Nerede stratejik müttefiklik nerede AB'ye üyelik!

Doğu Akdeniz'de Yunanistan'la ve Güney Rum Kesimi'yle yaşanan gerilim esasen Türkiye için çok önemli bir turnusol oldu.

İnsanlar nasıl birbirlerini yaşadıkları olaylarla tanırlarsa, devletler de öyledir.

Türkiye, yıllardır ABD ile stratejik müttefiklik, AB'ye üyelik peşinde koşuyor.

Cumhuriyetimizin kurucusu, bizlere tam bağımsız bir devlet, tek bilek tek yürek olmuş bir millet ve onurlu, şerefli, haysiyetli bir hayat miras bırakan Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün vefatından hemen sonraki süreçte, günümüze kadar maalesef hep bu asla gerçekleşmeyecek hayal peşinde koşuldu.

Bu uğurda yapılan bütün gayretlerin, verilen bütün tavizlerin tamamen boş olduğunu bugün Doğu Akdeniz krizinde net olarak görüyoruz.

Doğu Akdeniz'deki davamızda haklıyız; en fazla kıyı uzunluğuna sahip ülke olarak buradaki kaynaklardan en fazla hakka sahibiz; hakkımızı istiyor ve arıyoruz ama "medeniyet projesi" diyerek peşinde koştuğumuz AB ve ABD, gerilimin suçlusu olarak bizi ilan ediyor; sadece ilan etmekle de kalmayıp, Yunan'ın ve Rum'ın safında olduğunu resmen ilan ediyor.

AB ülkeleri Yunan'a ve Rum'a tam destek açıklamaları yapıp, Türkiye'ye de yaptırım sopalarını gösterirken, Fransa gibi ülkeler de bölgede yaptıkları tatbikatlarla, her türlü askeri desteklerle beraber Türkiye'nin karşısında yer alıyor.

Yunan basını, Yunanistan'ın Fransa'dan 18 adet Rafale tip savaş uçağı alacağını yazdı. Aynı zamanda İspanya ve İngiltere'nin de Yunanistan'a fırkateyn desteği vermeye hazırlandığını belirtti. AB ülkeleri içinde kötü polis oynama rolü Fransa'da…

Doğu Akdeniz krizinde Türkiye'ye en fazla saldıran ülke Fransa oldu.

Ama bu demek değil ki, diğer AB ülkeleri farklı oynuyor. Bazıları her ne kadar iyi polis rolünde gözükseler de zaman zaman yaptıkları üst düzey açıklamalarda Yunan'ın yanında olduklarını ilan ediyorlar. Hatırlayalım, Avrupa Parlamentosu'ndan (AP) yapılan üst düzey açıklamada "AB'nin görevinin, üyesi Yunanistan'a destek vermesi" olduğu belirtilmişti.

Peki, ya ABD? Gerilimin neresinde? Bence gerilimin tam arkasında…

Yani yaşanan gerilim ABD'ye ve İsrail'e rağmen olmuyor. Zaten ABD, çok kısa bir zaman önce Lozan Antlaşmasına göre askeri üs kurulması yasak olan bir bölgede, Dedeağaç'ta askeri üs kurarak tavrının Yunanistan'dan yana olduğunu göstermişti.

Şimdi de ABD'den dün yapılan açıklamalara göre, Kıbrıs Rum Kesimi'ne 33 yıldır uygulanan silah ambargosu kaldırıldı. Elbette ki zamanlama manidar…

ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo da Salı günü Twitter hesabından paylaştığı mesajda "Kıbrıs Cumhuriyeti Doğu Akdeniz'de kilit ortağımızdır. Güvenlik işbirliğimizi derinleştireceğimizi duyurmaktan memnuniyet duyuyorum. Gelecek mali yılda, Kıbrıs Cumhuriyeti'ne uygulanan öldürücü olmayan savunma malzemeleri ve hizmetlerinin satışına getirilen kısıtlamaları kaldıracağız" dedi.

Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Morgan Ortagus tarafından yapılan yazılı açıklamada, Pompeo'nın Kıbrıs Cumhurbaşkanı Nikos Anastasiades ile görüştüğü ve kararla ilgili bilgilendirildiği belirtildi. Açıklamada, 2021 mali yılı için Silah Düzenlemesinde Uluslararası Trafik kapsamında kontrol altında bulunan öldürücü olmayan silahların ihracat, sevkiyat ve ithal edilmesine yönelik kısıtlamaların geçici olarak kaldırıldığı ifade edildi. Esasen bu ambargo kaldırma adımı daha önceden karara bağlanmıştı.

ABD Kongresi Aralık 2019'da Kıbrıs Rum Kesimi'ne silah ambargosunun kaldırılması kararını almıştı. Önce Temsilciler Meclisi, daha sonra Senato savunma bütçeleri yasa tasarısı kapsamında ambargonun kaldırılmasını desteklemişti.

Doğu Akdeniz turnusolünde yaşanan bu gerçekler, Türkiye'nin yaşadığı yalnızlık; hem güvendiğimiz Batılı ülkelerden asla dost olmayacağı gerçeğini, hem de bugüne kadar uyguladığımız politikaların yanlışlığını ortaya koymaktadır.

Prof. Dr. Haydar Baş, yıllardır Türk milletine hitaben, "Ne AB, ne ABD tek çözüm bağımsız Türkiye" diye haykırmaktadır. Bugüne kadar bu sese kulaklarınızı tıkadınız, bugün maalesef Türkiye olarak acı faturalarını ödüyoruz.

New York Times gazetesi, önceki gün başyazısında Doğu Akdeniz ile alakalı ilginç bir değerlendirme yaptı. Şu cümle oldukça önemli: "Türkiye kendisinin devre dışı bırakıldığını gördü. Bu, kısmen Yunanistan'ın saha iddialarından, kısmen de Türkiye'nin otoriter Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Suriye, Libya ve kendi evindeki saldırgan tavırları nedeniyle müttefiklerinin ve dostlarının birçoğunu kendisine düşman etmesinden kaynaklanıyor."

Bu cümleyi dikkate alırsak, Türkiye, eğer Rumların bölgede münhasır anlaşmalarına başladığı 2003 yılında Esad'lı Suriye, Kaddafili Libya ve Hüsnü Mübarekli Mısır ile münhasır alan anlaşmaları yapsaydı, bu ülkelerle ilişkilerini Batı rüyası uğruna bozmasaydı, bugün asla Doğu Akdeniz krizi olmayacaktı ve buradaki kaynakların çoğunluğuna biz sahip olacaktık.

Bu anlamda Prof. Dr. Baş'ın "Bölgesel sorunları, bölge ülkeleriyle işbirliğiyle çözmelidir" sözlerini de duymazdan geldiniz.

Sayın Baş'ın Kıbrıs politikası da çok netti. "KKTC tam bağımsız bir devlet olmalıdır ve Türkiye KKTC'yi tüm dünyaya tanıtmalıdır" demişti Sayın Baş. Yine duymazdan geldiniz. 

Şimdi ne olacak diye bekliyorsunuz. 

Ne olacak? Yıllardır AB ve ABD uğruna yanlışlar ektik, şimdi onları biçeceğiz.