Bu yazıma giriş cümlesi bulmak için tam sekiz gün düşündüm ve şimdi düşüncemi daha doğrusu Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızın “Ramazan Sohbetleri” programlarından birinden anladıklarımı, anlatmaya çalışacağım.
İnsan her halinde köledir. Nasıl?
Malumunuz daha insan ruhu bedene girmemişken yani ruhlar aleminde iken -ki, ilk yaratılan ruh Hz. Muhammed’in (sav) ruhudur- bütün ruhlara “Ben sizin Rabbiniz değil miyim” ilahi hitabına hep beraber “evet, sen bizim Rabbimizsin” cevabını vermiştik.
Hep beraber dedim ya! Bu beraberliğin içinde sadece Hz. Adem’den (a.s) Hz. Muhammed’e kadar gelen peygamberlere inanan, İslam olan, Müslüman olan insanlar değil tarihin kaydettiği, şu an yaşamakta olan ve dünyaya gelecek bütün ruhlar vardı.
Ruhlar aleminde, Allah-u Teala’nın varlığını, tekliğini, doğmadığını, doğurulmadığını, başlangıcı ve sonunun olmadığını, olamayacağını, her an yaratma halinde olduğunu, eşi ve benzerinin olmadığını, her şeyin sahibi olduğunu, haliyle bizim sahibimiz olduğunu da kabul ve teyit için verdiğimiz “evet” cevabının içinde, hem Rabbimizi yüceltirken hem de kendimizin acziyetini ortaya koymuş, Rahman’a karşı köleliğimizi itiraf etmiş oluyorduk.
Allah-u Teala; “Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.” (Zariyat Suresi 56) diye emrederek, hem ruhlar aleminde verdiğimiz sözün ispatı için bize şans vermiş, hem de bu ispatı nasıl gerçekleştireceğimizi bize beyan etmiştir.
Bu ispatın adı “ibadettir” yani “kulluktur” yani “köleliktir”. Kime? Allah-u Teala’ya.
Beden kafesine girmeden, dünyaya gelmeden önce ruhlarımızın hep beraber kabul ettiği “yalnız senin kulunuz, yalnız senin köleniz” sözü, beden kafesine girince, dünya arenasına çıkınca ikiye ayrılmıştır.
Birincisi, verdiği söze sadık kalarak Hakk’a kul olan insan, diğeri ise verdiği sözü unutup, şeytanın propagandası ile nefsine kul olan insan, köle olan insan.
Evet, kulluk, eşittir kölelik dedik. Kölelik deyince haliyle içimizde bir sıkıntı, bir aşağılanma hissi meydana gelir. Bizler köleliği, kendi isteklerini yapamayan, eli kolu bağlı, birilerinin arzu ve isteklerini yerine getirmek zorunda olan, eziyetli bir hayat olarak algılarız.
Doğrudur da. Ama efendimizi iyi seçersek bu köleliğin içinde ne muazzam bir hürriyetin olduğuna şahitlik ederiz. Seçemez isek “hürriyet ve özgürlük” adı altında ebedi hüsran ve köleliğe mahkum oluruz. Kim ne derse desin, insan hayatı iki türlü kölelikten ibarettir.
Birincisi; Rabbini bilen kul, köledir. Kimin kölesi? Allah-u Teala’nın. Sen, ben Rabbimize kölelik iddiası ile O’nun yapınız dediklerini yapıp, yapmayın dediklerinden uzak durup, bu yolda gayretimizi ortaya koyup, her türlü çile ve meşakkate inanç ve sabırla göğüs gerip, inananların mutlak galip geleceğini bildiğimiz zaman bizden özgür kimse olabilir mi?
İkincisi ise özellikle günümüzde “özgürlük” adı ile dünyaya bir kez geldik, istediğimizi yer, istediğimizi içer, istediğimizle gezer, tozar, yatar, kalkar, istediğimiz gibi inanır ve yaşarız vs. diye kendilerini tanımlayan, bu şekilde yaşayan kişi ve anlayışlardır.
İşte “köle ve kölelik” denilince içimizi burkan, korkutan kölelikte budur. Çünkü Rabbine kul, köle olan insan daha bu dünyada iken cenneti yaşar. Ahirette ise ebedi saadete, ebedi özgürlüğe ulaşır.
Nefsine ve şeytana “kul”, “köle” olan insan ise hem dünyada esarete mahkum olduğu gibi ahrette de ebedi azaba mahkum olur. Bu insanların ilahları da zamanla çoğalır. Parayı ilah edinirler. Mal ve makamı ilah edinirler. Şöhreti ve şehveti ilah edinirler. Vahşeti ve şiddeti ilah edinirler vs.
Bugün yeryüzüne bir bakın. Kendine, tek yaratıcı ve hakimiyet sahibi olan Allah’ı ilah edinmeyen, onun yerine kalbini putlarla dolduran insanların sözleri, işleri, anlayışları ne kendilerine ve ne de insanlığa fayda getirmemiştir.
“Ya! onca buluşlar yapmışlar” diyenler olabilir. Bakın! Adı bile “buluş”. Yani var olan bir şeyi ortaya çıkarmak. Kimin mülkünde? Allah-u Teala’nın. Mahluku bulup, o mahlukun sahibini göremeyen kişiden daha aptalı olur mu?
Sonra bu buluşlar hangi türden olursa olsun, Rabbini kabul etmeyen, bilmeyen kişi ve anlayışların elinde olduğu zaman insanlığa fayda değil zarar getirir, getirmiştir de. Şöyle bir çevrenize bakın. Kullanılan alet ve edevat kimin elinde ve ne için kullanılıyor? Yüzyıllardır insanlar neden birbirlerini katlediyor? Namuslarına neden kastediyor? Mülk herkese yettiği halde insanoğlu neyi paylaşamıyor? gibi…
Neticede insan Rabbini bildiği, O’na yöneldiği ölçüde mükemmeldir, özgürdür. Gayrisi ise İmam Gazali hazretlerinin tarif ettiği gibi; Onların kalpleri surette (görünüşte) kalp ise de sirette (hal ve hareketleri, manevi durumu) kelptir (köpektir).
Rabbim, kendisine hakkıyla köle olmayı cümlemize nasip eylesin…
İnsan her halinde köledir. Nasıl?
Malumunuz daha insan ruhu bedene girmemişken yani ruhlar aleminde iken -ki, ilk yaratılan ruh Hz. Muhammed’in (sav) ruhudur- bütün ruhlara “Ben sizin Rabbiniz değil miyim” ilahi hitabına hep beraber “evet, sen bizim Rabbimizsin” cevabını vermiştik.
Hep beraber dedim ya! Bu beraberliğin içinde sadece Hz. Adem’den (a.s) Hz. Muhammed’e kadar gelen peygamberlere inanan, İslam olan, Müslüman olan insanlar değil tarihin kaydettiği, şu an yaşamakta olan ve dünyaya gelecek bütün ruhlar vardı.
Ruhlar aleminde, Allah-u Teala’nın varlığını, tekliğini, doğmadığını, doğurulmadığını, başlangıcı ve sonunun olmadığını, olamayacağını, her an yaratma halinde olduğunu, eşi ve benzerinin olmadığını, her şeyin sahibi olduğunu, haliyle bizim sahibimiz olduğunu da kabul ve teyit için verdiğimiz “evet” cevabının içinde, hem Rabbimizi yüceltirken hem de kendimizin acziyetini ortaya koymuş, Rahman’a karşı köleliğimizi itiraf etmiş oluyorduk.
Allah-u Teala; “Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.” (Zariyat Suresi 56) diye emrederek, hem ruhlar aleminde verdiğimiz sözün ispatı için bize şans vermiş, hem de bu ispatı nasıl gerçekleştireceğimizi bize beyan etmiştir.
Bu ispatın adı “ibadettir” yani “kulluktur” yani “köleliktir”. Kime? Allah-u Teala’ya.
Beden kafesine girmeden, dünyaya gelmeden önce ruhlarımızın hep beraber kabul ettiği “yalnız senin kulunuz, yalnız senin köleniz” sözü, beden kafesine girince, dünya arenasına çıkınca ikiye ayrılmıştır.
Birincisi, verdiği söze sadık kalarak Hakk’a kul olan insan, diğeri ise verdiği sözü unutup, şeytanın propagandası ile nefsine kul olan insan, köle olan insan.
Evet, kulluk, eşittir kölelik dedik. Kölelik deyince haliyle içimizde bir sıkıntı, bir aşağılanma hissi meydana gelir. Bizler köleliği, kendi isteklerini yapamayan, eli kolu bağlı, birilerinin arzu ve isteklerini yerine getirmek zorunda olan, eziyetli bir hayat olarak algılarız.
Doğrudur da. Ama efendimizi iyi seçersek bu köleliğin içinde ne muazzam bir hürriyetin olduğuna şahitlik ederiz. Seçemez isek “hürriyet ve özgürlük” adı altında ebedi hüsran ve köleliğe mahkum oluruz. Kim ne derse desin, insan hayatı iki türlü kölelikten ibarettir.
Birincisi; Rabbini bilen kul, köledir. Kimin kölesi? Allah-u Teala’nın. Sen, ben Rabbimize kölelik iddiası ile O’nun yapınız dediklerini yapıp, yapmayın dediklerinden uzak durup, bu yolda gayretimizi ortaya koyup, her türlü çile ve meşakkate inanç ve sabırla göğüs gerip, inananların mutlak galip geleceğini bildiğimiz zaman bizden özgür kimse olabilir mi?
İkincisi ise özellikle günümüzde “özgürlük” adı ile dünyaya bir kez geldik, istediğimizi yer, istediğimizi içer, istediğimizle gezer, tozar, yatar, kalkar, istediğimiz gibi inanır ve yaşarız vs. diye kendilerini tanımlayan, bu şekilde yaşayan kişi ve anlayışlardır.
İşte “köle ve kölelik” denilince içimizi burkan, korkutan kölelikte budur. Çünkü Rabbine kul, köle olan insan daha bu dünyada iken cenneti yaşar. Ahirette ise ebedi saadete, ebedi özgürlüğe ulaşır.
Nefsine ve şeytana “kul”, “köle” olan insan ise hem dünyada esarete mahkum olduğu gibi ahrette de ebedi azaba mahkum olur. Bu insanların ilahları da zamanla çoğalır. Parayı ilah edinirler. Mal ve makamı ilah edinirler. Şöhreti ve şehveti ilah edinirler. Vahşeti ve şiddeti ilah edinirler vs.
Bugün yeryüzüne bir bakın. Kendine, tek yaratıcı ve hakimiyet sahibi olan Allah’ı ilah edinmeyen, onun yerine kalbini putlarla dolduran insanların sözleri, işleri, anlayışları ne kendilerine ve ne de insanlığa fayda getirmemiştir.
“Ya! onca buluşlar yapmışlar” diyenler olabilir. Bakın! Adı bile “buluş”. Yani var olan bir şeyi ortaya çıkarmak. Kimin mülkünde? Allah-u Teala’nın. Mahluku bulup, o mahlukun sahibini göremeyen kişiden daha aptalı olur mu?
Sonra bu buluşlar hangi türden olursa olsun, Rabbini kabul etmeyen, bilmeyen kişi ve anlayışların elinde olduğu zaman insanlığa fayda değil zarar getirir, getirmiştir de. Şöyle bir çevrenize bakın. Kullanılan alet ve edevat kimin elinde ve ne için kullanılıyor? Yüzyıllardır insanlar neden birbirlerini katlediyor? Namuslarına neden kastediyor? Mülk herkese yettiği halde insanoğlu neyi paylaşamıyor? gibi…
Neticede insan Rabbini bildiği, O’na yöneldiği ölçüde mükemmeldir, özgürdür. Gayrisi ise İmam Gazali hazretlerinin tarif ettiği gibi; Onların kalpleri surette (görünüşte) kalp ise de sirette (hal ve hareketleri, manevi durumu) kelptir (köpektir).
Rabbim, kendisine hakkıyla köle olmayı cümlemize nasip eylesin…
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Anadolu’da hayvan yetişmiyor mu? / 17.05.2025
- Birileri unutsa bile tarih unutmaz / 16.05.2025
- Hüseyin Baş’a 8 yıl istemişler / 15.05.2025
- Barışa değil bölünmeye gidiyoruz / 13.05.2025
- Suikasttan itibar çıkarmak / 12.05.2025
- Her şartta alkışlayanlar ve her şartta karşı olanlar / 11.05.2025
- PKK silah bırakacakmış… Nasılda kandırılıyoruz? / 10.05.2025
- Altına aldanma / 09.05.2025
- AKP iktidarı da kaybettiğinin farkında / 08.05.2025
- İç cephe ve terörsüz Türkiye aldatmacası / 06.05.2025
- Birileri unutsa bile tarih unutmaz / 16.05.2025
- Hüseyin Baş’a 8 yıl istemişler / 15.05.2025
- Barışa değil bölünmeye gidiyoruz / 13.05.2025
- Suikasttan itibar çıkarmak / 12.05.2025
- Her şartta alkışlayanlar ve her şartta karşı olanlar / 11.05.2025
- PKK silah bırakacakmış… Nasılda kandırılıyoruz? / 10.05.2025
- Altına aldanma / 09.05.2025
- AKP iktidarı da kaybettiğinin farkında / 08.05.2025
- İç cephe ve terörsüz Türkiye aldatmacası / 06.05.2025