Kaynadı gitti.
Nasıl kaynamasın ki, olaylar tespük tanesi gibi dizim dizim, tutmaz oldu iki dizim, ne olacak halimiz bizim.
Merak ettiniz tabi, nedir bu foku fokur kaynayıp giden şey acep diye?
Açıklayayım.
Bundan tahminen üç ay önce sayın Başbakan işsizliğe son derece radikal bir çözüm bulmuştu.
O günler yazacaktım.
Ama günden işte.
Şöyle demişti Başbakan: "Ülkede beş milyon iş yeri var, her işletmeci yanına bir işçi alsa Türkiye'de işsizlik çözülür."
Paparrazzi ile meşgul medya bu tarihi tespite fazla yer ayırmamış olabilir, ama devlete olan 270 trilyonluk borcuk dürtükleyen, siz ona öteleme de diyebilirsiniz, zatın gazeteleri niye bu "dünyanın ekonomik ve end very comik" tezlerini çürüten görüşü yeterince gündeme taşımadı?
Niye olacak canım, öteleme ile meşguldü da ondan.
Şimdi, gelin hep beraber bu tarihi "her iş veren yanına bir işçi alsa işsizlik çözülür" tespitini biraz aralayalım.
Buna şöyle bir misal vermek de mümkün.
Siz, iş kazası, aş kazası, on evlat sahibi oldunuz.
Evde çoluk çocuk, salam sucuk sıkıntı içinde. (son kısmı gereksizdir) har gün kara kara düşünüyorsunuz.
Ne olacak bu çoluk-çocuğun hali? Ne yiyip ne içecek, uygun donu kim biçecek diye derin bir dert içindeyken ve dahi çocukları uygun birilerine evlatlık vermeyi düşünürken, bir gün kapınızın zili acı acı ve az biraz baharatlı, biraz da soslu çalmaya başlar.
Kapıyı açıyorsunuz, o da ne, taze kavrulmuş kestane, bol limonlu nane, ne desen bahane. Ve tabi feryatlar şahane.
Gelen muhtar emmidir ve elinde babası dut ağacından düşüp ölmüş İrecep'in oğludur.
Selam, salam, kalem kelam faslından sonra muhtar meramını açar, maksadını aralar, işler karışık bu aralar.
-Selamün aleyküm İsssin emmi! Dimem o ki, İreceb'i hep siverdik, hoş adamdi. Bir gün, malumunuz dut ağacına dadandı, sonra da kanatlandı. Senin başın sıkışık, elin dardır. Ama her işin bir izahı vardır. On çocuğun yanında on birincisi olsa ne değişir? Paklar her şeyi teneşir. Katıver bu oğlanı da sürüye, gitsin peşlerinden yürüye yürüye. Kurtlu elma elbet bir gün çürüye.
Şimdi İsssiyin emmi, ya da Hüseyin emmi, ne yapsın?
Kazma yahut da sapsın.
Hangi yola sapsın?
Bunun, bu mizansenin, Başbakan'ın işsizliğin çözümü konusundaki tarihi formülünden farkı ne?
İş yerleri bir bir kapanıyor ülkede. Kapanmayan, zar zor ayakta duran, yüzde on kapasiteyle çalışıyor. Yani yüz işçiden doksanını kapı dışarı etmiş.
Geri kalan yüzde on için de pek hayırlı rüya görmüyor.
Ya da sayın Prof. Dr. Haydar Baş beyin de "Millî Ekonomik Model tezinde" sık sık vurgu yaptığı gibi; işverenler üretim yerine parayı faize yatırmış. Gelirlerinin %85'i faizden. Üretim yapıp yiye sıkıntı çeksin ki, faizler bu kadar yüksekken?
Böyle bir zamanda ülkenin Başbakanı, her iş veren yanına bir işçi alsa işsizlik çözülür diyor.
Ülkede sayısı her gün artan işsizler, bu iş adamlarının kapı dışarı ettiği adamlar değil mi yoksa?
Yoksa bunlar, bu işsizler uzaydan mı geldiler?
Oysa ki, vatandaşı açlıktan ölen Bangladeşli Muhammet bu konuda çok bilimsel bir çözüm sunmuştu ya yetkililere. Tutmadı mı?
Yazık, oysa medya ne çok methiyeler dizmişti ağzı açlıktan kokan Bangladeşli Muhammet'e.
Anladınız mı ne kaynayıp gitti?
Bu iyiliğimi unutmayın.
Nasıl kaynamasın ki, olaylar tespük tanesi gibi dizim dizim, tutmaz oldu iki dizim, ne olacak halimiz bizim.
Merak ettiniz tabi, nedir bu foku fokur kaynayıp giden şey acep diye?
Açıklayayım.
Bundan tahminen üç ay önce sayın Başbakan işsizliğe son derece radikal bir çözüm bulmuştu.
O günler yazacaktım.
Ama günden işte.
Şöyle demişti Başbakan: "Ülkede beş milyon iş yeri var, her işletmeci yanına bir işçi alsa Türkiye'de işsizlik çözülür."
Paparrazzi ile meşgul medya bu tarihi tespite fazla yer ayırmamış olabilir, ama devlete olan 270 trilyonluk borcuk dürtükleyen, siz ona öteleme de diyebilirsiniz, zatın gazeteleri niye bu "dünyanın ekonomik ve end very comik" tezlerini çürüten görüşü yeterince gündeme taşımadı?
Niye olacak canım, öteleme ile meşguldü da ondan.
Şimdi, gelin hep beraber bu tarihi "her iş veren yanına bir işçi alsa işsizlik çözülür" tespitini biraz aralayalım.
Buna şöyle bir misal vermek de mümkün.
Siz, iş kazası, aş kazası, on evlat sahibi oldunuz.
Evde çoluk çocuk, salam sucuk sıkıntı içinde. (son kısmı gereksizdir) har gün kara kara düşünüyorsunuz.
Ne olacak bu çoluk-çocuğun hali? Ne yiyip ne içecek, uygun donu kim biçecek diye derin bir dert içindeyken ve dahi çocukları uygun birilerine evlatlık vermeyi düşünürken, bir gün kapınızın zili acı acı ve az biraz baharatlı, biraz da soslu çalmaya başlar.
Kapıyı açıyorsunuz, o da ne, taze kavrulmuş kestane, bol limonlu nane, ne desen bahane. Ve tabi feryatlar şahane.
Gelen muhtar emmidir ve elinde babası dut ağacından düşüp ölmüş İrecep'in oğludur.
Selam, salam, kalem kelam faslından sonra muhtar meramını açar, maksadını aralar, işler karışık bu aralar.
-Selamün aleyküm İsssin emmi! Dimem o ki, İreceb'i hep siverdik, hoş adamdi. Bir gün, malumunuz dut ağacına dadandı, sonra da kanatlandı. Senin başın sıkışık, elin dardır. Ama her işin bir izahı vardır. On çocuğun yanında on birincisi olsa ne değişir? Paklar her şeyi teneşir. Katıver bu oğlanı da sürüye, gitsin peşlerinden yürüye yürüye. Kurtlu elma elbet bir gün çürüye.
Şimdi İsssiyin emmi, ya da Hüseyin emmi, ne yapsın?
Kazma yahut da sapsın.
Hangi yola sapsın?
Bunun, bu mizansenin, Başbakan'ın işsizliğin çözümü konusundaki tarihi formülünden farkı ne?
İş yerleri bir bir kapanıyor ülkede. Kapanmayan, zar zor ayakta duran, yüzde on kapasiteyle çalışıyor. Yani yüz işçiden doksanını kapı dışarı etmiş.
Geri kalan yüzde on için de pek hayırlı rüya görmüyor.
Ya da sayın Prof. Dr. Haydar Baş beyin de "Millî Ekonomik Model tezinde" sık sık vurgu yaptığı gibi; işverenler üretim yerine parayı faize yatırmış. Gelirlerinin %85'i faizden. Üretim yapıp yiye sıkıntı çeksin ki, faizler bu kadar yüksekken?
Böyle bir zamanda ülkenin Başbakanı, her iş veren yanına bir işçi alsa işsizlik çözülür diyor.
Ülkede sayısı her gün artan işsizler, bu iş adamlarının kapı dışarı ettiği adamlar değil mi yoksa?
Yoksa bunlar, bu işsizler uzaydan mı geldiler?
Oysa ki, vatandaşı açlıktan ölen Bangladeşli Muhammet bu konuda çok bilimsel bir çözüm sunmuştu ya yetkililere. Tutmadı mı?
Yazık, oysa medya ne çok methiyeler dizmişti ağzı açlıktan kokan Bangladeşli Muhammet'e.
Anladınız mı ne kaynayıp gitti?
Bu iyiliğimi unutmayın.
Müslim Karabacak / diğer yazıları
- Hz. Muhammed'den (saa) kim niye rahatsız olur? / 17.03.2024
- Metro Entelijansiyasi / 14.03.2024
- Aşık Neyanî'ce... / 10.03.2024
- Müslümanın Allah'ı "zengin" Ehl-i Kitab'ın tanrısı fakirdir ve Milli Ekonomi Modeli de "zengin Allah" inancının üründür / 09.03.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 29.02.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 28.02.2024
- Bir Kerbela mersiyesi... (Ahmed Edib Harâbî) / 23.02.2024
- Bohem hayat Necip Fazıl / 20.02.2024
- Kelimelerin ahenkle dansı / 17.02.2024
- Çok şeye tercüman, hayatımıza dair... / 16.02.2024
- Metro Entelijansiyasi / 14.03.2024
- Aşık Neyanî'ce... / 10.03.2024
- Müslümanın Allah'ı "zengin" Ehl-i Kitab'ın tanrısı fakirdir ve Milli Ekonomi Modeli de "zengin Allah" inancının üründür / 09.03.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 29.02.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 28.02.2024
- Bir Kerbela mersiyesi... (Ahmed Edib Harâbî) / 23.02.2024
- Bohem hayat Necip Fazıl / 20.02.2024
- Kelimelerin ahenkle dansı / 17.02.2024
- Çok şeye tercüman, hayatımıza dair... / 16.02.2024