Ortadoğu coğrafyasında yaşanmış olan ve halen daha yaşanmaya devam eden tarifsiz büyük acıların sorumluları, elbette ki emperyalizme uşaklık eden Araplardan başkası değildir.
Dün Şerif Hüseyin'lerdi, bugün Kral Selman'lar.
Peki, Ortadoğu'da, 1. Dünya Savaşı'ndan sonra dinmeyen gözyaşı ve sinmeyen barut kokusunun arka planında neler var?
Esasen bu coğrafyaya uzun yıllar boyunca hakim olan Türkler, XI. yüzyıldan itibaren bölgedeki tüm halklarla çok iyi ilişkiler kurmuşlardı.
Ortadoğu bölgesi 400 yıl gibi bir süre Osmanlı Devleti hakimiyeti altında huzurlu bir dönem yaşamıştı.
Birinci Dünya Savaşı sırasında ise, Şerif Hüseyin'in isyan etmesi ile birlikte Türk-Arap ilişkileri bozulmaya başlamıştır.
Hemen bu savaş sonrası İngiltere ve Fransa, bağımsız bir Arap Krallığı kurmak vaadini tutmayarak Arap topraklarını işgal etmiştir.
Bu hadisenin, bugün aynı tuzağa düşme eğiliminde olan Kürt vatandaşlarımıza da, çok önemli bir ölçü ve uyarı olması gerektiği kanaatindeyim.
Netice itibariyle Osmanlı Devleti'ne karşı yaptıkları isyandan pişman olan Araplar, son tahlilde tekrar Türklere yakınlaşma ihtiyacı duymuşlardır.
Irak, Suriye, Filistin, Lübnan, Ürdün ve Mısır'daki Arap milliyetçileri ve önemli aşiret liderleri ile Arap toplumu, Mustafa Kemal Atatürk'ten kendilerini kurtarmaları için girişimlerde bulunmuşlardı.
Mustafa Kemal Atatürk ise, tereddütsüz Ortadoğu'daki bu devletlere gereken maddi ve manevi desteği vermişti.
Yetmedi, sınır olduğu devletlerle, İngiltere ve Fransa'ya karşı ortak askeri harekatlar düzenlemişti.
Ortadoğu bölgesindeki halklar, Mustafa Kemal Atatürk'ü kurtarıcı olarak görmüştür.
Böylece ve bu sayede, bozulan Türk-Arap ilişkileri yeniden düzelmeye başlamıştı.
Eşsiz önderimiz yüce Atatürk'ün şehit edilmesine kadar bu iyi ilişkiler hep devam etmiştir.
Şayet Atatürk bir 10 yıl daha hayatta kalabilseydi, Ortadoğu ülkelerinin belki de tamamına, Cumhuriyet ilkelerini ve en önemlisi de, herkesin inancını özgür bir şekilde yaşamasına olanak tanıyan laiklik ilkesini transfer edecekti.
Ben bunun olacağından, zerrece kuşku duymuyorum.
Şayet bugün, adeta kaynayan bir cehennemi andıran Ortadoğu coğrafyasında Atatürk'ün bizde uygulanan ilkeleri hayata geçirilmiş olsaydı, bugün kimsenin burnu bile kanamayabilirdi.
Özellikle laiklik ilkesi.
Mesela bugün sırf mezhepsel farklılıklarından dolayı birbirlerine diş bileyen İran ve Suudi Arabistan, Atatürk'ün laiklik anlayışı sayesinde birbirleriyle tamamen dostane ilişkiler içerisinde olacaklardı.
S. Arabistan'ın yönetimi Sünni, İran'ın yönetimi ise Şii olmayacaktı.
Ulus devlet kavramının hakim olacağı bu coğrafyada etnik ayrışmalardan tamamen uzak durulacak, mezhepsel farklılıklardan ise hiç söz edilmeyecekti.
İşte sırf bu yönü itibariyle Atatürk'ün Fransa'da olduğundan çok daha farklı bir mana yükleyerek uyguladığı laiklik ilkesi, Ortadoğu ülkeleri için kurtarıcı bir reçete olacaktı.
Devletlerin yönetimlerinde temsil imkanı bulan mezhebi hassasiyetlerin yerine ikame edilecek olan laiklik prensibi, inanın tüm coğrafyayı birleştiren ve kardeş yapan bir mucizevi işlev görecekti.
O bakımdan bugün asıl tartışılması gereken ve bana göre mutlaka Ortadoğu'da hayata geçirilmesi elzem olan uygulamalar, Atatürk ilke ve devrimleridir.
İnanın Ortadoğu'nun bundan başka hiçbir çaresi ve bir araya gelme ihtimali yoktur.
Umarım bu yazımız büyük bir hayra vesile olur ve artık Ortadoğu için içi boş manasız tartışmalar yerine, Atatürk modeli üzerinde tartışmalar yoğunlaşır.
Atatürk'ün yaşadığı ülkede yaşamak, büyük bir şans.
Türk olmak ve bunu kıymetini bilmek, çok büyük bir övünç.
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE.
Dün Şerif Hüseyin'lerdi, bugün Kral Selman'lar.
Peki, Ortadoğu'da, 1. Dünya Savaşı'ndan sonra dinmeyen gözyaşı ve sinmeyen barut kokusunun arka planında neler var?
Esasen bu coğrafyaya uzun yıllar boyunca hakim olan Türkler, XI. yüzyıldan itibaren bölgedeki tüm halklarla çok iyi ilişkiler kurmuşlardı.
Ortadoğu bölgesi 400 yıl gibi bir süre Osmanlı Devleti hakimiyeti altında huzurlu bir dönem yaşamıştı.
Birinci Dünya Savaşı sırasında ise, Şerif Hüseyin'in isyan etmesi ile birlikte Türk-Arap ilişkileri bozulmaya başlamıştır.
Hemen bu savaş sonrası İngiltere ve Fransa, bağımsız bir Arap Krallığı kurmak vaadini tutmayarak Arap topraklarını işgal etmiştir.
Bu hadisenin, bugün aynı tuzağa düşme eğiliminde olan Kürt vatandaşlarımıza da, çok önemli bir ölçü ve uyarı olması gerektiği kanaatindeyim.
Netice itibariyle Osmanlı Devleti'ne karşı yaptıkları isyandan pişman olan Araplar, son tahlilde tekrar Türklere yakınlaşma ihtiyacı duymuşlardır.
Irak, Suriye, Filistin, Lübnan, Ürdün ve Mısır'daki Arap milliyetçileri ve önemli aşiret liderleri ile Arap toplumu, Mustafa Kemal Atatürk'ten kendilerini kurtarmaları için girişimlerde bulunmuşlardı.
Mustafa Kemal Atatürk ise, tereddütsüz Ortadoğu'daki bu devletlere gereken maddi ve manevi desteği vermişti.
Yetmedi, sınır olduğu devletlerle, İngiltere ve Fransa'ya karşı ortak askeri harekatlar düzenlemişti.
Ortadoğu bölgesindeki halklar, Mustafa Kemal Atatürk'ü kurtarıcı olarak görmüştür.
Böylece ve bu sayede, bozulan Türk-Arap ilişkileri yeniden düzelmeye başlamıştı.
Eşsiz önderimiz yüce Atatürk'ün şehit edilmesine kadar bu iyi ilişkiler hep devam etmiştir.
Şayet Atatürk bir 10 yıl daha hayatta kalabilseydi, Ortadoğu ülkelerinin belki de tamamına, Cumhuriyet ilkelerini ve en önemlisi de, herkesin inancını özgür bir şekilde yaşamasına olanak tanıyan laiklik ilkesini transfer edecekti.
Ben bunun olacağından, zerrece kuşku duymuyorum.
Şayet bugün, adeta kaynayan bir cehennemi andıran Ortadoğu coğrafyasında Atatürk'ün bizde uygulanan ilkeleri hayata geçirilmiş olsaydı, bugün kimsenin burnu bile kanamayabilirdi.
Özellikle laiklik ilkesi.
Mesela bugün sırf mezhepsel farklılıklarından dolayı birbirlerine diş bileyen İran ve Suudi Arabistan, Atatürk'ün laiklik anlayışı sayesinde birbirleriyle tamamen dostane ilişkiler içerisinde olacaklardı.
S. Arabistan'ın yönetimi Sünni, İran'ın yönetimi ise Şii olmayacaktı.
Ulus devlet kavramının hakim olacağı bu coğrafyada etnik ayrışmalardan tamamen uzak durulacak, mezhepsel farklılıklardan ise hiç söz edilmeyecekti.
İşte sırf bu yönü itibariyle Atatürk'ün Fransa'da olduğundan çok daha farklı bir mana yükleyerek uyguladığı laiklik ilkesi, Ortadoğu ülkeleri için kurtarıcı bir reçete olacaktı.
Devletlerin yönetimlerinde temsil imkanı bulan mezhebi hassasiyetlerin yerine ikame edilecek olan laiklik prensibi, inanın tüm coğrafyayı birleştiren ve kardeş yapan bir mucizevi işlev görecekti.
O bakımdan bugün asıl tartışılması gereken ve bana göre mutlaka Ortadoğu'da hayata geçirilmesi elzem olan uygulamalar, Atatürk ilke ve devrimleridir.
İnanın Ortadoğu'nun bundan başka hiçbir çaresi ve bir araya gelme ihtimali yoktur.
Umarım bu yazımız büyük bir hayra vesile olur ve artık Ortadoğu için içi boş manasız tartışmalar yerine, Atatürk modeli üzerinde tartışmalar yoğunlaşır.
Atatürk'ün yaşadığı ülkede yaşamak, büyük bir şans.
Türk olmak ve bunu kıymetini bilmek, çok büyük bir övünç.
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hacı Gaydan / diğer yazıları
- Ortadoğu için tek kurtuluş: ATATÜRK modeli / 29.06.2025
- Türkiye uyuşturucu batağında! / 27.06.2025
- Atatürk’ün kurduğu fabrikalar / 26.06.2025
- Bu vebal, Abdülhamit’in boynunadır! / 25.06.2025
- Atatürk’e kumpas kuran alçak şerefsiz! / 24.06.2025
- Muhalefet tek çatı altında birleşmeli / 19.06.2025
- Türk ordusu hazır olmalı! / 17.06.2025
- MİT’in içinde MOSSAD ajanı var mı? / 16.06.2025
- Atatürk’e kumpas kuran alçak şerefsiz! / 11.06.2025
- Anayasa kalsın, lütfen siz gidiniz! / 06.06.2025
- Türkiye uyuşturucu batağında! / 27.06.2025
- Atatürk’ün kurduğu fabrikalar / 26.06.2025
- Bu vebal, Abdülhamit’in boynunadır! / 25.06.2025
- Atatürk’e kumpas kuran alçak şerefsiz! / 24.06.2025
- Muhalefet tek çatı altında birleşmeli / 19.06.2025
- Türk ordusu hazır olmalı! / 17.06.2025
- MİT’in içinde MOSSAD ajanı var mı? / 16.06.2025
- Atatürk’e kumpas kuran alçak şerefsiz! / 11.06.2025
- Anayasa kalsın, lütfen siz gidiniz! / 06.06.2025