Devlet adamlarının en önemli ve öncelikli görevi milli birlik ve bütünlüğü sağlamaktır. Bu sağlanırsa, her zorluğun üstesinden gelinir ve her sorunun çözümü bulunur. Osmanlı döneminde devlet adamlarımız, tabiri caizse yetmiş iki buçuk milleti asırlarca birlik, bütünlük, huzur ve emniyet içerisinde yaşatmışlardır. Dünyada bugüne kadar böyle örnek görülmemiştir.
Osmanlı Devleti, Batılıların hile ve entrikaları sonucu yıkılmış, onun yerine Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. Bir başka deyişle devletimizin yapısı değişmiş ve yenilenmiştir. Ancak Osmanlı dönemindeki kültürümüz aynen kalmıştır. Zaten olması gereken de bu idi.
Ne var ki, bazı aklıevveller devletimiz gibi kültürümüzü de değiştirmek için dayatmalarda bulunmuşlardır. Söz konusu dayatmalar ve zorlamalar sonucu, milletimiz kısmen ikiye bölünmüştür.
Bir kısmı kültürümüze sıkı sıkıya bağlanmış, her yeniliği ihtiyatla karşılamıştır. Bir kısmı da eski ne varsa hepsine düşman kesilmiştir. Böylece kültürel bir bölünmüşlük ortaya çıkmış ve bu politikaya da yansımıştır.
Politik mücadelelerin sert ve kırıcı olmasının en önemli nedenlerinden biri de budur. Baksanıza siyasi partilerimiz, dış politikada bile birlik ve bütünlük içerisinde hareket edemiyorlar. Muhalefet partileri, dış politikada ilkönce ülkeden yana tavır alması, sonra da alternatif politikaları sunması gerekirken, bazıları karşı safta yer almaktadırlar.
Bu tehlikeli gidişatı Prof. Dr. Halil İnalcık, 'Atatürk ve Demokratik Türkiye' adlı kitabında şöyle anlatıyor: "Açıkça görülüyor ki, Cumhuriyet dönemini bunalıma götüren ana problem, Türk halkının birbiriyle uzlaşmaz görünen iki kampa ayrılmış olmasıdır. Abartmasız görünen gerçek şudur ki, Türk milleti birbirini anlamayan, anlamak istemeyen, zihniyeti, değer sistemi, yaşam tarzı, dili, giyim-kuşamı, selâmlaşması bile farklı iki ayrı toplum haline gelmiştir. Tehlikeli olan şey, bu iki toplumun birbirini anlamak istememesi ve siyasi iktidarı ele geçirip ötekini baskı altına almaya çalışmasıdır." (s.236-237)
Maalesef İslâm ülkelerinin hepsinde üç aşağı beş yukarı durum aynıdır. Onun içindir ki, Batılılar İslâm topraklarını ve İslâm toplumlarını yeniden bölme konusunda mesafe alıyorlar. İslâm toplumlarında kiminle konuşsanız, yeniden bölünmenin Batı oyunu olduğunu ve İsrail'in emellerine hizmet edeceğini söyler. Fakat birlik için atılması gereken adımları çok az kimse atar.
Hâlbuki İslâm toplumları ne çekmişse, dağınıklıktan ve bölünmüşlükten çekmiştir. Arapların durumuna bakınız, Osmanlı'dan ayrıldıktan sonra kendi aralarında bile birlik olamamış, bölünüp parçalanmışlardır. Şimdi aynı oyun Kürtlere oynanmaktadır. Kürtler, Kadiri Şeyhi Mahmud el Berzenci gibi hareket ederlerse, bu oyunu bir kere daha bozarlar.
Kürtleri, Osmanlı'ya karşı isyan ettirmek maksadıyla, İngiliz valisi Şeyh Berzenci'ye gelir ve tokalaşmak için elini uzatır. Şeyh Berzenci, İngiliz valisinin elini sıkmaz ve ona şu tarihi sözü söyler " Müslümanlara savaş açan ülkenin valisinin elini necistir."
Günümüzde aynı şuuru taşıyan, milli birlik ve bütünlüğün önemini en iyi kavrayan ve yıllardır Anadolu'yu karış karış gezerek birlik konferansları veren tek kişi Prof. Dr. Haydar Baş olmuştur. Eğer onun söyledikleri zamanında hayata geçirilseydi, Batılıların kuklası olan teröristler, surumuzda en ufak bir gedik açamazlardı.
Osmanlı Devleti, Batılıların hile ve entrikaları sonucu yıkılmış, onun yerine Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. Bir başka deyişle devletimizin yapısı değişmiş ve yenilenmiştir. Ancak Osmanlı dönemindeki kültürümüz aynen kalmıştır. Zaten olması gereken de bu idi.
Ne var ki, bazı aklıevveller devletimiz gibi kültürümüzü de değiştirmek için dayatmalarda bulunmuşlardır. Söz konusu dayatmalar ve zorlamalar sonucu, milletimiz kısmen ikiye bölünmüştür.
Bir kısmı kültürümüze sıkı sıkıya bağlanmış, her yeniliği ihtiyatla karşılamıştır. Bir kısmı da eski ne varsa hepsine düşman kesilmiştir. Böylece kültürel bir bölünmüşlük ortaya çıkmış ve bu politikaya da yansımıştır.
Politik mücadelelerin sert ve kırıcı olmasının en önemli nedenlerinden biri de budur. Baksanıza siyasi partilerimiz, dış politikada bile birlik ve bütünlük içerisinde hareket edemiyorlar. Muhalefet partileri, dış politikada ilkönce ülkeden yana tavır alması, sonra da alternatif politikaları sunması gerekirken, bazıları karşı safta yer almaktadırlar.
Bu tehlikeli gidişatı Prof. Dr. Halil İnalcık, 'Atatürk ve Demokratik Türkiye' adlı kitabında şöyle anlatıyor: "Açıkça görülüyor ki, Cumhuriyet dönemini bunalıma götüren ana problem, Türk halkının birbiriyle uzlaşmaz görünen iki kampa ayrılmış olmasıdır. Abartmasız görünen gerçek şudur ki, Türk milleti birbirini anlamayan, anlamak istemeyen, zihniyeti, değer sistemi, yaşam tarzı, dili, giyim-kuşamı, selâmlaşması bile farklı iki ayrı toplum haline gelmiştir. Tehlikeli olan şey, bu iki toplumun birbirini anlamak istememesi ve siyasi iktidarı ele geçirip ötekini baskı altına almaya çalışmasıdır." (s.236-237)
Maalesef İslâm ülkelerinin hepsinde üç aşağı beş yukarı durum aynıdır. Onun içindir ki, Batılılar İslâm topraklarını ve İslâm toplumlarını yeniden bölme konusunda mesafe alıyorlar. İslâm toplumlarında kiminle konuşsanız, yeniden bölünmenin Batı oyunu olduğunu ve İsrail'in emellerine hizmet edeceğini söyler. Fakat birlik için atılması gereken adımları çok az kimse atar.
Hâlbuki İslâm toplumları ne çekmişse, dağınıklıktan ve bölünmüşlükten çekmiştir. Arapların durumuna bakınız, Osmanlı'dan ayrıldıktan sonra kendi aralarında bile birlik olamamış, bölünüp parçalanmışlardır. Şimdi aynı oyun Kürtlere oynanmaktadır. Kürtler, Kadiri Şeyhi Mahmud el Berzenci gibi hareket ederlerse, bu oyunu bir kere daha bozarlar.
Kürtleri, Osmanlı'ya karşı isyan ettirmek maksadıyla, İngiliz valisi Şeyh Berzenci'ye gelir ve tokalaşmak için elini uzatır. Şeyh Berzenci, İngiliz valisinin elini sıkmaz ve ona şu tarihi sözü söyler " Müslümanlara savaş açan ülkenin valisinin elini necistir."
Günümüzde aynı şuuru taşıyan, milli birlik ve bütünlüğün önemini en iyi kavrayan ve yıllardır Anadolu'yu karış karış gezerek birlik konferansları veren tek kişi Prof. Dr. Haydar Baş olmuştur. Eğer onun söyledikleri zamanında hayata geçirilseydi, Batılıların kuklası olan teröristler, surumuzda en ufak bir gedik açamazlardı.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018