Öğretmenlerimiz, 24 Kasım Öğretmenler Günü'nü oldukça mutsuz ve umutsuz bir şekilde kutladı. Hz. Ali efendimiz "Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum" demişti, bugün ise öğretmenlerimiz maalesef çarpık eğitim sisteminin ve her geçen gün ağırlaşan olumsuz ekonomik şartların kölesi durumundalar.
Geleceğimizi emanet ettiğimiz öğretmenlerimiz, bugününü kurtaramıyor, yarınını hiç hayal dahi edemiyor. Öğretmenlerle yapılan anket çalışmaları, onların yaşadığı çıkmazı gözler önüne seriyor.
Türk Eğitim-Sen, 9-16 Kasım tarihleri arasında Türkiye genelinde 15 bin 811 öğretmenle bir anket çalışması yaptı. Anket sonuçları Öğretmenler Günü'nden önce basın ve medya tarafından paylaşıldı. Bazı önemli noktaları önemine binaen hatırlatmak istiyorum:
Öğretmenlerin yüzde 71,7'si, aldıkları maaşın yaptıkları işi karşılamadığını ifade etti.
Yük çok ağır, emek oldukça fazla ama gelir normal ihtiyaçları karşılamaya bile yetersiz.
İşin daha da vahim kısmı öğretmenlerin yüzde 52'si daha iyi iş bulursa mesleği bırakacağını belirtti.
Ben de bir yönüyle eğitimciyim ve aynı zamanda öğretmen babasıyım.
Öğretmenlik sevilmeden yapılmaz ve hiçbir öğretmenimiz sevmediği halde bu mesleği tercih etmemiştir. Bu mesleğe girerken öğretmenlerimiz büyük hayallerle, umutlarla girerler.
Bu kadar umutla seçilen meslek konusunda öğretmenlerimizin yarısından fazlası umutsuz hale geldiyse, bu, öğretmenlerin değil, sistemin hatasıdır.
Öğretmenlerin gelir yetersizliği, anketin şu sonucuyla da kendini gösteriyor:
Öğretmenlerin yüzde 51'i ay sonunda ceplerinde hiç para kalmadığını, yüzde 20,5'i ise sadece 100-300 TL kaldığını söylediler.
Ay sonunu getiremeyen, ya da birçok zaruri masraftan feragat etmesine rağmen sadece 100 TL cebinde kalan bir öğretmenden nasıl tam bir verim bekleyebileceksiniz?
Öğretmenlik mesleğinin itibarlı bir meslek olduğu konusunda hiç kimsenin tereddütü olamaz. Peki, öğretmenlerin tarafından bu nasıl görülüyor? Öğretmenlerin yüzde 69,8'i öğretmenliğin toplum tarafından saygın bir meslek olarak görülmediğini belirtti. Ayrıca yüzde 62'si de salgın döneminde kendilerini değersiz hissettiklerini söylediler.
Öğretmenlerin yüzde 59,3'ü Milli Eğitim Bakanlığı uygulamalarına göre öğretmenlik mesleğinin profesyonel bir meslek olarak algılanmadığını ifade ettiler.
Öğretmenlerin yüzde 70,3'ü öğretmenlik mesleğinin toplum tarafından saygın görülmemesinde sorumlu olarak, "Siyasilerin tutum ve davranışlarını" gördüler.
Anketin daha birçok önemli maddesi var ama meseleyi anlamamız açısından bu kadar yeterli. Nasıl pandemi sürecinde sağlımızı emanet ettiğimiz sağlık çalışanları sistemin yanlışlığı sebebiyle bir tükenmişlik yaşıyorsa, yine sistemin yanlışları sebebiyle öğretmenlerimiz de tükenmişlik yaşıyor.
Peki, ne yapılması lazım? Öncelikle öğretmenlerimizin önemini çok iyi kavramamız, onlara yeniden saygınlık kazandırmamız lazım, hem düzgün bir eğitim sistemiyle hem de gelirlerini artırıcı bir ekonomik sistemle onları desteklememiz ve baş tacı etmemiz lazım.
Prof. Dr. Haydar Baş'ın şu cümleleri öğretmenlerimizin kıymetini çok güzel özetliyor:
"Öğretmenlerin kazancı insandır. Her meslek sahibi servet kazanır, para kazanır ama öğretmen insan kazanır. Bu yüzden öğretmenlik kutsal bir meslektir."
Bence bu sözler, tüm okullarımızın duvarına altın harflerle asılmalıdır.
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş, öğretmenlerin önemiyle alakalı şu cümleleri ifade etmektedir:
"Öğretmenlik mesleği insan yetiştirmesi hasebiyle kutsal bir meslektir. Yarınlarımızı yetiştiren, topluma kazandıran, tertemiz bir toplum olgusunun oluşması için gecesini gündüzüne katarak çalışan öğretmenlerimiz ülkemizin en önemli yapı taşlarından birisidir. Aydınlık yarınlara endişesiz bakabilmemizin teminatıdır."
"Önemi değer biçilemeyen bu mesleğin işi, bireyleri yetiştirip topluma kazandırmaktır."
"Öğretmenlere ve eğitim sistemine bakış açımız Mustafa Kemal Atatürk gibi olmalıdır. 24 Kasım gününün Öğretmenler Günü olmasına neden olan ruhun yeniden canlanması gerekmektedir."
"Merhum Babam da bir öğretmendi. Hem O'nun anısına, hem de gençlerin hayalleri için kıymetli öğretmenlerimiz, Milli Ekonomi Modeli ve Sosyal Devlet anlayışı ile hak ettiği değeri Bağımsız Türkiye Partisi iktidarında bulacaktır. Eğitimde kronikleşen sorunlar bizim dönemimizde çözülecektir."
Başöğretmenimiz Mustafa Kemal Atatürk, kendisine sorulan "Milletvekili maaşları ne kadar olsun?" sorusuna "Öğretmen maaşlarını geçmesin" diye cevap vermiştir.
Prof. Dr. Baş, asgari ücreti yoksulluk sınırı üstüne taşıyarak 10 bin TL yapacağını belirtirken, öğretmen maaşlarının ise en az 15 bin TL olacağını ifade ediyordu.
Mevcut kapitalist sistemle elbette ki bu rakamları hayal etmek bile mümkün değil ama Milli Ekonomi Modeli ile bunların çok daha fazlasını vermek mümkün.
BTP Lideri Hüseyin Baş, çözüm için sistemin değişmesi gerektiğini vurguluyordu, evet, gerçek çözüm ancak Milli Ekonomi Modeli ve Sosyal Devlet Milli Devlet tezi ile sağlanabilir.
- Kriter ekonomiyse iktidarın şansı yok! / 16.03.2024
- Gazze’de soykırım ve bağımsızlığın önemi / 15.03.2024
- Milli kimliğimizi korumak için yeni anayasaya hayır / 13.03.2024
- ‘Memnun değilsen, mecbur değilsin’ / 12.03.2024
- Rahmet ve bereket ayına ulaştık / 09.03.2024
- Emekliler yılında emekli can çekişiyor / 08.03.2024
- Anketlere aldanmayın! / 06.03.2024
- Türk milleti ‘değişim’ istiyor / 05.03.2024
- 13 bin dolar kişi başı milli gelir nerede? / 02.03.2024