Osmanlı Padişahlarının fermanlarıyla yabancılara tanınan imtiyazlar, arkasından gelen yüksek faizli dış kaynaklı borçlanmalar, Osmanlı'yı, 1875'de iflasını (moratoryum) ilan etmek zorunda bırakmıştır.
Osmanlı değil aldığı borcun anaparasını, faizini bile ödeyemez noktaya gelmişti. Yabancılar verdikleri yüksek faizli borçların karşılığında Osmanlı devletinden devlet garantisi istiyorlardı. Bununla da yetinmeyen yabancılar, kurdukları vakıfları aracılığıyla yapacakları her türlü misyoner faaliyetlerinin önündeki engellerin de kaldırılmasını istiyorlardı.
Osmanlı'nın verdiği her türlü taviz daha sonra önüne kapitülasyonlar olarak çıkacaktı. Nitekim 1818'de Osmanlı'nın ekonomisi Muharrem Kararnamesi'ne göre İngiliz, Fransız, Alman, İtalyan, Hollandalı, Avusturyalı ve Osmanlı alacaklıları ile Galata Bankerlerini temsilen toplam 7 üyeden oluşan Düyûn-ı Umûmiye (Genel Borçlar) İdaresi kurulmuş ve Osmanlı ekonomisi yabancılar tarafından teslim alınmıştı.
Sıra Osmanlı'yı bölmek, parçalamak, tarih sahnesinden silmeye gelmişti.
Türkiye Düyûn-ı Umûmiye'ye olan borcunun son taksitini, ilk dış borcun alınmasından tam bir yüzyıl sonra, 1954'te ödedi. Borçlanma döneminde Fransa 1881'de Tunus'u işgal etti, Birleşik Krallık 1869'da Süveyş Kanalı'nın açılmasıyla daha da değerlenen Mısır'ı Uzak Doğu'daki sömürgelerine giden yolun güvenliği için 1882'de işgal etti, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu 1908'de Bosna-Hersek'i topraklarına kattı, Girit halkı 1908'de Yunanistan'a katıldığını açıkladı, Bulgaristan 1908'de bağımsızlığını ilan etti.
Emperyalist devletlerin Osmanlı'ya verdikleri yüksek faizli borçları, Osmanlı'nın elinde son kalan Anadolu topraklarını aralarında bölüşerek tahsil etmek istiyorlardı. İşgalci Emperyalist devletler, Osmanlı'ya 10 Ağustos 1920'de Sevr Antlaşmasını imzalatarak Türk milletini tarih sahnesinden silecek ve son noktayı koyacaklardı.
Hesaba katmadıkları, Türk milletinin bağrından çıkacak, askeri dehasıyla, entelektüel birikimiyle, geçmişte yapılan yanlış ve doğrulardan dersler çıkaran bilgi, birikim ve muhakemesiyle, göğsünde ölüme meydan okuyan imanıyla, sarıklı cübbeli olup kafirlerin safında saf tutan münafığı, Müslümandan ayırt eden ferasetiyle Mustafa Kemal Atatürk'tü.
Yani kulların hesabının üstünde Allah'ın da bir hesabı olduğunu, galip gelecek olanın da o olduğunu bilemediler. Allah'ın hesabının Atatürk'le tecelli edeceğini ne işgalci dış düşmanlar ne de içerideki gafiller, hainler hesaba katmadılar.
Yunus'u, Mevlana'yı, Hacı Bektaş-ı Veli'yi, Eşrefoğlu Rumi'yi bağrında barındıran Türk milleti, kendi içerisinden soyu sopu Peygamber'e dayanan, Peygamber torunu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü çıkararak emperyalist işgalci devletlerin hesaplarını da hayallerini de yerle bir etti.
Varlığını Türk varlığına emanet ederek, mal varlığını da milletine bırakarak ebedi hayat yolculuğuna çıkan Mustafa Kemal Atatürk, dedeleri olan Ehl-i Beyt'in huzuruna alnı acık, başı dik olarak çıkacaktır.
Atatürk'e dil uzatanlar, iftira edenler, servet biriktirenler, sıkıştığı zaman ülkeyi terk edenler; değil savaşmak, zoru gördüğünde arkasına bakmadan kaçanlar, sizler, Allah'a nasıl hesap verecek ve Ehl-i Beyt'in yüzüne nasıl bakacaksınız? O büyük gün gelecek ve hep beraber "Hoş Geldin Atatürk" ün haklılığını, sizin ise zillet içinde nasıl kıvrandığınızı zevkle seyredeceğiz…
- Zulme baş kaldırmak sistemle olur / 19.11.2023
- Hamaset mi, çözüm mü? / 16.11.2023
- Asıl hedef Türkiye! / 06.11.2023
- Sahi siz kimsiniz, Sayın Önkibar? / 08.05.2023
- Yeni Mesaj’la çeyrek asır / 01.12.2022
- İslam’ı yaşamak, Ehl-i Beyt’i anlamaktan geçer / 04.08.2022
- Gadir-i Hum bayramını anlamak / 18.07.2022
- Bermuda ekonomi üçgeninden kurtulmanın yolu / 02.12.2021
- Böyle bir şey olabilir mi, biz neyi tartışıyoruz? / 01.12.2021