Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) 15 Temmuz'da olağanüstü gündemle toplanıyor. Cumhurbaşkanı görüşünü beyan etmişti; OHAL (Olağanüstü Hal) sürecek! Hem Cumhurbaşkanı hem de Partisinin Genel Başkanı olunca Başbakanlığın, OHAL'in uzatılması için, TBMM Başkanlığı'na tezkere vermesi kaçınılmaz olacak gibi.
Şaka değil, 21 Temmuz 2016'da 90 günlüğüne ilân edilen, sonrasında uzatmalarla gelip günümüze dayanan OHAL, bir yaşını idrak edecek. Önümüzdeki günlerde toplanacak Meclis, "İyi ki doğdun" partisi yapar mı bilinmez, ama "nice yıllara" diyecek olanlar mevcut.
OHAL'in gerekçesi, resmi söyleyişle, FETÖ'yle, terörle, darbe girişimiyle ilgili. Gerekçe haklı, uygulama farklı. Gerekçede sayılan durumlarla zerre kadar ilgisi olmayan kişi ve kurumların mağduriyeti de bir gerçek.
Mağduriyet nasıl giderilecek, dahası nasıl önlenebilecek?
OHAL sürecinde temel hak ve özgürlükler askıya alındığından, hukuki hak arama yolları, "dikenli aşk yolları"nın kırık sazı gibi, kırık dökük davalarla doludur.
İşin bu noktasında akıllara takılan soru şudur: İhraç edilen, sürülen, tutuklanarak yargılanan hâkimlerin görevdeyken verdikleri kesinleşmiş kararların durumu ne olur?
Bu davalar için yargılamanın yenilenmesi istenebilir mi? Sorunun cevabını, önemi nedeniyle bir başka yazımıza erteleyerek, OHAL'e dönelim.
19 Temmuz'da OHAL süresi bitiyor. Yukarıda değindiğimiz gibi yeniden uzatılması kuvvetle muhtemel.
OHAL'in devamlılığı hukuka kalıcı hasarlar verir. Devlete ve milletedir, vatandaşadır bunun zararı. Sözün özü, fatura bize çıkar.
OHAL öncesine de bakalım; 14 yıl boyunca kimi zaman ve kimi yerde hukuk işlediyse de, siyasal iktidar hukuk karşısında geri adım atmak yerine, elinde daha fazla yetki toplamak için hukukun arkasından dolandı; torba yasalarla, KHK'larla (Kanun Hükmünde Kararname)?
OHAL sürecinde hasar büyüdü;
Üniversite özerkliği, kamu kurumları, kamu personel rejimi aşındırıldı. Sivil toplumdaki kişi ve kuruluşlar ve de kimi yayın kuruluşları, yazılı ve görsel medya da nasibini alırken, kurunun yanında yanan yaşların sayısı gittikçe kabardı.
Tuhaf olan şu ki, dünyada çatışma yönetiminin barışçıl metotları giderek yaygınlaşırken (küresel güçlerin gizli ve kirli emellerini bundan ayrı tutuyoruz), her sorununu çatışmaya dönüştürme becerisini gösteren ülkemizde barış hem literatürde hem uygulamada görmezden gelindi. Dışarıdan estirilen rüzgârların payı da var bu işte.
Türkiye her sorununu bir çatışmaya dönüştürmede oldukça yeteneklidir, fakat yeteneği bununla da sınırlı değildir; Hiçbir sorununu çözmemekte de büyük maharet sahibidir.
Türkiye, "yurtta sulh cihanda sulh" ü uygulayan ve tüm dünyaya bunun dersini veren Atatürk Türkiyesi'nin hayli uzağına düşmüş ya da düşürülmüştür.
Çözüm ATATÜRK'e dönmektir. Bu dönüş, 1920'leri, 30'ları tekrar yaşamak mıdır? Hayır, geçmişe değil geleceğe dönmektir. Geleceğe Atatürk gibi yönelmektir.
Konu, sadece Atatürk'ün kazandırdıklarını koruma meselesi de değildir. Vatanın, milletin, devletin varlığını devam ettirme meselesidir. Dönüşün kapısı olağanüstü değil, olağan hal yoluna açılmaktadır. Olağan yolun, alınan hasarlar nedeniyle yeniden inşa edilmesi gerekmektedir.
Kurtuluş olacak yolun projeleri hazırdır; literatürün ötesinde yabancı ülkelerin uygulamalarında hayat bulmuş bu büyük projelerin sahibi Prof. Dr. Haydar Baş'tır.
Vatan, ekonomi,
Hocamızın da takdir ettiği şair Attilâ İlhan'la bitirelim:
"Kimi sevsem sensin";
Hocam bu millet seni seviyor!
Şaka değil, 21 Temmuz 2016'da 90 günlüğüne ilân edilen, sonrasında uzatmalarla gelip günümüze dayanan OHAL, bir yaşını idrak edecek. Önümüzdeki günlerde toplanacak Meclis, "İyi ki doğdun" partisi yapar mı bilinmez, ama "nice yıllara" diyecek olanlar mevcut.
OHAL'in gerekçesi, resmi söyleyişle, FETÖ'yle, terörle, darbe girişimiyle ilgili. Gerekçe haklı, uygulama farklı. Gerekçede sayılan durumlarla zerre kadar ilgisi olmayan kişi ve kurumların mağduriyeti de bir gerçek.
Mağduriyet nasıl giderilecek, dahası nasıl önlenebilecek?
OHAL sürecinde temel hak ve özgürlükler askıya alındığından, hukuki hak arama yolları, "dikenli aşk yolları"nın kırık sazı gibi, kırık dökük davalarla doludur.
İşin bu noktasında akıllara takılan soru şudur: İhraç edilen, sürülen, tutuklanarak yargılanan hâkimlerin görevdeyken verdikleri kesinleşmiş kararların durumu ne olur?
Bu davalar için yargılamanın yenilenmesi istenebilir mi? Sorunun cevabını, önemi nedeniyle bir başka yazımıza erteleyerek, OHAL'e dönelim.
19 Temmuz'da OHAL süresi bitiyor. Yukarıda değindiğimiz gibi yeniden uzatılması kuvvetle muhtemel.
OHAL'in devamlılığı hukuka kalıcı hasarlar verir. Devlete ve milletedir, vatandaşadır bunun zararı. Sözün özü, fatura bize çıkar.
OHAL öncesine de bakalım; 14 yıl boyunca kimi zaman ve kimi yerde hukuk işlediyse de, siyasal iktidar hukuk karşısında geri adım atmak yerine, elinde daha fazla yetki toplamak için hukukun arkasından dolandı; torba yasalarla, KHK'larla (Kanun Hükmünde Kararname)?
OHAL sürecinde hasar büyüdü;
Üniversite özerkliği, kamu kurumları, kamu personel rejimi aşındırıldı. Sivil toplumdaki kişi ve kuruluşlar ve de kimi yayın kuruluşları, yazılı ve görsel medya da nasibini alırken, kurunun yanında yanan yaşların sayısı gittikçe kabardı.
Tuhaf olan şu ki, dünyada çatışma yönetiminin barışçıl metotları giderek yaygınlaşırken (küresel güçlerin gizli ve kirli emellerini bundan ayrı tutuyoruz), her sorununu çatışmaya dönüştürme becerisini gösteren ülkemizde barış hem literatürde hem uygulamada görmezden gelindi. Dışarıdan estirilen rüzgârların payı da var bu işte.
Türkiye her sorununu bir çatışmaya dönüştürmede oldukça yeteneklidir, fakat yeteneği bununla da sınırlı değildir; Hiçbir sorununu çözmemekte de büyük maharet sahibidir.
Türkiye, "yurtta sulh cihanda sulh" ü uygulayan ve tüm dünyaya bunun dersini veren Atatürk Türkiyesi'nin hayli uzağına düşmüş ya da düşürülmüştür.
Çözüm ATATÜRK'e dönmektir. Bu dönüş, 1920'leri, 30'ları tekrar yaşamak mıdır? Hayır, geçmişe değil geleceğe dönmektir. Geleceğe Atatürk gibi yönelmektir.
Konu, sadece Atatürk'ün kazandırdıklarını koruma meselesi de değildir. Vatanın, milletin, devletin varlığını devam ettirme meselesidir. Dönüşün kapısı olağanüstü değil, olağan hal yoluna açılmaktadır. Olağan yolun, alınan hasarlar nedeniyle yeniden inşa edilmesi gerekmektedir.
Kurtuluş olacak yolun projeleri hazırdır; literatürün ötesinde yabancı ülkelerin uygulamalarında hayat bulmuş bu büyük projelerin sahibi Prof. Dr. Haydar Baş'tır.
Vatan, ekonomi,
Hocamızın da takdir ettiği şair Attilâ İlhan'la bitirelim:
"Kimi sevsem sensin";
Hocam bu millet seni seviyor!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Ali Ünal Emiroğlu / diğer yazıları
- Terör / 01.02.2024
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023