Yazılarımı takip edenler bilirler. Beykoz Şişe Cam Fabrikası ile alakalı durum tesbiti yapmış, serzenişte bulunmuştum.
Şimdi tarihi fabrikanın kapatılması gündemde.
Beykoz üzerine oynanan oyunlara dikkatinizi çekeyim.
Bilindiği gibi Beykoz ilçesi İstanbul'un son kalan bahçesidir. Yeşili, tarihi dokusu ile sakin ve şirin bir ilçemizdir.
Yaklaşık 15 sene evvel bıraktığım ilçeyi dönüşte İstanbul'un beton çöplüğünün istilasına uğradığını görünce üzülmüştüm. Sonra tedirginliğim yani üzüntüme üzüntü katacak endişelerim her geçen gün artmaya başladı.
Hani "Deli Yürek" dizisinde gündem edilen "arazi mafyalarının kokularını mı diyeyim, bir gecede ormanı yakan emlak cellatlarını" mı diyeyim hasılı burada her türlü yağma mikrobu maalesef çam ormanlarını, dağ bitkilerini, envai çeşit ağaçları, gül bahçelerini sarmış durumda.
Adeta şöyle bir sinsi komutu duyar gibiyim:
-Vay!.. Demek hâlâ buralarda betonlaşmamış, yağmalanmamış orman var öyle mi... Hurra...
Alın size büyük laf... Gerçi atalarımız "büyük söyleme" demişler ama ben yine de yazayım.
Çevrimezideki tarihi dokuyu bozmadan imara uygun yerler tesbit edilerek dört şeritli caddeleri, iki şeritli sokakları, mükemmel alt yapısı, birbirinin güneşini kesmeyecek binaları ve çocuklarımıza bırakacağımız en hayırlı miras olarak çevre ve ağaç sevgisini diyeceğim ama nafile...
Beykoz'un ormanlarında artık köstebekler yuva yapamıyorlar. Onların toprakla oyuncakları sona erdi. Çünkü başlarını çıkaracaklardı ki bir balyoz ile kendilerinden geçtiler kazma sesleriyle yürekleri parçalandı.
Geçenlerde Çavuşbaşı beldesine gittim. Önceleri buralara eşekle gidelecek dahi bir yol bulunmazdı. Neden mi? Ormanın sıklığından.
100 konutluk tripleks villalar. Bahçesi üç metre genişliğinde... Hani orman manzarasında yaşamak için ağaçları kesmişler şimdi beton manzaralı evlerde ağız ağıza keyif yapacaklar. Bana ne sanki... Her yiğidin bir yoğurt yiyişi her insanın bir çevre zevki vardır. Vardır da benim üzerinde durduğum husus bu para sahiplerinin bir kaç yıl sonra "beton spor" müntesiplerinin çoğalmasıyla buraları terk edecekleridir. Ve geriye sadece paracıklarıyla yaptırdıkları beton çöplükleri kalacaktır.
Beykoz göze kestirilmiş. Kestane ormanlarının başlarını koparıp hiçbir tarihi kalede görülemeyecek kalınlık, sertlik ile saraycıklarını konduruyorlar.
Gözüm mü var?... Haşa.
Beykoz'a bakıp "Aaaa buralar bizim olmalı" diye hayal kuranlar, gecekondular kalksın, sanayi kuruluşları kalksın patronlarımız buralara hayvanat bahçesi yapsınlar, oteller yapılsın İngilizler boğazımıza baksın biz de gururlanalım...
Hey hey!...
Bizim görgümüzde yol üstündeki bir karıncayı dahi incitmek yokken para, makam, şöhret ihtiraslarıyla kendi insanını hiçe sayan bir anlayış elinde Beykoz yoklukğa mahkum edilmek isteniyor.
Tarihi Cam Fabrikası'nın, Kundura ve Tekel Fabrikalarının ardında böylesine ucuz iştahların da yattığı söyleniyor.
Şehvetin sınırı yoktur. Onu ancak ölüm paklar.
Para, mal, evlat, makam, mevki, güç ve iktidar hırsını ancak akl-ı selim, adil, olgun, yüce ve adil kişiler dengede tutar.
Ne zulmeder, ne de zulme uğrarlar.
Hâlâ ne duruyorsunuz. Beykoz yağmalanıyor. Buyurun kurtlar sofrasına. Haydi çevre vakıfları... Hiçbir somut adıma çare olmayan tabela dernekleri, hergün sahnede alkışladığımız, başımıza seçtiğimiz, paracıklarımızla beslediğimiz bu icraaat adamlarına aşkıle bir dahi alkış vuralım alkış.
-Şaak!... Şaaak!... Şak, şak, şak!
Alın size yeni orjinal teklif. İstanbul boğazını taşla doldurun üzerine villalar kurun. Manzarası ne kadar hoş olur değil mi?
Bu teklif için ücret istemez.
Şimdi tarihi fabrikanın kapatılması gündemde.
Beykoz üzerine oynanan oyunlara dikkatinizi çekeyim.
Bilindiği gibi Beykoz ilçesi İstanbul'un son kalan bahçesidir. Yeşili, tarihi dokusu ile sakin ve şirin bir ilçemizdir.
Yaklaşık 15 sene evvel bıraktığım ilçeyi dönüşte İstanbul'un beton çöplüğünün istilasına uğradığını görünce üzülmüştüm. Sonra tedirginliğim yani üzüntüme üzüntü katacak endişelerim her geçen gün artmaya başladı.
Hani "Deli Yürek" dizisinde gündem edilen "arazi mafyalarının kokularını mı diyeyim, bir gecede ormanı yakan emlak cellatlarını" mı diyeyim hasılı burada her türlü yağma mikrobu maalesef çam ormanlarını, dağ bitkilerini, envai çeşit ağaçları, gül bahçelerini sarmış durumda.
Adeta şöyle bir sinsi komutu duyar gibiyim:
-Vay!.. Demek hâlâ buralarda betonlaşmamış, yağmalanmamış orman var öyle mi... Hurra...
Alın size büyük laf... Gerçi atalarımız "büyük söyleme" demişler ama ben yine de yazayım.
Çevrimezideki tarihi dokuyu bozmadan imara uygun yerler tesbit edilerek dört şeritli caddeleri, iki şeritli sokakları, mükemmel alt yapısı, birbirinin güneşini kesmeyecek binaları ve çocuklarımıza bırakacağımız en hayırlı miras olarak çevre ve ağaç sevgisini diyeceğim ama nafile...
Beykoz'un ormanlarında artık köstebekler yuva yapamıyorlar. Onların toprakla oyuncakları sona erdi. Çünkü başlarını çıkaracaklardı ki bir balyoz ile kendilerinden geçtiler kazma sesleriyle yürekleri parçalandı.
Geçenlerde Çavuşbaşı beldesine gittim. Önceleri buralara eşekle gidelecek dahi bir yol bulunmazdı. Neden mi? Ormanın sıklığından.
100 konutluk tripleks villalar. Bahçesi üç metre genişliğinde... Hani orman manzarasında yaşamak için ağaçları kesmişler şimdi beton manzaralı evlerde ağız ağıza keyif yapacaklar. Bana ne sanki... Her yiğidin bir yoğurt yiyişi her insanın bir çevre zevki vardır. Vardır da benim üzerinde durduğum husus bu para sahiplerinin bir kaç yıl sonra "beton spor" müntesiplerinin çoğalmasıyla buraları terk edecekleridir. Ve geriye sadece paracıklarıyla yaptırdıkları beton çöplükleri kalacaktır.
Beykoz göze kestirilmiş. Kestane ormanlarının başlarını koparıp hiçbir tarihi kalede görülemeyecek kalınlık, sertlik ile saraycıklarını konduruyorlar.
Gözüm mü var?... Haşa.
Beykoz'a bakıp "Aaaa buralar bizim olmalı" diye hayal kuranlar, gecekondular kalksın, sanayi kuruluşları kalksın patronlarımız buralara hayvanat bahçesi yapsınlar, oteller yapılsın İngilizler boğazımıza baksın biz de gururlanalım...
Hey hey!...
Bizim görgümüzde yol üstündeki bir karıncayı dahi incitmek yokken para, makam, şöhret ihtiraslarıyla kendi insanını hiçe sayan bir anlayış elinde Beykoz yoklukğa mahkum edilmek isteniyor.
Tarihi Cam Fabrikası'nın, Kundura ve Tekel Fabrikalarının ardında böylesine ucuz iştahların da yattığı söyleniyor.
Şehvetin sınırı yoktur. Onu ancak ölüm paklar.
Para, mal, evlat, makam, mevki, güç ve iktidar hırsını ancak akl-ı selim, adil, olgun, yüce ve adil kişiler dengede tutar.
Ne zulmeder, ne de zulme uğrarlar.
Hâlâ ne duruyorsunuz. Beykoz yağmalanıyor. Buyurun kurtlar sofrasına. Haydi çevre vakıfları... Hiçbir somut adıma çare olmayan tabela dernekleri, hergün sahnede alkışladığımız, başımıza seçtiğimiz, paracıklarımızla beslediğimiz bu icraaat adamlarına aşkıle bir dahi alkış vuralım alkış.
-Şaak!... Şaaak!... Şak, şak, şak!
Alın size yeni orjinal teklif. İstanbul boğazını taşla doldurun üzerine villalar kurun. Manzarası ne kadar hoş olur değil mi?
Bu teklif için ücret istemez.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Feyyaz İnanç / diğer yazıları
- ‘Işıkları açın’ / 07.05.2021
- Kulluğun gerçek tarifi / 06.05.2021
- Asli ihtiyaçlar / 30.04.2021
- Mecnun’un Leylası / 29.04.2021
- Rahman Suresi-II / 21.04.2021
- Rahman Suresi / 19.04.2021
- 14 Nisan / 15.04.2021
- İmam Muhammed Et-Takî’nin (a.s) Öğütleri / 14.04.2021
- Sağlam kale Ehl-i Beyt / 12.04.2021
- Bizi deryaya salan / 08.04.2021
- Kulluğun gerçek tarifi / 06.05.2021
- Asli ihtiyaçlar / 30.04.2021
- Mecnun’un Leylası / 29.04.2021
- Rahman Suresi-II / 21.04.2021
- Rahman Suresi / 19.04.2021
- 14 Nisan / 15.04.2021
- İmam Muhammed Et-Takî’nin (a.s) Öğütleri / 14.04.2021
- Sağlam kale Ehl-i Beyt / 12.04.2021
- Bizi deryaya salan / 08.04.2021