MGK son yılların en önemli toplantılarının birini bu hafta sonunda, yâni 2002 yılı Mart'ının 29'unda gerçekleştirecek.
Sun'i gündemle toplanacak, gündemine zorla sokulan Kürtçe TV, Eğitim ve İdam konularını görüşecek.
Aslında AB'nin kendisi Türkiye için suni gündem değil mi?
57'inci Hükümet kurulduğundan bu yana Türkiye son derece yoğun ekonomik, sosyal, dış politik olaylarla boğuşuyor. Problemlerin bazıları kendiliğinden vuku buluyor ama çoğu bu hükümetin doğasından çıkıyor. Hükümet sürekli problem yaratıyor, kriz doğuruyor.
Ne idüğü belirsiz bir af ve pişmanlık yasası ile toplumsal barışı, huzuru alt-üst ediyor. Anayasa Kitapçığı meselesi ile ekonomiyi perişan edip IMF ve Dünya Bankasına teslimiyete çanak tutuyor.
Amerika'nın yoğun Afganistan-Irak baskıları varken AB problemi yaratıyor.
Toplumu şimdi idam ve Kürtçe ile germenin âlemi var mı? Hangi yumurta hangi kapıya dayandı, kimin malı kimden kaçıyor?
Türkiye'nin şu an tek ve en büyük problemi Kürtçe TV ve idam mı?
Anayasayı uygulayın, problem kalmasın. Anayasayı uygularsanız hem Öcalan asılır, hem Kürtçe TV ve eğitim yasak olur.
İyi ama beyler, paşalar, efendiler, hanımlar anayasa zaten yürürlükte değil mi? Uygulanmasında engeller mi var?
Kim engelliyor, engelleniyorsa sizin işiniz ne, orada nasıl oturuyorsunuz?
Zorunuza gidiyorsa "usulünce" anayasayı değiştirin, problemi halledin. Parmak hesabı sizde. Ama hem anayasa var deyip hem askıda tutmak ne tür bir demokrasidir?
Kim ne derse desin Mesut Yılmaz doğrusu başarılı bir public relations=halkla ilişkiler performansı sergiliyor. Türkiye'nin gündemi ne olursa olsun o kendi gündemini belirliyor, ön alıyor, diğer olayların önüne geçiyor. Özal'ı, zaman zaman kendini aşıyor.
Bir MHP'yi silkeliyor, bir (daha doğrusu sık sık) askeri silkeliyor, ama aslında Türkiye'yi silkeliyor.
Sıkıştığında da kolaylıkla sırtındaki yumurta küfesini yere bırakıyor, "Yanlış anlaşıldım" diyor, "Söylemedim" diyor.
Şimşekler çok üzerine gelmeye başlayınca dikkatleri dağıtmak için hedefteki görüntüyü çoğaltıyor; Mumcu, Yalova, Arseven, Yücelen...
AB ile ilgili bütün bakanlıkların, kurumların ANAP'ın kontrolunda bulunması size tesadüf gibi mi geliyor?
Türkiye, hepsi de bu hükümetin kendi kendine neden olduğu ekonomik, sosyal, dış ve iç politik olaylarla boğuşurken gittikçe daha fazla AB'nin domuz bağı boyunduruğuna sokuluyor.
Helsinki'yi bu hükümet imzalamadı mı? Kıbrıs, Ege, Güneydoğu Helsinki'de verilmedi mi? Helsinki'den itibaren müstemleke müfettişleri Türkiye'ye üşüşüp musallat olmadı mı?
2000 yılı 12 Ocak ayındaki malûm ve mahût "genel başkanlar zirvesi"nden beri Türkiye Öcalan ipoteğine girmiştir.
Asılsaydı problem bitecek, şimdi AB'nin elinde de malzeme kalmamış olacaktı. Fakat şu anda dirisi Türkiye'yi esir almıştır ve domuz bağı sıkıştıkça sıkışmaktadır.
2000 yılı Ocak ayından beri yoklanan, alıştırılan, uyutulan kamuoyu şimdi MGK aracılığı ile "ikna" edilecektir.
Konu iki senede MGK gündemine taşınmıştır. Uzun ince bir yol geçilmiştir ama sonuçta MGK, Öcalan ve Kürtçe TV ile yüz yüze gelmiştir.
Bu sefer olmazsa bir sonrakinde bu netâmeli, kirli, iki ucu boyalı konu MGK aracılığı ile bir anlamda "aklanacak"; siyasiler, daha doğrusu Mesut Yılmaz ve şürekâsı rahata erecektir. MGK'yı emellerine ortak etmiş olacaklardır.
Birilerinin AB'nin siyasi emelleri ile tevhid edilmiş kendi şahsî menfaatleri doğrultusunda Türkiye'yi "silkelemesine" daha ne kadar izin verilecektir?
Sun'i gündemle toplanacak, gündemine zorla sokulan Kürtçe TV, Eğitim ve İdam konularını görüşecek.
Aslında AB'nin kendisi Türkiye için suni gündem değil mi?
57'inci Hükümet kurulduğundan bu yana Türkiye son derece yoğun ekonomik, sosyal, dış politik olaylarla boğuşuyor. Problemlerin bazıları kendiliğinden vuku buluyor ama çoğu bu hükümetin doğasından çıkıyor. Hükümet sürekli problem yaratıyor, kriz doğuruyor.
Ne idüğü belirsiz bir af ve pişmanlık yasası ile toplumsal barışı, huzuru alt-üst ediyor. Anayasa Kitapçığı meselesi ile ekonomiyi perişan edip IMF ve Dünya Bankasına teslimiyete çanak tutuyor.
Amerika'nın yoğun Afganistan-Irak baskıları varken AB problemi yaratıyor.
Toplumu şimdi idam ve Kürtçe ile germenin âlemi var mı? Hangi yumurta hangi kapıya dayandı, kimin malı kimden kaçıyor?
Türkiye'nin şu an tek ve en büyük problemi Kürtçe TV ve idam mı?
Anayasayı uygulayın, problem kalmasın. Anayasayı uygularsanız hem Öcalan asılır, hem Kürtçe TV ve eğitim yasak olur.
İyi ama beyler, paşalar, efendiler, hanımlar anayasa zaten yürürlükte değil mi? Uygulanmasında engeller mi var?
Kim engelliyor, engelleniyorsa sizin işiniz ne, orada nasıl oturuyorsunuz?
Zorunuza gidiyorsa "usulünce" anayasayı değiştirin, problemi halledin. Parmak hesabı sizde. Ama hem anayasa var deyip hem askıda tutmak ne tür bir demokrasidir?
Kim ne derse desin Mesut Yılmaz doğrusu başarılı bir public relations=halkla ilişkiler performansı sergiliyor. Türkiye'nin gündemi ne olursa olsun o kendi gündemini belirliyor, ön alıyor, diğer olayların önüne geçiyor. Özal'ı, zaman zaman kendini aşıyor.
Bir MHP'yi silkeliyor, bir (daha doğrusu sık sık) askeri silkeliyor, ama aslında Türkiye'yi silkeliyor.
Sıkıştığında da kolaylıkla sırtındaki yumurta küfesini yere bırakıyor, "Yanlış anlaşıldım" diyor, "Söylemedim" diyor.
Şimşekler çok üzerine gelmeye başlayınca dikkatleri dağıtmak için hedefteki görüntüyü çoğaltıyor; Mumcu, Yalova, Arseven, Yücelen...
AB ile ilgili bütün bakanlıkların, kurumların ANAP'ın kontrolunda bulunması size tesadüf gibi mi geliyor?
Türkiye, hepsi de bu hükümetin kendi kendine neden olduğu ekonomik, sosyal, dış ve iç politik olaylarla boğuşurken gittikçe daha fazla AB'nin domuz bağı boyunduruğuna sokuluyor.
Helsinki'yi bu hükümet imzalamadı mı? Kıbrıs, Ege, Güneydoğu Helsinki'de verilmedi mi? Helsinki'den itibaren müstemleke müfettişleri Türkiye'ye üşüşüp musallat olmadı mı?
2000 yılı 12 Ocak ayındaki malûm ve mahût "genel başkanlar zirvesi"nden beri Türkiye Öcalan ipoteğine girmiştir.
Asılsaydı problem bitecek, şimdi AB'nin elinde de malzeme kalmamış olacaktı. Fakat şu anda dirisi Türkiye'yi esir almıştır ve domuz bağı sıkıştıkça sıkışmaktadır.
2000 yılı Ocak ayından beri yoklanan, alıştırılan, uyutulan kamuoyu şimdi MGK aracılığı ile "ikna" edilecektir.
Konu iki senede MGK gündemine taşınmıştır. Uzun ince bir yol geçilmiştir ama sonuçta MGK, Öcalan ve Kürtçe TV ile yüz yüze gelmiştir.
Bu sefer olmazsa bir sonrakinde bu netâmeli, kirli, iki ucu boyalı konu MGK aracılığı ile bir anlamda "aklanacak"; siyasiler, daha doğrusu Mesut Yılmaz ve şürekâsı rahata erecektir. MGK'yı emellerine ortak etmiş olacaklardır.
Birilerinin AB'nin siyasi emelleri ile tevhid edilmiş kendi şahsî menfaatleri doğrultusunda Türkiye'yi "silkelemesine" daha ne kadar izin verilecektir?
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002