Türkiye'de bir süredir bir şeyler oluyor. Ecevit Amerika'yı referans olarak alıyor, Tarım Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp de Abdi İpekçi Barış Ödülünü alıyor.
Halbuki 35 yıl önce Ecevit Amerika'ya rağmen haşhaş eker ve yine Amerika'ya rağmen Kıbrıs'a çıkardı.
35 yıl önceki Ecevit "külliyetli miktarda" demezdi, ne bileyim "azımsanmayacak boyutta" filan gibi bir şeyler söylerdi.
İçeride siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel her türlü desteği yitiren bu "meşrûti" rejim ayakta kalabilmek için külliyetli miktarda dış desteğe ihtiyaç duyuyor.
Derviş bu "desteğin" ilk ayağı, uç beyi idi.
Hatırlarsınız geldiğinde Amerika'nın Ankara Büyükelçisi Pearson Başbakan ve Yardımcılarını on beşer dakika dolaşarak "Derviş'e verilen siyasi destek" oranını sorgulamıştı.
Ve istediği desteği almıştı ki Pearson birden Ecevitçi kesiliverdi. İlk olarak, bir ay kadar önce Ankara'da gerçekleştirilen Savunma Sanayii Fuarı dolayısı ile yapılan sempozyumda "Ecevit hükümetiyle uzun yıllar başarılı bir şekilde işbirliği yapacağımıza inanıyorum" dedi.
Arkadan Meclis Dışişleri Komisyonu'nu ziyaretinde Akif'ten mısraları, hem de Türkçe okudu ve "Türkiye'nin Irak ile ilgili kaygılarını anlayışla not ediyoruz" gibi bir şeyler söyledi. Bayram değil seyran değilken Atlantik ötesindeki eniştemizin bizi niye öptüğünü anlayabilmek için yine Amerikalıların söylediklerini hatırlamakta fayda var:
Clinton'un Savunma Bakanı Warren Christopher 93'te şöyle söylemişti:
"Gerektiği zaman çıkarlarımızı korumak için tek başımıza hareket edeceğiz. Toplu karar alınmasının daha uygun olduğu zaman da cevapları sağlayacak ülke yine biz olacağız. Ama yanılgıya düşmeyin, yöneteceğiz."
8 yıl sonra gerçekleşen 11 Eylül saldırısının ardından yayınlanan 23 Eylül 2001 tarihli Washington Post'ta Robert Kaplan imzalı şöyle bir yorum çıktı: "Demokrasi görüşümüz dahi değişmeli. Pakistan, Mısır ve Tunus gibi ülkelerin demokratikleşmesini arzu etmek yerine zararsız diktatörlüklere ve karışık rejimlerin farklı türlerine bu uğraşımızda bizi destekledikleri sürece hoşgörü göstereceğiz. Bunda gayri ahlâki veya iki yüzlü bir durum yok. ABD kendini güvende hissettiği sürece dünya daha iyi bir yer olur."
Arkadan biliyorsunuz Colin Powell "Taliban'ın ılımlı unsurlarının yer alacağı bir savaş sonrası Afgan hükümetini benimseyebiliriz" dedi.
Şimdi okuduklarımız alt alta koyalım: 1. Amerika'nın çıkarları için dünyayı tek başımıza yöneteceğiz. 2. Bunun için öteden beri savunduğumuz demokrasi kavramında değişiklik yapabiliriz. 3 "Zararsız diktatörlükler ve karışık rejimlerin farklı türleri" demokrat olmasalar bile bizi destekledikleri sürece ihsanlarımıza nail olabilirler. 4. Bunda ikiyüzlülük yoktur, amaç Amerika'nın kendisini güvende hissetmesidir.
Böylelikle kıymetli okuyucu, üç günlük bu yazı dizimizin sonuna gelmiş bulunuyoruz.
Türkiye'de "yönetemeyen" bir demokrasi, ehil olmayan bir hükümet ve dibe vurmuş bir sosyal-ekonomik-kültürel hayat vardır.
Anayasa, örneklerini sıraladığımız şekilde askıdadır. Ülkeyi uyum ve istikrar içinde, kurulduğu günden bu yana krizden krize sokmakta maharet gösteren bu hükümet kamuoyu desteğini yitirmiştir. İktidar partilerinin oyları yüzde 4'ler seviyesindedir.
Anayasa'yı askıya aldığı için "demokrat olmayan" bu hükümet ihtiyacı olan desteği dışarıda aramakta ve kendisine suni solunum yaptıracağı için de 11 Eylül krizini fırsat bilmektedir.
Bu noktada da gündeme Kaplan'ın "zararsız diktatörlüklere ve karışık rejimlerin farklı türleri" tarifi gelmektedir.
Amerika işte bu yüzden ve isteklerini yaptığı sürece mevcut hükümete destek vermektedir.
Amerika aynı şekilde "ılımlı Taliban"ı da destekleyebileceğini söylememiş miydi?
Son tahlilde 57'inci Cumhuriyet Hükümeti ve savaş sonrası Afganistan'ın ılımlı Taliban hükümeti Amerika'nın gözünde aynı kefede tartılıyor ve ayni ihsanlara nail oluyorsa neyin kavgasını yapıyoruz ki?
Halbuki 35 yıl önce Ecevit Amerika'ya rağmen haşhaş eker ve yine Amerika'ya rağmen Kıbrıs'a çıkardı.
35 yıl önceki Ecevit "külliyetli miktarda" demezdi, ne bileyim "azımsanmayacak boyutta" filan gibi bir şeyler söylerdi.
İçeride siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel her türlü desteği yitiren bu "meşrûti" rejim ayakta kalabilmek için külliyetli miktarda dış desteğe ihtiyaç duyuyor.
Derviş bu "desteğin" ilk ayağı, uç beyi idi.
Hatırlarsınız geldiğinde Amerika'nın Ankara Büyükelçisi Pearson Başbakan ve Yardımcılarını on beşer dakika dolaşarak "Derviş'e verilen siyasi destek" oranını sorgulamıştı.
Ve istediği desteği almıştı ki Pearson birden Ecevitçi kesiliverdi. İlk olarak, bir ay kadar önce Ankara'da gerçekleştirilen Savunma Sanayii Fuarı dolayısı ile yapılan sempozyumda "Ecevit hükümetiyle uzun yıllar başarılı bir şekilde işbirliği yapacağımıza inanıyorum" dedi.
Arkadan Meclis Dışişleri Komisyonu'nu ziyaretinde Akif'ten mısraları, hem de Türkçe okudu ve "Türkiye'nin Irak ile ilgili kaygılarını anlayışla not ediyoruz" gibi bir şeyler söyledi. Bayram değil seyran değilken Atlantik ötesindeki eniştemizin bizi niye öptüğünü anlayabilmek için yine Amerikalıların söylediklerini hatırlamakta fayda var:
Clinton'un Savunma Bakanı Warren Christopher 93'te şöyle söylemişti:
"Gerektiği zaman çıkarlarımızı korumak için tek başımıza hareket edeceğiz. Toplu karar alınmasının daha uygun olduğu zaman da cevapları sağlayacak ülke yine biz olacağız. Ama yanılgıya düşmeyin, yöneteceğiz."
8 yıl sonra gerçekleşen 11 Eylül saldırısının ardından yayınlanan 23 Eylül 2001 tarihli Washington Post'ta Robert Kaplan imzalı şöyle bir yorum çıktı: "Demokrasi görüşümüz dahi değişmeli. Pakistan, Mısır ve Tunus gibi ülkelerin demokratikleşmesini arzu etmek yerine zararsız diktatörlüklere ve karışık rejimlerin farklı türlerine bu uğraşımızda bizi destekledikleri sürece hoşgörü göstereceğiz. Bunda gayri ahlâki veya iki yüzlü bir durum yok. ABD kendini güvende hissettiği sürece dünya daha iyi bir yer olur."
Arkadan biliyorsunuz Colin Powell "Taliban'ın ılımlı unsurlarının yer alacağı bir savaş sonrası Afgan hükümetini benimseyebiliriz" dedi.
Şimdi okuduklarımız alt alta koyalım: 1. Amerika'nın çıkarları için dünyayı tek başımıza yöneteceğiz. 2. Bunun için öteden beri savunduğumuz demokrasi kavramında değişiklik yapabiliriz. 3 "Zararsız diktatörlükler ve karışık rejimlerin farklı türleri" demokrat olmasalar bile bizi destekledikleri sürece ihsanlarımıza nail olabilirler. 4. Bunda ikiyüzlülük yoktur, amaç Amerika'nın kendisini güvende hissetmesidir.
Böylelikle kıymetli okuyucu, üç günlük bu yazı dizimizin sonuna gelmiş bulunuyoruz.
Türkiye'de "yönetemeyen" bir demokrasi, ehil olmayan bir hükümet ve dibe vurmuş bir sosyal-ekonomik-kültürel hayat vardır.
Anayasa, örneklerini sıraladığımız şekilde askıdadır. Ülkeyi uyum ve istikrar içinde, kurulduğu günden bu yana krizden krize sokmakta maharet gösteren bu hükümet kamuoyu desteğini yitirmiştir. İktidar partilerinin oyları yüzde 4'ler seviyesindedir.
Anayasa'yı askıya aldığı için "demokrat olmayan" bu hükümet ihtiyacı olan desteği dışarıda aramakta ve kendisine suni solunum yaptıracağı için de 11 Eylül krizini fırsat bilmektedir.
Bu noktada da gündeme Kaplan'ın "zararsız diktatörlüklere ve karışık rejimlerin farklı türleri" tarifi gelmektedir.
Amerika işte bu yüzden ve isteklerini yaptığı sürece mevcut hükümete destek vermektedir.
Amerika aynı şekilde "ılımlı Taliban"ı da destekleyebileceğini söylememiş miydi?
Son tahlilde 57'inci Cumhuriyet Hükümeti ve savaş sonrası Afganistan'ın ılımlı Taliban hükümeti Amerika'nın gözünde aynı kefede tartılıyor ve ayni ihsanlara nail oluyorsa neyin kavgasını yapıyoruz ki?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002