Orgeneral Kılınç Paşa deyimin tam anlamıyla arı kovanına çomak soktu. Şu bastırılmış psikolojilerden cevap adına çıkan sözlere bir bakın.
Kemal Derviş Atatürk'ün, Türkiye'nin önüne Avrupa Birliği'ni hedef olarak koyduğunu söyleyip aklınca, Kılınç Paşa'yı köşeye sıkıştırıyor. Ağzı var dili yok Köşk, "Brüksel Kâbemizdir" mealinde açıklamaları hem de Prag'dan yapıyor. Volkan Vural, AB dışında bir alternatifi tartışmayı, abestle iştigal addediyor. Nihayet Yılmaz! AB savunucusu da Brüksel harici arayışı, kâbus olarak nitelendiriyor.
Şimdi hangisine cevap yetiştireceksiniz tartışılır ama biz Derviş Bey'le iktifa edelim.
AB'leşmek mi, çağdaşlaşmak mı?
Kemal Derviş uzun seneler ABD'de yaşadığı için bilmeyebilir, biz bir çıplak hakikati kendilerine hatırlatalım.
Birincisi Mustafa Kemal'in Cumhuriyetinde en önemli ilke tam bağımsızlıktı. İkincisi Mustafa Kemal Hakk'a irtihal ettiğinde ortada değil AB, AET'nin fikri dahi yoktu. Üçüncüsü Gazi'nin çağdaşlaşma hedefi vardı ama, AB'leşmek diye bir şeyi ben hatırlamıyorum. Kimsenin hatırlayacağını da sanmıyorum.
Siyaset erbabının öncelikle şunu bilmesinde fayda olabilir. AB tartışmalarından Silahlı Kuvvetler zararlı çıkmaz. Kaybedenler AB'nin Yılmaz! savunucuları olur.
"Ağır tahrikimizle Paşalar konuşmaya başladı, bu tartışmayla son iki kaleden birisi olan asker de yıpranır" diyenler büyük bir yanılgı içindeler. Silahlı Kuvvetler bu ülkenin güvenirliliği en yüksek, halkın en itimat ettiği kurumudur. Siyaset ise bu nev'iden tartışmaların yüzdesi en düşük adresidir.
Şayet çağdaşlaşmanın 200 yıldır doğum yeri ve takipçisi Silahlı Kuvvetler, AB dışında bir arayışı ifade ediyorsa herkes şunu çok iyi bilmelidir ki; "bu ülkenin geleceği AB ile tehlikededir".
Paşaların çıkışı hiç de kafaların arkasında yazılı olan ya da öyle gösterilmeye gayret edilen, kişisel ve kurumsal ihtiraslardan kaynaklanmamaktadır. Şayet böyle olsaydı üç askeri darbenin ardından ordu, en kısa sürede kışlasına geri dönmez iktidar için değil bir, bin tane gerekçe üretirdi.
Askerin bugün Türkiye için çıkış yolları araması, ülkenin geleceği adına duyduğu derin kaygılardan kaynaklanmaktadır. İsterseniz bazı şeyleri hatırlatalım.
Asıl kabus senaryosu bu
Bakınız Kıbrıs'a gelen AB Komiseri Verhaugen gazetecilere ne diyor?
Altında sizin imzanız olan Helsinki sözleşmesine göre biz, Kıbrıs'ı AB'ye alacağız. Üstelik Güney'le Kuzey arasında en kritik görüşmeler sürüyorken Rum tarafından daha Rum bir tavra bürünüyor, Gunter Verhaugen...
Kıbrıs'ı pazarlayan İsmail Cem, ikinci adımı zaten 2004 otomatiğine bağlanmış Ege için atıyor. Yorgo ile Smail arasında görüşmeler, diyalog sihirli sözcüğüyle bu hafta başlıyor.
Apo'nun idamını uygulayamayan hükümet legalize olmaya çalışan PKK'nın yeni yüzünün kadrolarını, pişmanlık yasasıyla dağdan indiriyor. Hükümetin sağ yüzünün yaptığı tek şey ise tüm bu süreci, dövüşerek kabul etmekten ibaret.
Lozan delinerek oluşturulan yeni azınlık tanımları, bir hukuksal garanti talebiyle kapımızda nöbet tutuyor. İşte ABD, işte Avrupa Parlamentosu kararları...
Kürtler, Aleviler, Süryaniler şimdilik adı zikredilen yeni adresler. Arkasının geleceğine şüphe yok. Hatta Süryanilerin azınlık olarak kabulünü sağlayacak vakıf düzenlemesi, Bakanlar Kurulu'nda imzadan çıktı bile.
Tüm bu aymazlıklara Gümrük Birliği'nden kaybolan 50, Irak'a uygulanan ambargodan 150, PKK ile mücadeleden kaybedilen en az 100 milyar $'ı ekleyin. İsterseniz üzerine Derviş soslu, IMF'yi de dahil edin. Ortaya ne çıkıyor dersiniz? Asıl kâbus senaryosu işte budur. Soros'un ordu en iyi ihracatınızdır diyen hakaret cümleleri...
Soros'a gösterilen en ufak bir siyasi tepkiyi ben hatırlamıyorum.
Soros'a gıkını çıkaramayan Meclis içi siyaset ve şürekası, AB dışındaki en masum bir arayışı dahi topyekün afaroza çevirme peşinde koşabiliyor!
Kalpler ve cüzdanlar
AB imanıyla yıkanmış kalplerin, cüzdanlarının da nelerle dolu olduğunu Madam Fogg'un e-mailleri fazlasıyla açıklıyor.
Evet herkes eteklerindekini döksün. "Bu tartışmalarla herkesin kimyası belli oluyor" diyen AB'nin Yılmaz! savunucuları da, herşeyi açıklasın...
AB korosunun eminim söyleyecek pek çok sözü, açığa çıkmayı bekleyen pek çok argümanı vardır.
Karen Fogg'lar, Burslular, iktidara yabancı rüzgarlarla taşınanlar, nüfus cüzdanlarının arka yüzlerinde anne baba adları hepimizi şaşırtacak isimler, neler neler...
Pandora'nın kutusu açıldı.
Zaman, Türkiye'nin en sağlam limana en bizden ellerle taşınma zamanıdır.
Kemal Derviş Atatürk'ün, Türkiye'nin önüne Avrupa Birliği'ni hedef olarak koyduğunu söyleyip aklınca, Kılınç Paşa'yı köşeye sıkıştırıyor. Ağzı var dili yok Köşk, "Brüksel Kâbemizdir" mealinde açıklamaları hem de Prag'dan yapıyor. Volkan Vural, AB dışında bir alternatifi tartışmayı, abestle iştigal addediyor. Nihayet Yılmaz! AB savunucusu da Brüksel harici arayışı, kâbus olarak nitelendiriyor.
Şimdi hangisine cevap yetiştireceksiniz tartışılır ama biz Derviş Bey'le iktifa edelim.
AB'leşmek mi, çağdaşlaşmak mı?
Kemal Derviş uzun seneler ABD'de yaşadığı için bilmeyebilir, biz bir çıplak hakikati kendilerine hatırlatalım.
Birincisi Mustafa Kemal'in Cumhuriyetinde en önemli ilke tam bağımsızlıktı. İkincisi Mustafa Kemal Hakk'a irtihal ettiğinde ortada değil AB, AET'nin fikri dahi yoktu. Üçüncüsü Gazi'nin çağdaşlaşma hedefi vardı ama, AB'leşmek diye bir şeyi ben hatırlamıyorum. Kimsenin hatırlayacağını da sanmıyorum.
Siyaset erbabının öncelikle şunu bilmesinde fayda olabilir. AB tartışmalarından Silahlı Kuvvetler zararlı çıkmaz. Kaybedenler AB'nin Yılmaz! savunucuları olur.
"Ağır tahrikimizle Paşalar konuşmaya başladı, bu tartışmayla son iki kaleden birisi olan asker de yıpranır" diyenler büyük bir yanılgı içindeler. Silahlı Kuvvetler bu ülkenin güvenirliliği en yüksek, halkın en itimat ettiği kurumudur. Siyaset ise bu nev'iden tartışmaların yüzdesi en düşük adresidir.
Şayet çağdaşlaşmanın 200 yıldır doğum yeri ve takipçisi Silahlı Kuvvetler, AB dışında bir arayışı ifade ediyorsa herkes şunu çok iyi bilmelidir ki; "bu ülkenin geleceği AB ile tehlikededir".
Paşaların çıkışı hiç de kafaların arkasında yazılı olan ya da öyle gösterilmeye gayret edilen, kişisel ve kurumsal ihtiraslardan kaynaklanmamaktadır. Şayet böyle olsaydı üç askeri darbenin ardından ordu, en kısa sürede kışlasına geri dönmez iktidar için değil bir, bin tane gerekçe üretirdi.
Askerin bugün Türkiye için çıkış yolları araması, ülkenin geleceği adına duyduğu derin kaygılardan kaynaklanmaktadır. İsterseniz bazı şeyleri hatırlatalım.
Asıl kabus senaryosu bu
Bakınız Kıbrıs'a gelen AB Komiseri Verhaugen gazetecilere ne diyor?
Altında sizin imzanız olan Helsinki sözleşmesine göre biz, Kıbrıs'ı AB'ye alacağız. Üstelik Güney'le Kuzey arasında en kritik görüşmeler sürüyorken Rum tarafından daha Rum bir tavra bürünüyor, Gunter Verhaugen...
Kıbrıs'ı pazarlayan İsmail Cem, ikinci adımı zaten 2004 otomatiğine bağlanmış Ege için atıyor. Yorgo ile Smail arasında görüşmeler, diyalog sihirli sözcüğüyle bu hafta başlıyor.
Apo'nun idamını uygulayamayan hükümet legalize olmaya çalışan PKK'nın yeni yüzünün kadrolarını, pişmanlık yasasıyla dağdan indiriyor. Hükümetin sağ yüzünün yaptığı tek şey ise tüm bu süreci, dövüşerek kabul etmekten ibaret.
Lozan delinerek oluşturulan yeni azınlık tanımları, bir hukuksal garanti talebiyle kapımızda nöbet tutuyor. İşte ABD, işte Avrupa Parlamentosu kararları...
Kürtler, Aleviler, Süryaniler şimdilik adı zikredilen yeni adresler. Arkasının geleceğine şüphe yok. Hatta Süryanilerin azınlık olarak kabulünü sağlayacak vakıf düzenlemesi, Bakanlar Kurulu'nda imzadan çıktı bile.
Tüm bu aymazlıklara Gümrük Birliği'nden kaybolan 50, Irak'a uygulanan ambargodan 150, PKK ile mücadeleden kaybedilen en az 100 milyar $'ı ekleyin. İsterseniz üzerine Derviş soslu, IMF'yi de dahil edin. Ortaya ne çıkıyor dersiniz? Asıl kâbus senaryosu işte budur. Soros'un ordu en iyi ihracatınızdır diyen hakaret cümleleri...
Soros'a gösterilen en ufak bir siyasi tepkiyi ben hatırlamıyorum.
Soros'a gıkını çıkaramayan Meclis içi siyaset ve şürekası, AB dışındaki en masum bir arayışı dahi topyekün afaroza çevirme peşinde koşabiliyor!
Kalpler ve cüzdanlar
AB imanıyla yıkanmış kalplerin, cüzdanlarının da nelerle dolu olduğunu Madam Fogg'un e-mailleri fazlasıyla açıklıyor.
Evet herkes eteklerindekini döksün. "Bu tartışmalarla herkesin kimyası belli oluyor" diyen AB'nin Yılmaz! savunucuları da, herşeyi açıklasın...
AB korosunun eminim söyleyecek pek çok sözü, açığa çıkmayı bekleyen pek çok argümanı vardır.
Karen Fogg'lar, Burslular, iktidara yabancı rüzgarlarla taşınanlar, nüfus cüzdanlarının arka yüzlerinde anne baba adları hepimizi şaşırtacak isimler, neler neler...
Pandora'nın kutusu açıldı.
Zaman, Türkiye'nin en sağlam limana en bizden ellerle taşınma zamanıdır.
Ahmet Erimhan / diğer yazıları
- Sahili olmayan umman / 14.04.2022
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 09.06.2021
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 06.06.2021
- Birlik ve beraberlik ölümden başka her şeyi yener / 17.05.2021
- Ermeni Meselesi ve Gerçekler / 25.04.2021
- Osmanlı İslamı / 18.04.2021
- Sensizlik, benim şiirim / 11.04.2021
- Fikirlerin halledemediği davaları kan halleder / 04.04.2021
- Dünya bir leştir, taliplileri köpektir! / 28.03.2021
- Rüzgâr eken fırtına biçer / 23.03.2021
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 09.06.2021
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 06.06.2021
- Birlik ve beraberlik ölümden başka her şeyi yener / 17.05.2021
- Ermeni Meselesi ve Gerçekler / 25.04.2021
- Osmanlı İslamı / 18.04.2021
- Sensizlik, benim şiirim / 11.04.2021
- Fikirlerin halledemediği davaları kan halleder / 04.04.2021
- Dünya bir leştir, taliplileri köpektir! / 28.03.2021
- Rüzgâr eken fırtına biçer / 23.03.2021