Patriğin 9 Kasım provası

Fener Rum Patrikhanesi ile Avrupa Parlamentosu (AP) Hıristiyan Demokratlar-Avrupa Demokratları Grubu'nca, Hilton Oteli'nde, "Genişlemeyi Mümkün Kılacak Avrupa Dayanışma ve İşbirliği İçin Temeller" ana başlığıyla tertip edilen 2 günlük konferans sona erdi.Konferans'ta ne Lozan kaldı, ne birlik ve beraberlik; ne yargı kaldı ne de yasa. Hepsi delik deşik oldu.Esasen bu konferans 9 Kasım İlerleme Raporu öncesi bir prova niteliğinde. Patrik asıl golü, AB'nin pasıyla o gün atacak.Bizler daha önceleri bu süreç hakkında defalarca uyarılar yapmıştık.Fener Rum Patriği Bartholomeos, Venezelos gemisiyle Karadeniz'e açılıp gemide Pontus haritası dağıtılınca uyarmıştık.Kendisini "Ekümenik Patrik" olarak ilan ettiği, AB ve ABD destekli, siyasi içerikli davetler organize ettiği zaman uyarmıştık.Lozan'ı ve yasaları çiğneyerek, 12 kişilik Sen Sinod'un Türk vatandaşı olan altı üyesini çıkarıp yerlerine yabancı uyruklu altı metropoliti getirdiği zaman uyarmıştık.Fener Rum Patrikhanesi'nde yine Lozan'ı ve yasaları çiğneyerek, kaymakamlığa bağlı bir patrik sıfatını aşarak, kendisine uluslar arası bir statü vererek Kudüs Patriği 1. İrineos'u yargılayıp ceza verdiği zaman uyarmıştık.Uyardık, uyardık, uyardık? defalarca, ama uyarıları dikkate alacak bir siyasi irade olmayınca sadece uyarı yapmakla kaldık.AKP hükümeti, bırakın gerekli önlemleri almayı patriğin durmadan ekmeğine yağ sürmekle meşgul oldular. Verilen taviz sözlerinin haddi hesabı yok. Yalnız, işin acınacak tarafı, verilen bu sözleri AKP'li yetkililerden değil de hep yabancılardan duyuyoruz. Bir misal vereyim.Hilton'da yapılan konferansta Avrupa Parlamentosu (AP) Türkiye Raportörü Camiel Eurlings bakın neler söylüyor: "1999'da Türkiye'ye gelen ABD eski Başkanı Bill Clinton'a 'Heybeliada Ruhban Okulu'nun en kısa zamanda açılacağına' dair söz verilmişti. Ama yıllar geçti bu söz yerine getirilmedi. Sözler defalarca tekrarlandı. Patrik, dün (önceki gün) yaptığı konuşmada, 'Türk mercilerinin denetimi altında görev yapmayı kabul ettiğini' söyledi. Ancak hala açılmıyor. Türk mercilerine bir kez daha davette bulunuyorum. Mutlaka bir yol bulmak zorundalar. İstek olursa yol da bulunur. Lütfen söz vermenin ötesine geçsinler."Bizlere de şunu söylemek düşüyor: "Ey AKP'li yetkililer, lütfedip söyleyin, daha haberimiz olmayan hangi sözleri verdiniz, nelerin altına imza attınız?"Konferansa Hükümetin temsilcisi olarak katılan AKP Genel Başkan Yardımcısı Şaban Dişli, Bartholomeos'un, bazı malvarlıkları ve okullarına el konulması sözlerine çok üzüldüğünü belirttikten sonra, "Başbakan Erdoğan kaç kez söyledi 'biz okulu açmak istiyoruz' diye. Bakan Çelik'in söyledikleri de doğru. Hep birlikte Çelik'in önerisini hayata geçirebiliriz" şeklinde konuştu.Ne demişti Bakan Çelik, Heybeliada Ruhban Okulu ile ilgili olarak, "Kapalı kalması doğru değil. Bana kalsa, 24 saatte açarım".Dişli, önce üzüntüsünü ifade etmiş, sonra da günah çıkartmıştı.AKP iktidarının gerek yasal, gerekse finansal destekleriyle ülkemizdeki harabe kiliseler tek tek restore ediliyor. Camiler kapatılırken, kiliseler onarılıyor.  Örneğin Gökçeada'da Zeytinli, Dereköy, Tepeköy ve Eski Bademli köylerinde bulunan kiliseler restore edilirken, ilçede bulunan onlarca manastırın da yeniden düzenlenmesi için çalışmalar başladı. Patrik sık sık bu kiliseleri ziyaret ediyor, açılışlarına katılıyor. Sadece Gökçeada mı? Anadolu'nun her tarafına sık sık ziyaretler yapıp harabe kiliseleri geziyor ve hükümete baskılar yapıyor, yaptırıyor. Bu ziyaretler tabii ki yalnız başına olmuyor. Yanında çeşitli ülkelerden gelen heyetler de var.Bu ziyaretlerde kullandığı ifadeler de oldukça çarpıcı.Bartholomeos, "Türkiye" demeden, "Patrikhanemiz bu memleketin bir kurumudur. Buraların yabancısı değil yerlisiyiz'' diyor ve "bu memleketin kurumuyuz" derken, "1700 yıldan beri bir kurumuz" vurgusunu da yapıyor. Yani "bu memleketin asıl sahibi biziz" mealinde.Bu ziyaretler esnasında "Anadolu'da Hıristiyanlar artık yaşamıyor, Patriğin burada ne işi var'' haberlerinden de oldukça rahatsız olduğunu ifade ediyor.Patriğin, pratik olarak malvarlıklarının iadesi konusunda neyi kastettiği ortada.Akla şu soru geliyor, "Acaba "ekümeniklik" mücadelesinin arkasında yatan gerçek İstanbul merkezli bir Bizans'ın yeniden canlandırılması mı?" Tabii, Ayasofya'yı da unutmamak lazım. Bu iş de herhalde İsviçre'ye ihale edilmiş durumda. İnternet ortamında yapılan anketlerle AB'nin kamuoyu desteği oluşturulmaya çalışılıyor. Ne de olsa AB'nin zihnini ve de kalbini ikna etmeden müzakere süreci devam etmeyecek.Her şey en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş. Yukarıdan bakıldığında ihanet fotoğrafını görmek mümkün. Ama hesaba katılmayan bir gerçek var. Aziz Türk milletinin gerçek temsilcileri yaşananlar haberdar. Dün yaşanan yanlışlar sebebiyle iktidarları tasfiye eden bu millet, yapılan hataları asla affetmeyecek bütün bunların hesabını soracaktır. Sonuç olarak Yeniden Kuvayı Milliye'nin gerçek önderi, BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş'ın şu ifadelerine yer verelim: "Ekümenik sıfatın kullanılmasını isteyen Patrikhane İstanbul'u derhal terk etmelidir. Lozan'ı kabul etmeyen Patrikhane bu ülke sınırları içinde kalmamalıdır. Elbette bu bir hukuk mücadelesi ve siyasi irade meselesidir. Dün Dinler Bahçesi'nde kilise ve havra inşaatına harç dökenler ya da 38 bin kilise-evi açanlar elbette bu tavrı ortaya koyamazlar. Ama biliniz ki, BTP iktidarı tüm bu hukuk ihlallerine ve siyasi teslimiyete 'dur' diyecek; haklıya hakkını, haksıza haddini bildirecektir."Hatırlarsanız, Lozan Antlaşması'ndan önce Patrikhane'ye "Fitne ve fesat ocağı" diyen Mustafa Kemal Atatürk'ün de isteği bu doğrultudaydı.