(dünden devam…)
Ehl-i Beyt âlimlerinin görüşü ise şöyledir: Hz. Yahya'nın Hz. Zekeriya'dan miras alması Hz. Zekeriya'nın duasında zikredilmemiştir. Zira. Hz. Zekeriya duasında sadece Allah'tan kendisine mirasçı olacak bir evlat istemişti. Allah da onun duasını kabul etti. Her ne kadar Hz. Zekeriya Allah'tan çocuk istemekteki hedefine (kendisinden miras alması) ulaşamadıysa da… Şimdi bu ayetteki üç cümleyi zikrediyoruz:
1- Sen bana katından bir oğul ihsan et.
2- O bana da mirasçı olsun, Yâkub soyuna da.
3- Rabbim onu rızanı kazanmışlardan et. Bu cümlelerden birinci ve üçüncü cümlede bir talep vardır ve bu cümleler Hz. Zekeriya'nın duasının metnidir. O, Allah'tan kendisine hayırlı bir evlat bahşetmesini istemiştir. Fakat onun bu talebindeki hedefi miras meselesidir. Bu miras konusu onun duasında yer almasa da, o, Allah'tan istediklerine kavuşmuştur.
Zikredilen bu ayette, Hz. Zekeriya'nın oğlu iki kişiden miras almalıydı. Yani Hz. Zekeriya'dan ve Yâkub soyundan ayetteki "… bana da mirasçı olsun, Yâkub soyuna da mirasçı olsun…" cümlesindeki Yâkub soyunun tamamından alınacak olan miras nübüvvet mirasından başka bir miras olamaz. Bu ayetin mânâsı Hz. Zekeriya'nın oğlunun tüm Yâkub soyundan miras alması anlamında değildir. Ayetteki ayırt etmeyi ifade eden "min" sözcüğünün delili ise sadece bu konunun doğruluğu için onun annesinden veya Yâkub soyundan olan bir şahıstan miras alması yeterlidir. Fakat ayette bahsedilen Yâkub'un, Yâkub ibn-i İshak mı yoksa başka bir şahıs mı olduğu bizim için henüz aşikar değildir.
Hz. Süleyman'ın Hz. Davud'dan miras alması:
Sünnilerden İbnu'l-Arabî şöyle demiştir: "Davud'un (a.s.) on dokuz çocuğu vardı. Aralarından onun peygamberliğine ve mülküne Hz. Süleyman mirasçı oldu. Eğer bu mirasçılık bir mal mirasçılığı olsaydı, onun bütün evlatlarının bu konuda eşit olmaları gerekirdi. Eğer bu mala bir mirasçılık olsaydı, bu malın sayılarına göre paylaştırılması gerekirdi. Yüce Allah Hz. Davud'un sahip olduğu hikmet ve nübüvveti (diğer kardeşleri arasından) özelikle Süleyman (a.s.)'a verdi. Ayrıca lütuf ve kereminden sonra hiçbir kimseye verilmemiş büyük bir mülk de verildi." İbnu'l-Arabî'nin bu tefsiri İmam Kurtubî'nin tefsirinde de yer almaktadır.
Ehl-i Beyt âlimleri ise buna karşılık şunları söylemektedir: Şüphesiz ki bu ayetteki maksat, Hz. Süleyman'ın Hz. Davud'dan mal ve saltanat mirası almış olmasıdır. Fakat buradaki maksadın nübüvvet mirası olduğu tasvir edilse bile bu, şu iki nazardan yanlıştır:
1- 'Verise' kelimesi umumiyet nazarında maldan miras anlamındadır. Bunun 'ilimden miras almak' olarak tefsir edilmesi, zâhirin hilafına yapılmış bir tefsir olur ve bu görüş kesin ve açık delil olmadan da sahih olmayacaktır.
2- İktisabî ilimler üstaddan öğrenciye aktarılır. Bu yüzden, "Filan şahıs üstadının ilim vârisidir" demek doğru olur. Fakat nübüvvet makamı ve ilahi ilimler Allah vergisidir. Ve bunlar iktisabî ve mirasî şeyler değildir. Allah bunu istediğine bağışlar. Bu yüzden bu tür ilimler ve makamların veraseti, elde kesin bir delil olmadan sahih değildir."
- Mustafa Kemal ile beraber hareket dönemi-I / 09.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-VI / 08.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-V / 07.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-IV / 04.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-III / 03.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-II / 02.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-I / 01.12.2020
- Millî Mücadele’de din adamları-XI / 30.11.2020
- Millî Mücadele’de din adamları-X / 29.11.2020