Latince savaş nedeni anlamına gelen "Casus Belli", yazılışıyla da bizim için ayrı bir anlam ifade ediyor. Çünkü ilkokuldan beri hep merak etmişimdir, "Neden bu Ege Adaları bize bu kadar yakın olduğu halde Yunanlıların elindedir?" diye. Ama son zamanlarda, daha doğrusu sayın Prof. Dr. Haydar Baş'ı tanıyıp, takip ettikten sonra aklımdaki bu tür soruların cevabını bulmuştum. Fakat yine de nasıl olur da binlerce şehit verilerek alınan bu topraklar, böyle basitçe elimizden çıkmıştı?
Millet nasıl uyutularak toprakları ayaklarının altından çekilmişti? Mesela bu biricik adalar nasıl olur da Osmanlı'nın en azılı düşmanlarından İngilizlere "garantörlük" adı altında peşkeş çekilmişti?
İşte tüm bu soruların cevabını Meclis Başkanı Bülent Arınç'ın yaptığı açıklamada buldum aslında. Çünkü oyun öyle ustaca oynanıyor ki, dilerseniz buna biraz daha açıklık getirmek amacı ile biraz geçmişe dönelim. Hatırlarsanız 2002'de Dışişleri Bakanlığı yapan Yaşar Yakış da buna benzer bir "profesyonel gaf" yapmıştı. Profesyonel dedim çünkü gafların birçok kullanım alanı var. Mesela insan bir gaf yapar ama bunu bilerek ve isteyerek yapar yani yanlışlık yoktur ortada. Amaç bir nevi nabız yoklamaktır. Bu gibi bir yöntem, söylenen lafın tepki çekmesi halinde, gaf olduğu söylenerek geçiştirilmesini sağlayacak, tepki çekmemesi halinde ise söylenen sözün temellendirilmesi çalışmalarının başlatılmasına vesile olacaktır. İşte zaman gösterdi ki Yaşar Yakış'ın Kıbrıs için sarf ettiği "Eğer 28 Şubat'a kadar Annan Planı'nı onaylamazsak Kıbrıs'taki TSK, işgal ordusu konumuna gelir" lafı da işte bu "profesyonel gaflar"dan birisi.
Kıbrıs'ımızın bugün geldiği nokta meydanda. 500 yıllık batıyla mücadelemizin adı olan, binlerce şehit verdiğimiz Kıbrıs'ımız, ne olduğu bellisiz, 9000 sayfa İngilizce metne dayanan ve maddelerinin zaman içinde istenildiği gibi değiştirilmesi mümkün olan, bırakın Kıbrıs halkının, Rauf Denktaş'ın bile okumadığı bir antlaşmayla satışa konuldu. Ama Allah yüzümüze baktı da Rumların şaşırması ile Kıbrıs'ımız bizde kaldı. Tabii ki oyun daha bitmedi, şimdi de kuklalarını Kıbrıs'ın başına getirerek, yeni planlar yapmaktalar.
Prof. Dr. Haydar Baş'ın dediği gibi, önce Kıbrıs, daha sonra Ege meselesi! Şimdi batının bu Ege sancısını kendilerinin ifade etmesi, çok iyi biliyorlar ki halkı sokaklara dökecek. O yüzden bunun bir şekilde ortaya atılması ama kendileri tarafından değil, bizden birileri tarafından ortaya atılması gerekiyor. Nasıl olsa taraftar da bulurlar. Bu şekilde Ege Deniz'imizin de başına çorap örülmeye başlanır.
Bunun tam tersini düşünelim, şimdi ortada hiçbir şey yokken bir Yunan yetkili çıkıyor ve Ege Denizi bizim diyor, ne olur bir düşünsenize... Oyun gayet net; yapılanların hiçbiri gafletten yapılmıyor. Batı bir daha böyle bir hükümet bulamayız dercesine; bunların eliyle ve işbirliği ile yüzyıllardır mücadele verdiğimiz, canımızdan kıymetli değerlerimizi bir bir bizden koparıp almak istiyor.
Ama onların planları varsa Yüce Rabbimizin de planı var elbette.
Bizim safımız belli.
Millet nasıl uyutularak toprakları ayaklarının altından çekilmişti? Mesela bu biricik adalar nasıl olur da Osmanlı'nın en azılı düşmanlarından İngilizlere "garantörlük" adı altında peşkeş çekilmişti?
İşte tüm bu soruların cevabını Meclis Başkanı Bülent Arınç'ın yaptığı açıklamada buldum aslında. Çünkü oyun öyle ustaca oynanıyor ki, dilerseniz buna biraz daha açıklık getirmek amacı ile biraz geçmişe dönelim. Hatırlarsanız 2002'de Dışişleri Bakanlığı yapan Yaşar Yakış da buna benzer bir "profesyonel gaf" yapmıştı. Profesyonel dedim çünkü gafların birçok kullanım alanı var. Mesela insan bir gaf yapar ama bunu bilerek ve isteyerek yapar yani yanlışlık yoktur ortada. Amaç bir nevi nabız yoklamaktır. Bu gibi bir yöntem, söylenen lafın tepki çekmesi halinde, gaf olduğu söylenerek geçiştirilmesini sağlayacak, tepki çekmemesi halinde ise söylenen sözün temellendirilmesi çalışmalarının başlatılmasına vesile olacaktır. İşte zaman gösterdi ki Yaşar Yakış'ın Kıbrıs için sarf ettiği "Eğer 28 Şubat'a kadar Annan Planı'nı onaylamazsak Kıbrıs'taki TSK, işgal ordusu konumuna gelir" lafı da işte bu "profesyonel gaflar"dan birisi.
Kıbrıs'ımızın bugün geldiği nokta meydanda. 500 yıllık batıyla mücadelemizin adı olan, binlerce şehit verdiğimiz Kıbrıs'ımız, ne olduğu bellisiz, 9000 sayfa İngilizce metne dayanan ve maddelerinin zaman içinde istenildiği gibi değiştirilmesi mümkün olan, bırakın Kıbrıs halkının, Rauf Denktaş'ın bile okumadığı bir antlaşmayla satışa konuldu. Ama Allah yüzümüze baktı da Rumların şaşırması ile Kıbrıs'ımız bizde kaldı. Tabii ki oyun daha bitmedi, şimdi de kuklalarını Kıbrıs'ın başına getirerek, yeni planlar yapmaktalar.
Prof. Dr. Haydar Baş'ın dediği gibi, önce Kıbrıs, daha sonra Ege meselesi! Şimdi batının bu Ege sancısını kendilerinin ifade etmesi, çok iyi biliyorlar ki halkı sokaklara dökecek. O yüzden bunun bir şekilde ortaya atılması ama kendileri tarafından değil, bizden birileri tarafından ortaya atılması gerekiyor. Nasıl olsa taraftar da bulurlar. Bu şekilde Ege Deniz'imizin de başına çorap örülmeye başlanır.
Bunun tam tersini düşünelim, şimdi ortada hiçbir şey yokken bir Yunan yetkili çıkıyor ve Ege Denizi bizim diyor, ne olur bir düşünsenize... Oyun gayet net; yapılanların hiçbiri gafletten yapılmıyor. Batı bir daha böyle bir hükümet bulamayız dercesine; bunların eliyle ve işbirliği ile yüzyıllardır mücadele verdiğimiz, canımızdan kıymetli değerlerimizi bir bir bizden koparıp almak istiyor.
Ama onların planları varsa Yüce Rabbimizin de planı var elbette.
Bizim safımız belli.
Misafir Kalem (A) / diğer yazıları
- Niçin organik cilt ürünlerini tercih etmeliyiz? / 01.06.2014
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012
- Ölçülerden uzaklaşıldı (Harun KAYACI) / 01.01.2012
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012
- Ölçülerden uzaklaşıldı (Harun KAYACI) / 01.01.2012