Pazar günü Meltem TV'de Koridor programına BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş katıldı. Baş, Türkiye'nin iç ve dış siyasetine dair çok önemli açıklamalarda bulundu. Özellikle şu anki mevcut ekonomik durumla ilgili çok orijinal tespitlerde bulundu. Hükümetin ve medyanın Türk ekonomisiyle ilgili çizdiği pembe tablonun aslında kapkara olduğunu bilenler biliyordu ama buna bir türlü inanmak istemeyenler Baş'ın açıklamalarından sonra kâni olmuşlardır. Prof. Dr. Baş'ın tespitlerini şöyle özetleyebiliriz?
AKP hükümetinin takip ettiği ekonomi politikası, tıpkı Ecevit döneminde olduğu gibi IMF kökenli. O günden bugüne değişen sadece isimler? Derviş, Babacan oldu Ecevit, Erdoğan oldu. Yeni stand by'larla uzatılan IMF anlaşmaları, Türkiye'yi sömürmeye devam ediyor. Türkiye'de enflasyonun düştüğü falan yok. Düşen şey, hükümetin kendini ve vatandaşı kandırmak için uydurduğu sanal rakamlar. Vatandaşın cebindeki enflasyon, açıklandığı gibi yüzde 8 değil, yüzde 41.
Türk ekonomisinin şu anki en önemli iki sorunu maliyet enflasyonu ve senyoraj(para basma) hakkının kullanılmaması.
Maliyet enflasyonu üreticiyi zor durumda bırakıyor. Üretici bir malı üretirken ağır vergi yükü, sigorta yükü, hammadenin yüksek maliyeti gibi sebeplerden dolayı 1 liraya üreteceği malı 5 liraya üretebiliyor. Böyle olunca da ürün fiyatları yüksek oluyor.
Baş'ın bu tespitine somut bir örnekle iştirak edelim.
Tekstil ticaretinde kotaların yılbaşında kalkmasından sonra Çin, 2 ay içinde Türkiye'nin en önemli tekstil pazarı AB'de fiyatları kırarak bazı ürünlerde ihracatı 6'ya katladı. Çin'in bu yükselişi doğal olarak Türk ihracatçısının Avrupa pazarından silinmesi anlamına geliyor. Çin'in bu yükselişi ve Türk üreticisinin yokolmasının asıl nedeni kaldırılan kotalar gibi görünse de asıl neden Türk ihracatçısının Çin ihracatçısı karşısında tutunamaması.
Nitekim Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği Başkanı Aynur Bektaş, kotayla Çin'in engellenemeyeceğini belirtiyor ve ekliyor: "Belimizi büken Çin değil kamu maliyeti. Maliyet arttıkça sektörde kayıt dışılık artıyor."
Prof. Dr. Baş'ın yıllardan beri dile getirdiği maliyet enflasyonunu somut olarak özetleyen bir örnek. Türk üreticisi, Çin üreticisinin altında eziliyor. Sebebi ise kamu maliyeti başlığıyla özetlenen yüksek vergiler, sigorta yükü vesair?
Bir diğer önemli konu ise Türkiye'nin para basma hakkını kullanmayıp, dışarıdan borçlanarak Hazine'yi doldurması. Hazine'deki bu doluluğun yapaylığını, daha doğrusu Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası'nın hiçbir etkisinin kalmadığını geçtiğimiz günlerde yapılan dövize müdahale sırasında gördük. Merkez Bankası'nın müdahalesiyle yükselmeyen döviz, birkaç yabancı para spekülatörünün müdahalesiyle yükseliverdi. Üç kuruşluk itibarı kalmamış Merkez Bankası'nın.
Bu konuda da somut veriler aktaralım.
Merkez Bankası'nın 25 Şubat 2004 tarihli analitik bilançosuna göre, Merkez Bankası'nın mevcut kaynağı 73.3 milyar YTL. Bu kaynağın sadece 14 milyar YTL'si emisyon ile (para basarak) elde edilmiş. Geriye kalan 59.3 milyar YTL'si ise borçlanma sonucu Hazine'ye girmiş. Bu 59.3 milyar YTL'nin 50.6 milyar YTL'si dışarıdan ve içeriden döviz borçlanması şeklinde gerçekleşirken, diğer 8.7 milyar YTL'si ise iç piyasadan YTL cinsinden borçlanılmış.
Özetle Merkez Bankası'nın mevcut kaynağının sadece yüzde 19'u emisyon ile, yüzde 70'i ise döviz borcundan elde edilmiş.
Prof. Dr. Baş'ın da ifade ettiği üzere, AKP hükümeti para basamıyor, dışarıdan yüksek faizle borçlanıyor. Çünkü IMF para basmaya müsaade etmiyor. Müsaade ederse kime para satacak, kimi sömürecek, çok afedersiniz ama kimi kazıklayacak?
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz; Türkiye doğru ellerde değil, doğru yönetilmiyor. İşi ehline bırakmadığımız müddetçe, IMF ipiyle inilen karanlık kuyunun sonu, Türkiye'nin de sonu olacak.
AKP hükümetinin takip ettiği ekonomi politikası, tıpkı Ecevit döneminde olduğu gibi IMF kökenli. O günden bugüne değişen sadece isimler? Derviş, Babacan oldu Ecevit, Erdoğan oldu. Yeni stand by'larla uzatılan IMF anlaşmaları, Türkiye'yi sömürmeye devam ediyor. Türkiye'de enflasyonun düştüğü falan yok. Düşen şey, hükümetin kendini ve vatandaşı kandırmak için uydurduğu sanal rakamlar. Vatandaşın cebindeki enflasyon, açıklandığı gibi yüzde 8 değil, yüzde 41.
Türk ekonomisinin şu anki en önemli iki sorunu maliyet enflasyonu ve senyoraj(para basma) hakkının kullanılmaması.
Maliyet enflasyonu üreticiyi zor durumda bırakıyor. Üretici bir malı üretirken ağır vergi yükü, sigorta yükü, hammadenin yüksek maliyeti gibi sebeplerden dolayı 1 liraya üreteceği malı 5 liraya üretebiliyor. Böyle olunca da ürün fiyatları yüksek oluyor.
Baş'ın bu tespitine somut bir örnekle iştirak edelim.
Tekstil ticaretinde kotaların yılbaşında kalkmasından sonra Çin, 2 ay içinde Türkiye'nin en önemli tekstil pazarı AB'de fiyatları kırarak bazı ürünlerde ihracatı 6'ya katladı. Çin'in bu yükselişi doğal olarak Türk ihracatçısının Avrupa pazarından silinmesi anlamına geliyor. Çin'in bu yükselişi ve Türk üreticisinin yokolmasının asıl nedeni kaldırılan kotalar gibi görünse de asıl neden Türk ihracatçısının Çin ihracatçısı karşısında tutunamaması.
Nitekim Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği Başkanı Aynur Bektaş, kotayla Çin'in engellenemeyeceğini belirtiyor ve ekliyor: "Belimizi büken Çin değil kamu maliyeti. Maliyet arttıkça sektörde kayıt dışılık artıyor."
Prof. Dr. Baş'ın yıllardan beri dile getirdiği maliyet enflasyonunu somut olarak özetleyen bir örnek. Türk üreticisi, Çin üreticisinin altında eziliyor. Sebebi ise kamu maliyeti başlığıyla özetlenen yüksek vergiler, sigorta yükü vesair?
Bir diğer önemli konu ise Türkiye'nin para basma hakkını kullanmayıp, dışarıdan borçlanarak Hazine'yi doldurması. Hazine'deki bu doluluğun yapaylığını, daha doğrusu Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası'nın hiçbir etkisinin kalmadığını geçtiğimiz günlerde yapılan dövize müdahale sırasında gördük. Merkez Bankası'nın müdahalesiyle yükselmeyen döviz, birkaç yabancı para spekülatörünün müdahalesiyle yükseliverdi. Üç kuruşluk itibarı kalmamış Merkez Bankası'nın.
Bu konuda da somut veriler aktaralım.
Merkez Bankası'nın 25 Şubat 2004 tarihli analitik bilançosuna göre, Merkez Bankası'nın mevcut kaynağı 73.3 milyar YTL. Bu kaynağın sadece 14 milyar YTL'si emisyon ile (para basarak) elde edilmiş. Geriye kalan 59.3 milyar YTL'si ise borçlanma sonucu Hazine'ye girmiş. Bu 59.3 milyar YTL'nin 50.6 milyar YTL'si dışarıdan ve içeriden döviz borçlanması şeklinde gerçekleşirken, diğer 8.7 milyar YTL'si ise iç piyasadan YTL cinsinden borçlanılmış.
Özetle Merkez Bankası'nın mevcut kaynağının sadece yüzde 19'u emisyon ile, yüzde 70'i ise döviz borcundan elde edilmiş.
Prof. Dr. Baş'ın da ifade ettiği üzere, AKP hükümeti para basamıyor, dışarıdan yüksek faizle borçlanıyor. Çünkü IMF para basmaya müsaade etmiyor. Müsaade ederse kime para satacak, kimi sömürecek, çok afedersiniz ama kimi kazıklayacak?
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz; Türkiye doğru ellerde değil, doğru yönetilmiyor. İşi ehline bırakmadığımız müddetçe, IMF ipiyle inilen karanlık kuyunun sonu, Türkiye'nin de sonu olacak.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Alperen Polat / diğer yazıları
- Sadaka sosyalizmi / 17.04.2013
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012