Bu güzel ülkemizin her köşesini aynı zaman dilimi içinde görmek istiyorum. Her köşesi bir cennet, her köşesi bir ressamın elinden çıkmış gibi.
Geçtiğimiz günlerde Trabzon'daydım. Zaman zaman sadece iş için gidip sağını solunu hiç göremediğim o güzel kenti sonunda biraz gezme olanağı buldum. Elbette yetmedi. Trabzon bambaşka bir yer. Doğası ayrı güzel, insanı ayrı güzel, denizi ayrı, yemekleri ayrı güzel. "Kuymak da kuymak" diye tutturduğum için oradaki can dostlarım, kuymak ikram yarışına girmişlerdi adeta. Karadeniz başlı başına çok güzel. Karadeniz yemekleri dendiğinde de durmak lazım. Karadenizli kadınımızın mutfak becerileri yabana atılacak cinsten değil. Her yemek, büyük emek demek. Çok severim Karadeniz yemeklerini. Mis gibi mısır ekmeği, turşu kavurması, kuymak, etli pidesi, mis gibi tereyağı… Ne zengin bir bölge. Her açıdan.
Trabzon seyahatim elbette bir turistik gezi değildi. Bağımsız Türkiye Partisi'nin kurultayı nedeniyle, kalabalık bir ekip olarak gittik Trabzon'a. Sabah erken saatte orada kadın kolları, öğretmenler ve dostlarla kahvaltılı buluşmaların ardından, BTP kurultayının yapılacağı salonda coşkulu bir şekilde toplanan partililer ve vatandaşlar ile bir araya geldik. Tüm salon kapıların dışına kadar, merak ve heyecanla genel başkanlarının yapacağı konuşmayı bekleyenlerle doluydu.
Burada bir parantez açmak isterim. Partinin ebedî genel başkanı Profesör Doktor Haydar Baş'ın katıldığı coşkulu toplantıları yakından bildiğimden, tanık olduğum ve benim için ilk olan bu toplantıda da salonu dolduranların, genç genel başkanlarını beklerken, heyecanlarının aynı derecede canlı olduğunu gözlemledim.
Bu tablo beni çok etkiledi. Üzerinde uzun uzun düşündüm ve anladım ki, kalleş virüs nedeniyle ebediyete uğurladıkları genel başkanlarının ardından ah vah diyerek yas tutmak, dövünmek yerine, tam da O'nun istediği gibi bıraktığı yerden sımsıkı sahip çıkmışlar ülke sorunlarına. Sadece ülke sorunlarına mı? Partilerine, partilerinin programına, ilkelerine. En önemlisi de Bağımsız Türkiye Partisi'ni çok güçlü bir biçimde geleceğe taşıyacak olan genç, birikimli, dinamik yeni genel başkanlarına sahip çıkmalarına heyecanla tanık oldum ben de.
İşte tam da burada durup düşünmek zorundayız. Büyük önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk, aramızdan çok genç yaşta ayrıldı. Türk Ulusu, O'nun bıraktığı yerden devrimlerine, ilkelerine sahip çıktı. Mirasını hain ellere vermedi. Cumhuriyet tarihimizin her satırı, büyük başarının nasıl kazanıldığını, ne büyük bedeller ödendiğini anlatır bize. İşte o tarihi en iyi bilen, en iyi yorumlayan, en güçlü sahiplenen isimdir Profesör Doktor Haydar Baş. Tıpkı Atatürk gibi, kendisine inanan ve dinleyen tertemiz büyük ailesi ile birlikte.
Fetullah Gülen denen ahlâksız ve FETÖ denen terör örgütü başta olmak üzere tüm karanlık yapıları reddeden, deşifre eden ve aynı zamanda mücadele eden isimdir Haydar Baş. Ve işte o Haydar Baş, geleceği çok iyi görerek, inançlı ve memleket sevdalısı, Atatürk sevdalısı, dinamik bir yapının mimarıdır. O yapının o gün Trabzon'da salonda heyecanla toplananlar olduğunu görmek ne büyük umuttu. İşte bu yapı yüzünden bu ülkede umutsuzluğa yer yok. Yer yok.
O Haydar Baş ki; bu ülkeye ne güçlü bir de lider kazandırmış meğer. O nu da o salonda bir kez daha gördük. Her sözü insanı peşinden sürükleyen, manşetlere taşınan Hüseyin BAŞ'ı kazandırmış bu güzel ülkeye Haydar Baş.
Salona coşku ile girişinin yarattığı rüzgâr bile görülmeye değerdi Bağımsız Türkiye Partisi'nin genç Lideri HÜSEYİN BAŞ'ın. Gördük. O'nu bekleyenlerin heyecanı, salonda oluşan sevgi seli, gençlerin liderlerine olan tarifsiz güveni hepsi o salondaydı.
Yıllardır izlemediğim siyasetçi kalmadı. Bu dünyadan göçüp gidenler ve hâlâ siyasete devam edenler dahil olmak üzere. Tüm içtenliğimle gördüm ki; Türk siyasi tarihinde bir yıldız parlıyor. HÜSEYİN BAŞ. Çünkü Türk siyasi tarihinde tertemiz bir sayfa açılıyor. Ne kendisinin ne de partisinin üzerinde en ufak bir leke yok. Bu günümüzde ne kadar önemli biliyor musunuz?
Ortalık pislikten geçilmiyor. Adı birtakım işlere karışmamış siyasetçiyi Diyojen misali arıyoruz.
Bilirsiniz, Sinoplu filozof Diyojen gündüz vakti elinde fenerle dolaşır. Sorarlar hayrola gündüz vakti fenerle ne arıyorsun diye. Adam arıyorum der Diyojen.
Türk siyaseti tam da bu halde. ADAM arıyor. Buradaki adam insandır. Adam gibi Adamdır yani.
İşte o adam şimdi Türkiye için doğdu. Var. HÜSEYİN BAŞ.
Her sözü manşetlere taşınıp, ses getiriyor. Türkiye HÜSEYİN BAŞ'ı hızla tanımaya başlıyor. Merak ediyor. Ülkemizin geleceğinde en kısa sürede bir Hüseyin Baş fırtınası eseceğini biliyoruz. Bıktı canım ülkemin canım insanları yalandan, dolandan, talandan, yolsuzluktan, sahte vaatlerden bıktı. Toplumun yozlaşmasından bıktı. Hantal siyasetten bıktı. Bıktık.
Genç siyasetçi HÜSEYİN BAŞ gençliği peşine taktı, genç düşünenleri peşine taktı yürüyor, yürüdükçe konuştukça büyüyor. Nâzım Hikmet'in KUVÂYİ MİLLİYE DESTANI gibi.
Destan yazıyor HÜSEYİN BAŞ.
Bu destanın peşinden gidilmez mi?
O halde. Haydi. Denizcilik sözü ile…
Vira Bismillah.
- Yeter artık, durun biraz yahu! / 25.01.2022
- Erkek olmak için kadın mı öldürmeli? / 17.11.2021
- Zor kış / 08.11.2021
- Gençlik bir çağ değildir / 26.10.2021
- O bir Kuvâyi Milliye destanı yazıyor / 18.10.2021
- Arkadaş yurduma alçakları uğratma sakın / 03.10.2021
- Eğitimde salgın sorunu ve çağdaş eğitim / 28.09.2021
- Türk demek Türkçe demektir / 27.08.2021
- Merhaba diyorum yeniden / 14.08.2021