olabilir? Aklı olan, kimlerin maşası olduğunu biraz düşünür, kimlerin değirmenine su taşıdığına bakar!
Sonra gerek kendine dini referans aldığını iddia edenler ve gerekse Atatürkçülüğü, ulusalcılığı ilke edinenler, BOP ve Dinlerarası Diyalog adı altında ülkemizin nasıl bir maddi ve manevi uçuruma götürüldüğünü gündem etmezler. BOP ve diyalog sahiplerinin niyetlerini, amaçlarını ve ortaya çıkacak sonuçlarını, delillerle ortaya koymazlar? Neden? Evet, neden ortaya koymazlar, millete anlatmazlar? Bilmediklerinden mi? Hayır. Ortak olduklarından bu hayati konulara girmiyorlar ve salıyorlar…
Bizi soruyorsanız! Gazetemiz ve Meltem medya grubunun amacı asla birilerine karşı haklı çıkmak, alkış almak, birilerine yaranarak kasaları doldurmak olmadı, olamazda. Bizim gayretimiz hak yolda, Hakk ile olup, hakkı anlatarak Hakk’a ulaşma gayretidir. Allah muvaffak etsin…
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Her şey 31 Mart 2019’da mı başladı? / 01.06.2025
- Kiminin ahtapotu kiminin de turpu / 31.05.2025
- Beytülmal kavramı yine dillerde / 30.05.2025
- Anayasa değişikliği neden isteniyor / 29.05.2025
- Verin yetkiyi ve fazla abartmayın / 28.05.2025
- PKK’da, ‘Lozan hezimettir’ dedi / 26.05.2025
- Yorumsuz Gazze yüzleştirmesi / 25.05.2025
- Diaspora Kürtleri ve Devlet Bahçeli / 24.05.2025
- Bugün sevgiden, aşktan bahsedelim mi? / 23.05.2025
- Erdoğan dünyanın derdi ile meşgul / 22.05.2025
- Kiminin ahtapotu kiminin de turpu / 31.05.2025
- Beytülmal kavramı yine dillerde / 30.05.2025
- Anayasa değişikliği neden isteniyor / 29.05.2025
- Verin yetkiyi ve fazla abartmayın / 28.05.2025
- PKK’da, ‘Lozan hezimettir’ dedi / 26.05.2025
- Yorumsuz Gazze yüzleştirmesi / 25.05.2025
- Diaspora Kürtleri ve Devlet Bahçeli / 24.05.2025
- Bugün sevgiden, aşktan bahsedelim mi? / 23.05.2025
- Erdoğan dünyanın derdi ile meşgul / 22.05.2025