Dünyamızı kuşatan büyük tehlikelerden biri nükleer silâh tehlikesidir. Buna rağmen nükleer silâh yarışı bütün hızıyla sürdürülmektedir. Bu yarışı sürdürenler, nükleer bir savaşın dünyayı yok edeceğini söylemekten de geri durmuyorlar. O halde amaç nedir? Dünyayı yok etmek mi, yoksa herkes için yaşanabilir kılmak mı?
ABD Başkanı Trump, "Nükleer silâh konusunda en tepede olduğumuzu göstermeliyiz" diyor. Ama ardından nükleer denemeler yapan Kuzey Kore'ye tehditler savuruyor, İran'a da esip gürlüyor.
Böyle bir anlayış olabilir mi? Bir silâh ABD ve İsrail'de olursa normal, başkalarında olursa büyük tehlike görülüyor. Bu anlayışın yanlışlığını İsrailli tarihçi Martin Van Creveld şu sözlerle anlatıyor: "Elbette İran'ın nükleer silâha sahip olmasını istemiyoruz. Ama şunu söyleyebilirim ki, eğer İranlılar nükleer silâh üretmiyorlarsa aptaldırlar." Bu sözü, ABD ve İsrail'in hedefinde olan ülkelere ve hatta tüm dünyaya teşmil edebiliriz.
Nükleer silâh kullanma hususunda sabıkalı olan ABD ve yandaşı İsrail, nükleer silâh üretecek, diğer ülkeler ve özellikle en büyük düşman kabul ettikleri İslâm ülkelerinden herhangi biri üretmeye yanaşmayacak. İstenilen, daha doğrusu dayatılan, işte budur.
ABD Başkanı Trump, bu anlayışı "önce ABD" başlıklı Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi'nde, "barışı güçle korumak" diyerek formüle etmiştir. Hâlbuki tarih boyunca barış güçle değil, adaletle korunmuştur. Anlaşılan o ki, ABD Başkanı Trump'ın barış dediği yoksul, zayıf ve güçsüz ülkeleri, güçle sindirmek ve seslerini kesmektir.
Aslında dünya barışı için yapılması gereken, nükleer silâha sahip olma ve öne geçme yarışı yerine, nükleer silâhları yok etmektir. Böyle bir şey olabilir mi? Bir zihniyet değişikliğine gidilirse, pekâlâ olur. Bunun öncülüğünü ancak ve ancak İslâm ülkeleri yapabilir. Çünkü İslâm, yaşatan ve her canlıya hakkını veren bir dindir.
Ne var ki, Batılı bilim adamları içerisinden de nükleer silâhlanmaya karşı çıkanlar olmaktadır. Bunlardan biri de, ABD eski Başkanı Obama'nın danışmanlarından Prof. James Doyle'dir. O, "Nükleer Silâh Niçin Kaldırılmalıdır?" başlıklı bir makale yazdı ve söz konusu makalede nükleer silâhları kaldırmanın, ABD ve müttefiklerinin ulusal çıkarları açısından olumlu olduğunu savundu ve şöyle dedi: "Nükleer silâhın caydırıcılığının barışa neden olduğu fikrinin yanlışlığı artık görülmüştür."
Prof. James Doyle'nin bu görüşleri ABD hükümeti tarafından takdir mi edildi? Ne gezer! Tam tersine ulusal güvenliğe zarar verdiği gerekçesiyle görevinden alındı ve sorgulandı.
Görüldüğü üzere ABD ve yandaşları, nükleer silâh yarışından vazgeçmeyecek ve yarışa katılmak isteyenlere de güç kullanarak engel olacaktır. Bu durumda yapılması gereken, nükleer silâhların zararlarını geçersiz kılacak savunma ve korunma yöntemleri geliştirmektir. Yeni teknolojiyle bunun imkân dâhilinde olduğu ifade edilmektedir. Bu görev de haliyle Müslümanlara düşmektedir.
ABD Başkanı Trump, "Nükleer silâh konusunda en tepede olduğumuzu göstermeliyiz" diyor. Ama ardından nükleer denemeler yapan Kuzey Kore'ye tehditler savuruyor, İran'a da esip gürlüyor.
Böyle bir anlayış olabilir mi? Bir silâh ABD ve İsrail'de olursa normal, başkalarında olursa büyük tehlike görülüyor. Bu anlayışın yanlışlığını İsrailli tarihçi Martin Van Creveld şu sözlerle anlatıyor: "Elbette İran'ın nükleer silâha sahip olmasını istemiyoruz. Ama şunu söyleyebilirim ki, eğer İranlılar nükleer silâh üretmiyorlarsa aptaldırlar." Bu sözü, ABD ve İsrail'in hedefinde olan ülkelere ve hatta tüm dünyaya teşmil edebiliriz.
Nükleer silâh kullanma hususunda sabıkalı olan ABD ve yandaşı İsrail, nükleer silâh üretecek, diğer ülkeler ve özellikle en büyük düşman kabul ettikleri İslâm ülkelerinden herhangi biri üretmeye yanaşmayacak. İstenilen, daha doğrusu dayatılan, işte budur.
ABD Başkanı Trump, bu anlayışı "önce ABD" başlıklı Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi'nde, "barışı güçle korumak" diyerek formüle etmiştir. Hâlbuki tarih boyunca barış güçle değil, adaletle korunmuştur. Anlaşılan o ki, ABD Başkanı Trump'ın barış dediği yoksul, zayıf ve güçsüz ülkeleri, güçle sindirmek ve seslerini kesmektir.
Aslında dünya barışı için yapılması gereken, nükleer silâha sahip olma ve öne geçme yarışı yerine, nükleer silâhları yok etmektir. Böyle bir şey olabilir mi? Bir zihniyet değişikliğine gidilirse, pekâlâ olur. Bunun öncülüğünü ancak ve ancak İslâm ülkeleri yapabilir. Çünkü İslâm, yaşatan ve her canlıya hakkını veren bir dindir.
Ne var ki, Batılı bilim adamları içerisinden de nükleer silâhlanmaya karşı çıkanlar olmaktadır. Bunlardan biri de, ABD eski Başkanı Obama'nın danışmanlarından Prof. James Doyle'dir. O, "Nükleer Silâh Niçin Kaldırılmalıdır?" başlıklı bir makale yazdı ve söz konusu makalede nükleer silâhları kaldırmanın, ABD ve müttefiklerinin ulusal çıkarları açısından olumlu olduğunu savundu ve şöyle dedi: "Nükleer silâhın caydırıcılığının barışa neden olduğu fikrinin yanlışlığı artık görülmüştür."
Prof. James Doyle'nin bu görüşleri ABD hükümeti tarafından takdir mi edildi? Ne gezer! Tam tersine ulusal güvenliğe zarar verdiği gerekçesiyle görevinden alındı ve sorgulandı.
Görüldüğü üzere ABD ve yandaşları, nükleer silâh yarışından vazgeçmeyecek ve yarışa katılmak isteyenlere de güç kullanarak engel olacaktır. Bu durumda yapılması gereken, nükleer silâhların zararlarını geçersiz kılacak savunma ve korunma yöntemleri geliştirmektir. Yeni teknolojiyle bunun imkân dâhilinde olduğu ifade edilmektedir. Bu görev de haliyle Müslümanlara düşmektedir.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018