Bir ülke ki, "yasama" tartışma konusu... "Yürütme" tartışma konusu... "Yargı" tartışma konusudur.
Yani, bir ülke için "olmazsa olmaz" üç temel unsur sıradan, basit, alelade bir mesele gibi tartışma konusudur.
Yıllardan beri bunun böyle devam edip bugünlere gelmesi... Bugünlerde de her türlü ölçünün dışına çıkarak devam etmesi... Dahası her dönemde düzeltmesi gerekenlerin, sadece göstermelik bir şekilde şikayetçi olmaları... Ve bir türlü çözüm bulmamaları... Bu tartışmaların maalesef tesadüf olmadığını, her şeyin bilinerek, istenerek plânlı ve kararlı yapıldığını gösteriyor.
Bunun en yeni ve en can alıcı örneği "seçim kararı" ile yaşanıyor. 449 milletvekilinin kararı ile erken seçim kararı alındı. Suların durulması, yeni ümitlerin belirmesi için "halkın hakemliğine gidelim" derken ortalık iyice karardı ve karıştı..
Şimdi erteleme gayretleri, barajı düşürme planları yapılıyor. Ne olacağı belli değil... Ama "olan ülkeye oluyor."
Peki; bu ülkede millet iradesini meclise taşıyacak bir seçim sistemi ve bir siyasî partiler kanunu çıkartılamaz mı? Yine bu ülkede seçimler zamanında yapılacak şekilde bir düzenlemeye gidilemez mi?
Elbette mümkün. Niye mümkün olmasın? Ancak bunun için önce bu ülkeyi sevmek lazım. Bu ülkenin insanlarına, onun tarihine, onun geleceğine, onun bağımsızlığına inanmak lazım.
Onun başının dik, alnının açık, göğsünün kabarık, gözlerinin çakmak çakmak olmasını istemek lazım.
Hayır, böyle değil de, "köşe kapmaca" gibi "koltuk kapmaca" oynarsanız, bunları zaten düşünemez ve de gereğini yapamazsınız. Sizin yaptığınız ve yapacağınız şey; seçimden sonra kendi bildiklerinizi okumak, seçim yaklaşınca da yeni şikayet ve vaatlerle halkı kandırmaktan öteye geçmez. Nitekim; uzun yıllardan beri bu ülkede yaşananlar bunların her birinin tekrarından başka bir şey değildir.
Demek istediğimiz, bu ülke bir kaç kişinin ve yandaşlarının koltuk kavgalarına ve çıkar hesaplarına kurban ediliyor.
Hâl böyle olunca da; koltuk kavgalarının bitmemesi gerekiyor. Koltuk kavgalarının bitmemesi için de hem siyasî partiler hem de seçim kanunlarının koltuk ve çıkar kavgalarına zemin hazırlayacak şekilde olması lazım. İşte meselenin özü budur.
AB konusunda ittifak eden bütün bu partilerin koltuk ve çıkar kavgalarında bu ülkenin ve bu ülke insanının zerre kadar menfaati söz konusu değildir. Zaman zaman kavgaların şekil ve şiddetinin artması, halkın hem kafasını karıştırmak ve hem de cephelere bölmek içindir.
Bulanık suda balık avlamayı tercih edenler, bütün bu koltuk kavgalarıyla halkın iradesinin önünü tıkamak isteyenlerdir; bu bir gerçektir.
İşte bu yüzden Prof. Dr. Haydar Baş önce halka giderek, II. Kuvay-ı Milliye hareketini başlatmış ve arkasından da "Bağımsız Türkiye Partisi"ni kurdurmuştur. Bugün, Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı olarak seçime giden Prof. Dr. Haydar Baş, ortaya koyduğu "Toplumsal Barış ve Milli Ekonomi" projeleri ile bu ülkeyi, bu milleti, içine düştüğü ve düşürülmek istenilen badirelerden kurtarmanın kavgasını vermektedir.
Bu kavga AB ve onun yerli işbirlikçilerine karşı verilen bir kavgadır. Bu kavgada koltuk ve çıkar hesabı yoktur.
Bağımsız Türkiye Partisi, liderinden ve liderinin projelerinden de anlaşıldığı üzere, adı gibi, öncelikle siyasette ve ekonomide bağımsızlığı ön görmektedir.
Dolayısıyla, bundan böyle "olan, ülkeye olmayacaktır."
Yani, bir ülke için "olmazsa olmaz" üç temel unsur sıradan, basit, alelade bir mesele gibi tartışma konusudur.
Yıllardan beri bunun böyle devam edip bugünlere gelmesi... Bugünlerde de her türlü ölçünün dışına çıkarak devam etmesi... Dahası her dönemde düzeltmesi gerekenlerin, sadece göstermelik bir şekilde şikayetçi olmaları... Ve bir türlü çözüm bulmamaları... Bu tartışmaların maalesef tesadüf olmadığını, her şeyin bilinerek, istenerek plânlı ve kararlı yapıldığını gösteriyor.
Bunun en yeni ve en can alıcı örneği "seçim kararı" ile yaşanıyor. 449 milletvekilinin kararı ile erken seçim kararı alındı. Suların durulması, yeni ümitlerin belirmesi için "halkın hakemliğine gidelim" derken ortalık iyice karardı ve karıştı..
Şimdi erteleme gayretleri, barajı düşürme planları yapılıyor. Ne olacağı belli değil... Ama "olan ülkeye oluyor."
Peki; bu ülkede millet iradesini meclise taşıyacak bir seçim sistemi ve bir siyasî partiler kanunu çıkartılamaz mı? Yine bu ülkede seçimler zamanında yapılacak şekilde bir düzenlemeye gidilemez mi?
Elbette mümkün. Niye mümkün olmasın? Ancak bunun için önce bu ülkeyi sevmek lazım. Bu ülkenin insanlarına, onun tarihine, onun geleceğine, onun bağımsızlığına inanmak lazım.
Onun başının dik, alnının açık, göğsünün kabarık, gözlerinin çakmak çakmak olmasını istemek lazım.
Hayır, böyle değil de, "köşe kapmaca" gibi "koltuk kapmaca" oynarsanız, bunları zaten düşünemez ve de gereğini yapamazsınız. Sizin yaptığınız ve yapacağınız şey; seçimden sonra kendi bildiklerinizi okumak, seçim yaklaşınca da yeni şikayet ve vaatlerle halkı kandırmaktan öteye geçmez. Nitekim; uzun yıllardan beri bu ülkede yaşananlar bunların her birinin tekrarından başka bir şey değildir.
Demek istediğimiz, bu ülke bir kaç kişinin ve yandaşlarının koltuk kavgalarına ve çıkar hesaplarına kurban ediliyor.
Hâl böyle olunca da; koltuk kavgalarının bitmemesi gerekiyor. Koltuk kavgalarının bitmemesi için de hem siyasî partiler hem de seçim kanunlarının koltuk ve çıkar kavgalarına zemin hazırlayacak şekilde olması lazım. İşte meselenin özü budur.
AB konusunda ittifak eden bütün bu partilerin koltuk ve çıkar kavgalarında bu ülkenin ve bu ülke insanının zerre kadar menfaati söz konusu değildir. Zaman zaman kavgaların şekil ve şiddetinin artması, halkın hem kafasını karıştırmak ve hem de cephelere bölmek içindir.
Bulanık suda balık avlamayı tercih edenler, bütün bu koltuk kavgalarıyla halkın iradesinin önünü tıkamak isteyenlerdir; bu bir gerçektir.
İşte bu yüzden Prof. Dr. Haydar Baş önce halka giderek, II. Kuvay-ı Milliye hareketini başlatmış ve arkasından da "Bağımsız Türkiye Partisi"ni kurdurmuştur. Bugün, Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı olarak seçime giden Prof. Dr. Haydar Baş, ortaya koyduğu "Toplumsal Barış ve Milli Ekonomi" projeleri ile bu ülkeyi, bu milleti, içine düştüğü ve düşürülmek istenilen badirelerden kurtarmanın kavgasını vermektedir.
Bu kavga AB ve onun yerli işbirlikçilerine karşı verilen bir kavgadır. Bu kavgada koltuk ve çıkar hesabı yoktur.
Bağımsız Türkiye Partisi, liderinden ve liderinin projelerinden de anlaşıldığı üzere, adı gibi, öncelikle siyasette ve ekonomide bağımsızlığı ön görmektedir.
Dolayısıyla, bundan böyle "olan, ülkeye olmayacaktır."
Ali Gedik / diğer yazıları
- Milli Çözüm Milli Ekonomi Modeli / 03.07.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010