Kemal Sunal’ın 1979 yapımı bir filmi vardı hatırlarsınız; Bekçiler Kralı. Hepimiz gülerek izlemişizdir. Ama filmde anlatılan bizdik. Bizi yönetenlerdi. Makamlarında iş yapmak yerine el etek öpenlerdi. Filmde öne çıkan iki karakter vardı. Biri Şaban diğeri “Dayı” karakteri.
Şaban bir bekçidir ve bekârdır. “Dayı” isimli bide köpeği vardır. Tayini çıkar. O sırada Zeytinburnu’na (İstanbul) dayısı İçişleri Bakanı olan bir bekçinin de tayin haberi gelir. Bizim Şaban görev yerine gelir. Müdüriyete gider. İlk kimse sallamaz. Sonra nasıl olursa bir dayı cümlesi geçer. Bütün amirler el pençe. İçişleri Bakanının yeğeni zannederler Şabanı. Hâlbuki Şaban’ın bahsettiği “Dayı” evde beslediği köpeğidir.
Ama bu “Dayı” nelere kadir olur biliyor musunuz? Vatandaşa eziyet eden mahalledeki muhtara, bakkala, manava, tüp gaz bayine uyarılarda bulunur. Şaban bu kişiler tarafından karakola şikâyet edilir. Ne var ki, Şabanı İçişleri Bakanının yeğeni olduğunu sanan komiser, tüm şikâyetleri hasıraltı eder. Şaban ise mahalleli yararına bu fırsattan istifade edip, daha da başkaldırıp çöpleri toplatmayan temizlik işleri müdürüne, çocukları zehirleyen sanayi artıkları için kanalizasyon yaptırmayan fabrika sahibine kafa tutar. Sonunda her şey tatlıya bağlanıp mahalleli huzura kavuşur.
Yani Şaban’ın beslediği “dayı” nın adı bile yapılması gereken hizmetlerin yapılmasına yeter. Komiser, bakkal, manav, fabrika sahibi vs. korktukları şeyin İçişleri Bakanı değil de, Şaban’ın köpeği olduğunu anladıklarında (onlar) için iş işten geçmiştir. Çünkü Şaban artık bir halk kahramanı olmuştur. Haliyle arkasında halk olduğu için kimsede onu yıkamamıştı. Filmin sonunda (temsili olarak) Bakanda mahalleye gelip, ona “Dayı” olmayı kabul etmişti.
Artık o yıllarda ülkenin karışıklığından olsa gerek (!) ne Başbakan, ne İçişleri Bakanı; Nasıl bir köpeği bize benzetirsin, diye bir çıkışta bulunmamışlardı. Üstelik o yıllarda demokrasinin gözü görmüyor, elleri tutmuyor, ayakları da sakattı.
Yıllar geçti. Erdoğan’da Türkiye’nin başına geçti. Demokrasiye ABD’den gözlük getirtti. Yine ABD ve AB’den protez el ve ayak getirip demokrasiye monte ettirdi. Böylece demokrasimiz ABD’ci görmeye, AB’ci tutmaya ve yürümeye başladı. Millet ise hep aynı yerde duruyor.
Şimdi biz yine şu “dayı” meselesine dönelim. Kemal Sunal “dayı” benzetmesi yapmıştı. Bekir Çoşkun ise bir yazısında, birileri için “paşa” benzetmesine gitti. İleri demokrasi sahipleri ise daha ileri gitti.
Genel Kurmay üzerine alınmış olacak ki, ordunun en mahrem belgeleri, patentli birkaç gazetecinin elinde dolaşırken sesleri çıkmayan, silah arkadaşları dalga üstüne dalga yiyip, içeri alınan ve bunun gibi ordu üzerinden siyasi eleştiri ve hakarete ses çıkarmayan Genel Kurmay, bir anda açıklama üstüne açıklama yaptı. Hatta buna kişiye özel “muhtıra verdi” bile diyebiliriz.
Tabi ileri demokrasinin en önde gideni Sayın Başbakan da sürece dahil oldu. Komutanları göreve çağırdı. Bu adamı dava edin. Neden? Çünkü kaleminden irin damlıyor.
Sayın Erdoğan! O kalem, ya Müslüman kanı akıtsaydı veya akmasına sebep olsaydı ne derdiniz? Mesela Suriye veya Irak gibi… Artı kimse Çoşkun’u dava edemez. Çünkü “paşa, şeyh, şığ” vs. rütbe, kavram ve tanımlamalar 1930’larda kanunen kaldırıldı. Yani Türkiye’de resmi olarak “paşa” yok ama “dayı” çok.
Tabi bu “paşa” tartışmaları çok geniş alanlara yayıldı. Katılanlar, katılmayanlar hatta “hoşt” diyenler bile oldu. Ama ortada da bir “paşa” gerçeği vardı. Onu da Yılmaz Özdil köşesinde ortaya koydu;
“… İzmir Emniyet Müdürlüğü’nde eğitildi. Rottweiller cinsiydi. 150 testten geçti, narkotikte uzmanlaştı, 20 haftalık kursu birincilikle bitirdi, polis teşkilatına katıldı. Gümrüklerde görev yaptı, Diyarbakır’da en tecrübeli polisler bile şüphelenmezken, bulaşık makinesi içine zulalanan kokaini yakalayarak efsaneleşti, Adana’da 75 kilo eroini enseledi.
Geçen ay... Samsun’da Türk Polis Teşkilatı’nın 167’nci kuruluş yıldönümü vesilesiyle, zihinsel engelli çocuklarımız için gösteri yapıldı, en büyük alkışı o aldı. Adı ne? Paşa.”
Genel Kurmay, Bekir Çoşkun’u; “Dünyanın en disiplinli ordusu olarak gösterilen ordumuzda disiplini zedelemeye kalkmak... ” la suçladı. Aldığı cevap ise adeta sessiz milyonların sesiydi.
“…İyi de “dünyanın en disiplinli ordusunun” yarısı darbe yapmaya kalkmak suçundan hapiste... Önceki Genelkurmay Başkanı silahlı terör örgütü kurmaktan, kuvvet komutanları hükümeti devirmeye teşebbüsten, ordu komutanları darbe planlamaktan içeride... Ordunun en gizli belgeleri medyadan medyaya, Fatih Altaylı’nın dediği gibi tekerlekli bavullarla taşınıyor... Disiplini ben bozdum yani? ...
Son sözü ben söyleyeyim; Bekir Çoşkun gibiler Türkiye’nin sorunlarını görüyorlar. Ama tedaviyi hep başka yerlerde artı milletin kültür ve İnancına ters odaklarda aradıkları için çuvallıyorlar. Misal Bekir Çoşkun eğer davasında samimi ise geçen haftaki, Prof. Dr. Haydar Baş Beyin katıldığı Ehl-i Beyt kongresinin Türkiye ve İslam Coğrafyasının birlik ve beraberliğine etkilerini anlatır…
Şaban bir bekçidir ve bekârdır. “Dayı” isimli bide köpeği vardır. Tayini çıkar. O sırada Zeytinburnu’na (İstanbul) dayısı İçişleri Bakanı olan bir bekçinin de tayin haberi gelir. Bizim Şaban görev yerine gelir. Müdüriyete gider. İlk kimse sallamaz. Sonra nasıl olursa bir dayı cümlesi geçer. Bütün amirler el pençe. İçişleri Bakanının yeğeni zannederler Şabanı. Hâlbuki Şaban’ın bahsettiği “Dayı” evde beslediği köpeğidir.
Ama bu “Dayı” nelere kadir olur biliyor musunuz? Vatandaşa eziyet eden mahalledeki muhtara, bakkala, manava, tüp gaz bayine uyarılarda bulunur. Şaban bu kişiler tarafından karakola şikâyet edilir. Ne var ki, Şabanı İçişleri Bakanının yeğeni olduğunu sanan komiser, tüm şikâyetleri hasıraltı eder. Şaban ise mahalleli yararına bu fırsattan istifade edip, daha da başkaldırıp çöpleri toplatmayan temizlik işleri müdürüne, çocukları zehirleyen sanayi artıkları için kanalizasyon yaptırmayan fabrika sahibine kafa tutar. Sonunda her şey tatlıya bağlanıp mahalleli huzura kavuşur.
Yani Şaban’ın beslediği “dayı” nın adı bile yapılması gereken hizmetlerin yapılmasına yeter. Komiser, bakkal, manav, fabrika sahibi vs. korktukları şeyin İçişleri Bakanı değil de, Şaban’ın köpeği olduğunu anladıklarında (onlar) için iş işten geçmiştir. Çünkü Şaban artık bir halk kahramanı olmuştur. Haliyle arkasında halk olduğu için kimsede onu yıkamamıştı. Filmin sonunda (temsili olarak) Bakanda mahalleye gelip, ona “Dayı” olmayı kabul etmişti.
Artık o yıllarda ülkenin karışıklığından olsa gerek (!) ne Başbakan, ne İçişleri Bakanı; Nasıl bir köpeği bize benzetirsin, diye bir çıkışta bulunmamışlardı. Üstelik o yıllarda demokrasinin gözü görmüyor, elleri tutmuyor, ayakları da sakattı.
Yıllar geçti. Erdoğan’da Türkiye’nin başına geçti. Demokrasiye ABD’den gözlük getirtti. Yine ABD ve AB’den protez el ve ayak getirip demokrasiye monte ettirdi. Böylece demokrasimiz ABD’ci görmeye, AB’ci tutmaya ve yürümeye başladı. Millet ise hep aynı yerde duruyor.
Şimdi biz yine şu “dayı” meselesine dönelim. Kemal Sunal “dayı” benzetmesi yapmıştı. Bekir Çoşkun ise bir yazısında, birileri için “paşa” benzetmesine gitti. İleri demokrasi sahipleri ise daha ileri gitti.
Genel Kurmay üzerine alınmış olacak ki, ordunun en mahrem belgeleri, patentli birkaç gazetecinin elinde dolaşırken sesleri çıkmayan, silah arkadaşları dalga üstüne dalga yiyip, içeri alınan ve bunun gibi ordu üzerinden siyasi eleştiri ve hakarete ses çıkarmayan Genel Kurmay, bir anda açıklama üstüne açıklama yaptı. Hatta buna kişiye özel “muhtıra verdi” bile diyebiliriz.
Tabi ileri demokrasinin en önde gideni Sayın Başbakan da sürece dahil oldu. Komutanları göreve çağırdı. Bu adamı dava edin. Neden? Çünkü kaleminden irin damlıyor.
Sayın Erdoğan! O kalem, ya Müslüman kanı akıtsaydı veya akmasına sebep olsaydı ne derdiniz? Mesela Suriye veya Irak gibi… Artı kimse Çoşkun’u dava edemez. Çünkü “paşa, şeyh, şığ” vs. rütbe, kavram ve tanımlamalar 1930’larda kanunen kaldırıldı. Yani Türkiye’de resmi olarak “paşa” yok ama “dayı” çok.
Tabi bu “paşa” tartışmaları çok geniş alanlara yayıldı. Katılanlar, katılmayanlar hatta “hoşt” diyenler bile oldu. Ama ortada da bir “paşa” gerçeği vardı. Onu da Yılmaz Özdil köşesinde ortaya koydu;
“… İzmir Emniyet Müdürlüğü’nde eğitildi. Rottweiller cinsiydi. 150 testten geçti, narkotikte uzmanlaştı, 20 haftalık kursu birincilikle bitirdi, polis teşkilatına katıldı. Gümrüklerde görev yaptı, Diyarbakır’da en tecrübeli polisler bile şüphelenmezken, bulaşık makinesi içine zulalanan kokaini yakalayarak efsaneleşti, Adana’da 75 kilo eroini enseledi.
Geçen ay... Samsun’da Türk Polis Teşkilatı’nın 167’nci kuruluş yıldönümü vesilesiyle, zihinsel engelli çocuklarımız için gösteri yapıldı, en büyük alkışı o aldı. Adı ne? Paşa.”
Genel Kurmay, Bekir Çoşkun’u; “Dünyanın en disiplinli ordusu olarak gösterilen ordumuzda disiplini zedelemeye kalkmak... ” la suçladı. Aldığı cevap ise adeta sessiz milyonların sesiydi.
“…İyi de “dünyanın en disiplinli ordusunun” yarısı darbe yapmaya kalkmak suçundan hapiste... Önceki Genelkurmay Başkanı silahlı terör örgütü kurmaktan, kuvvet komutanları hükümeti devirmeye teşebbüsten, ordu komutanları darbe planlamaktan içeride... Ordunun en gizli belgeleri medyadan medyaya, Fatih Altaylı’nın dediği gibi tekerlekli bavullarla taşınıyor... Disiplini ben bozdum yani? ...
Son sözü ben söyleyeyim; Bekir Çoşkun gibiler Türkiye’nin sorunlarını görüyorlar. Ama tedaviyi hep başka yerlerde artı milletin kültür ve İnancına ters odaklarda aradıkları için çuvallıyorlar. Misal Bekir Çoşkun eğer davasında samimi ise geçen haftaki, Prof. Dr. Haydar Baş Beyin katıldığı Ehl-i Beyt kongresinin Türkiye ve İslam Coğrafyasının birlik ve beraberliğine etkilerini anlatır…
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Her şey 31 Mart 2019’da mı başladı? / 01.06.2025
- Kiminin ahtapotu kiminin de turpu / 31.05.2025
- Beytülmal kavramı yine dillerde / 30.05.2025
- Anayasa değişikliği neden isteniyor / 29.05.2025
- Verin yetkiyi ve fazla abartmayın / 28.05.2025
- PKK’da, ‘Lozan hezimettir’ dedi / 26.05.2025
- Yorumsuz Gazze yüzleştirmesi / 25.05.2025
- Diaspora Kürtleri ve Devlet Bahçeli / 24.05.2025
- Bugün sevgiden, aşktan bahsedelim mi? / 23.05.2025
- Erdoğan dünyanın derdi ile meşgul / 22.05.2025
- Kiminin ahtapotu kiminin de turpu / 31.05.2025
- Beytülmal kavramı yine dillerde / 30.05.2025
- Anayasa değişikliği neden isteniyor / 29.05.2025
- Verin yetkiyi ve fazla abartmayın / 28.05.2025
- PKK’da, ‘Lozan hezimettir’ dedi / 26.05.2025
- Yorumsuz Gazze yüzleştirmesi / 25.05.2025
- Diaspora Kürtleri ve Devlet Bahçeli / 24.05.2025
- Bugün sevgiden, aşktan bahsedelim mi? / 23.05.2025
- Erdoğan dünyanın derdi ile meşgul / 22.05.2025