En güzel manzaranın karşısına görme işlevini yitirmiş iki göze sahip bir insanı koyarsanız, onda mevzu bahis manzara herhangi bir his uyandırmaz, ne bir kıpırtı ne bir estetik haz. Kabahat manzaranın değil.
En güzel müziği tutup duymaya kapalı iki kulağa sahip bir insana dinletirseniz, müzik onda bir tesir bırakmaz. Ha yok ya var, onda bu güzide bestenin karşılığı budur. Kabahat müziğin değil.
İnsanın iki gözü vardır. Bir, üstte söz konusu kıldığımız baş gözü, bir de her meselenin ana düğümü olan asıl gözü. O, gönül gözüdür.
Gönül mü, diye sormayın küçümser bir eda ile.
Görmek onun işidir, işitmek onun işidir. Tüm hisler ondan çıkar, beyin onun emrinde amadedir. İnsan, zaten başlı başına odur.
Peki bu, çevre hakkında bilgi edinmemize yarayan duyulardan mahrum olmamız, gerçeği bizim nezdimizde yok hükmüne getiriyor ise, her duyumuza farklı renklerden perdeler, pencereler takan; her şeyimizi direkt oluşturan gönül, gönüllüğünü yitirirse, gönülden bilmemiz gereken hakikatleri nasıl biliriz? Nasıl anlarız?
Hakikatten insanda en feci ve derin kayıplı körlük gönül gözünün kapanmasıdır. Gerçek görüşe gelirsek, o ise zaten baş gözümüzün işi değildir. Göz ancak bakar; görüş, gönülün işidir.
Çok kıymetli gönül ve ilim adamı Prof. Dr. Haydar Baş Hocam da tüm ezelî edebî tartışma ve izahların birçoğunu boşa çıkaran, geri kalanın da eksikliğini tamamlayan bir çıkışla: "İnsan gönüldür, gönül!" derken, bu derin manayı işaret ediyor.
İnsanın gönül olması, insan içeren her mevzunun bir gönül temeline dayandığını idrak edebilmek demektir.
Bir toplum her alanda bataklığın dibindeyse, bu bataklık, gönlün bataklığa dönmüşlüğünün nihayetidir. Nitekim, bizim yaşadığımız da bunun gayrinde bir mevzu değil.
Bir toplum ayrı ayrı birer fertlerdir. Evet, toplum olmak fertlikten fazla bir şeydir; ama bu, iyiysen iyiliğin, kötüysen kötülüğün fazla oluş durumudur. Yüz kör koyun yan yana gelince göz açıklığına sahip olmaz, en fazla daha münasip bir yem olur kurda.
Biz de toplumda körleştik, gönülden! Koyunlaştık, gönülden! Sağırlaştık, gönülden! Yanlışta cem olduk, gönülden! Ne hâldeysek hepsi gönülden ötürü ve ne yapıyorsak hepsini gönülden yaptık maalesef.
İlk bahsettiğimiz iki misalden olarak, öylesi şeylerden körüz ki, öylesi büyüklükleri setrediyoruz ki; yaşadığımız bu batak hâl onun neticesi...
Ne diyelim! Hayat seçimlerin meydanı. Dileyen dilediğini seçme hakkına sahip. Her eden kendine ediyor. Vatanı kucaklamayan herkes evladını katlediyor. Dileyen, dilediğini seçsin!
En güzel müziği tutup duymaya kapalı iki kulağa sahip bir insana dinletirseniz, müzik onda bir tesir bırakmaz. Ha yok ya var, onda bu güzide bestenin karşılığı budur. Kabahat müziğin değil.
İnsanın iki gözü vardır. Bir, üstte söz konusu kıldığımız baş gözü, bir de her meselenin ana düğümü olan asıl gözü. O, gönül gözüdür.
Gönül mü, diye sormayın küçümser bir eda ile.
Görmek onun işidir, işitmek onun işidir. Tüm hisler ondan çıkar, beyin onun emrinde amadedir. İnsan, zaten başlı başına odur.
Peki bu, çevre hakkında bilgi edinmemize yarayan duyulardan mahrum olmamız, gerçeği bizim nezdimizde yok hükmüne getiriyor ise, her duyumuza farklı renklerden perdeler, pencereler takan; her şeyimizi direkt oluşturan gönül, gönüllüğünü yitirirse, gönülden bilmemiz gereken hakikatleri nasıl biliriz? Nasıl anlarız?
Hakikatten insanda en feci ve derin kayıplı körlük gönül gözünün kapanmasıdır. Gerçek görüşe gelirsek, o ise zaten baş gözümüzün işi değildir. Göz ancak bakar; görüş, gönülün işidir.
Çok kıymetli gönül ve ilim adamı Prof. Dr. Haydar Baş Hocam da tüm ezelî edebî tartışma ve izahların birçoğunu boşa çıkaran, geri kalanın da eksikliğini tamamlayan bir çıkışla: "İnsan gönüldür, gönül!" derken, bu derin manayı işaret ediyor.
İnsanın gönül olması, insan içeren her mevzunun bir gönül temeline dayandığını idrak edebilmek demektir.
Bir toplum her alanda bataklığın dibindeyse, bu bataklık, gönlün bataklığa dönmüşlüğünün nihayetidir. Nitekim, bizim yaşadığımız da bunun gayrinde bir mevzu değil.
Bir toplum ayrı ayrı birer fertlerdir. Evet, toplum olmak fertlikten fazla bir şeydir; ama bu, iyiysen iyiliğin, kötüysen kötülüğün fazla oluş durumudur. Yüz kör koyun yan yana gelince göz açıklığına sahip olmaz, en fazla daha münasip bir yem olur kurda.
Biz de toplumda körleştik, gönülden! Koyunlaştık, gönülden! Sağırlaştık, gönülden! Yanlışta cem olduk, gönülden! Ne hâldeysek hepsi gönülden ötürü ve ne yapıyorsak hepsini gönülden yaptık maalesef.
İlk bahsettiğimiz iki misalden olarak, öylesi şeylerden körüz ki, öylesi büyüklükleri setrediyoruz ki; yaşadığımız bu batak hâl onun neticesi...
Ne diyelim! Hayat seçimlerin meydanı. Dileyen dilediğini seçme hakkına sahip. Her eden kendine ediyor. Vatanı kucaklamayan herkes evladını katlediyor. Dileyen, dilediğini seçsin!
Hüseyin Taşkın / diğer yazıları
- Ölenden borç var doğana borç kalıyor / 08.06.2019
- Eğer başarı aranıyorsa / 10.04.2019
- Enflasyonu da bilmiyorsunuz ki! / 15.03.2019
- Büyük devrim / 14.03.2019
- Çözüm sahibi olmak / 05.03.2019
- Taklit edilmeye çalışılan parti BTP / 26.02.2019
- Hepimiz orada olmak durumundayız / 20.01.2019
- Prof. Dr. Haydar Baş’a kim tuzak kurar? / 15.01.2019
- Yarın değil, bugün / 25.12.2018
- Ata’ya vefa borcumuz var / 23.10.2018
- Eğer başarı aranıyorsa / 10.04.2019
- Enflasyonu da bilmiyorsunuz ki! / 15.03.2019
- Büyük devrim / 14.03.2019
- Çözüm sahibi olmak / 05.03.2019
- Taklit edilmeye çalışılan parti BTP / 26.02.2019
- Hepimiz orada olmak durumundayız / 20.01.2019
- Prof. Dr. Haydar Baş’a kim tuzak kurar? / 15.01.2019
- Yarın değil, bugün / 25.12.2018
- Ata’ya vefa borcumuz var / 23.10.2018