7 Haziran 2015 Pazar günü yapılacak olan seçimlere on dokuz parti katılıyor. Ancak gazetelerin ve televizyonların neredeyse tamamında sanki sadece dört parti katılıyormuşçasına yayınlar yapılıyor. Şu an mecliste grubu bulunan dört parti haricindekilerden bahseden bir haber neredeyse yok gibi. Haberlerde rastladığımız bu algı yönetimine sokakta, çarşıda, pazarda direkt sözlü olarak daha açık bir dille maruz kalıyoruz. Bunlardan başkasına oy verirseniz oyunuz boşa gider. Bunu CHP'li ve MHP'liler kendilerine oy isterlerken AKP'ye karşı kullanıyor. AKP'li oy isterken diğerleri tek başına seçilemez, koalisyon sonumuz olur diyerek ya da 400 milletvekili ve başkanlık sisteminin gerekliliği dile getirerek kullanıyor. HDP yandaşlarına barajı aşıp meclise girmek ve Kürt haklarını mecliste savunmak, ezilmemek söylemleriyle kullanıyor. Yıllardır da hep kullandılar. Bunda seçim sisteminin ve % 10'luk barajın da etkisi vardı ve bu kampanyalar oldukça etkili oldu. Bunu destekler kamuoyu araştırmaları da bu yönelime katkı sağladı zaman zaman. Ancak; bu etkiye kapılıp bu dört partiye oy verenlerin oylarıdır, asıl boşa giden. Neden mi? Çünkü bu partilerin hep birlikte çıkardıkları bütün kanunlarda, bütün yanlış uygulamalarda onlara oy verenlerin de payı oldu da ondan. Siz onlara oy verdiğiniz için 40000 kilise evi açıldı bu ülkede ama Cemevleri hala ibadethane değil. Siz onlara oy verdiğiniz için domuz eti kasaplarda satılıyor, zina artık suç değil. Siz onlara oy verdiğiniz için yolsuzluk artık hırsızlık değil, 'devlet malı deniz yemeyen keriz' sözü artık tasdiklendi, onaylandı. Siz onlara oy verdiğiniz için Arap Baharı diyerek Müslüman ülkelerin hepsine kış geldi. Sizin ellerinize de Müslüman kardeşlerinizin kanı bulaştı. Siz onlara oy verdiğiniz için işsiz sayısı 6 milyonu geçti, her gün onlarca işyeri kapanıyor. Türkiye artık ekonomik bir krizin tam ortasında. Siz onlara oy verdiğiniz için teröristbaşıyla masaya oturdular, ne derse yapıyorlar. Onlara oy verdiğiniz için artık kimi kime şikayet edelim diye sorar olduk. Adalet sistemimiz çöktü. Askerin itibarını paralarını sıfırladıkları gibi sıfırladılar, şimdi birdenbire paşaları beraat ettiriyorlar. Vatan toprağı artık kutsal değil, terk edilip bırakılan önemsiz bir şey. Vatanın toprağında yetişen de bizim değil, toprağın altındaki maden de. Elektriğimiz de bizim kontrolümüzde değil, telefonumuz da. 'Ben iktidara oy vermedim ki!' diyenlerinizi duyar gibiyim. Hiç kusura bakmayın, iktidara veren 10 suçluysa siz de 9 suçlusunuz. Hiç birinin birinden farkı olmadığını hala göremediniz mi? Muhalefet, muhalefet olsaydı; bugün iktidar da ona göre olurdu. Milli birliğimizi ve bütünlüğümüzü tehdit eden bütün kanunlar MHP sayesinde çıktı. HDP zaten hükümetin gizli ortağı. CHP ise güya muhalefet ama net tek bir eleştiri ya da yaptırımı bugüne kadar görülmedi. Masaya yumruğunu vuran bir muhalefet olamadı hiçbir zaman.Peki, medya geriye kalan partilerden bahsetse ne diyecek? Onlar da haklı çünkü anlatacak, gösterecek bir farklılık lazım. Örneğin; çok önemli bir ittifakmış gibi gösterilmeye çalışılan, hocalarını hepimizin yakinen tanıdığı SP-BBP iktidara gelse ne olur? Kapitalizmin yeşile boyanmış hali olan Adil Düzen mi gelir? Yoksa aşırı sol imajından kurtulmak için adını değiştiren Vatan Partisi iktidara gelse projesi, çözümü ne olur? Ya da CHP'den ayrılıp şimdi tekrar ittifak yapmak isteyen Anadolu Partisi bu ülkeye ne verebilir? Ve bunlar gibi çoğunun adını bile bilmediğimiz partiler. Yanlış anlaşılmasın hepsinde görev alan son derece değerli, halkın sevgisini kazanmış insanlar var. Belki kendilerince güzel amaçları da var. Ancak bu yeterli mi?İşte bu geriye kalan partilerin içinde bir tanesi var ki lideriyle, kadrosuyla, söylemleri ve çözümleriyle hepsinden farklı. O da Bağımsız Türkiye Partisi. Gerçekten hepsinden farklı. Hani başta dedik ya sanki dört parti var gibi diye. Aslında seçime giren iki parti var. Biri BTP, ikincisi diğer bütün partiler. Sanırım bu yüzden pusulada bile ilk on seki parti diğerleri; en sonda on dokuzuncu BTP. Bu bir tesadüf olmayabilir. Neden mi?Avrupa Birliği'ne baştan beri girmeyi reddeden tek parti. Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş ortak paranın yanlışlığını, milli paralarla ticaret yapılması gerektiğini, devletlerin senyoraj haklarını kendilerinin kullanmalarının bir gereklilik olduğunu savunuyor. Bunu yazmış olduğu Milli Ekonomi Modeli ile de ispatlıyor. Milli ve manevi değerlere önem veriyor. Vatana sahip çıkıyor. Özelleştirmeye karşı. Yerüstü ve yeraltı kaynakların devlet millet işbirliği ile işletileceğini vaad ediyor. Vatandaşına baba gibi devlet vaad ediyor. Ev hanımına maaş, vatandaşlık maaşı, çocuk maaşı, yoksulluk sınırının üzerinde bir asgari ücret, evlilik kredisi, tarım ve hayvancılık teşvikleri, sınavsız üniversite gibi vaadleriyle kangrenleşmiş problemlerimize somut, akılcı çözümler sunuyor. Rusya başta olmak üzere 150 civarı ülkede uygulanan projeler olması, kitabı yazılmış, kongrelerde tartışılmış bir teze dayanması güven veriyor. Terörü de bu ekonomik tezle çözüp birlik beraberlik vaad etmesi, Alevilerin yıllardır alamadığı haklarını onlara vereceğini ve kardeşçe, huzur ve refah içinde yaşamayı vaad etmesi insanımıza yıllardır kaybettiği umudu veriyor. En önemlisi yıllardır değişmeyen, gel-gitler yaşamayan, 30 yıl önce neyse şu anda da aynı olan, akılcı, milliyetçi, Atatürkçü, dindar ve Ehli Beyt aşığı bir genel başkanı var. Bu özelliklerinin hiçbiri de göstermelik değil, doğal ve içten. Diğer liderlerin de onun projelerinden alıntılar yapmaları, onun konuşma şeklini taklit etmeleri de bundan olsa gerek.Ezcümle; artık mevcut duruma bir dur demek istiyorsanız, şimdiye kadar yeterince hata yaptım zaten diyorsanız, çocuklarınıza güzel bir Türkiye bırakmak istiyorsanız 7 Haziran'da tercihinizi BTP'den yana kullanın. Yoksa oyunuz boşa gider?
Asude Havuzlu / diğer yazıları
- Mutluluk… / 22.11.2020
- Üniversite sınavındaki sorunları değil sistemi tartışalım / 02.07.2020
- Kaynakların sınırsızlığı üzerine / 23.04.2020
- Artık kimse... / 18.04.2020
- Yetim kalmak / 03.04.2020
- #HayatMEMleevesığar / 30.03.2020
- Covid-19’a bir de buradan bakın-II / 26.03.2020
- Covid-19’a bir de buradan bakın / 25.03.2020
- Başkalarının acısına bakmak / 05.03.2020
- Coğrafya kader midir? / 03.03.2020
- Üniversite sınavındaki sorunları değil sistemi tartışalım / 02.07.2020
- Kaynakların sınırsızlığı üzerine / 23.04.2020
- Artık kimse... / 18.04.2020
- Yetim kalmak / 03.04.2020
- #HayatMEMleevesığar / 30.03.2020
- Covid-19’a bir de buradan bakın-II / 26.03.2020
- Covid-19’a bir de buradan bakın / 25.03.2020
- Başkalarının acısına bakmak / 05.03.2020
- Coğrafya kader midir? / 03.03.2020