Soner Yalçın'ın "Efendi" kitabıyla gelen tartışmaları biliyorsunuz.
Kitabın yazarı "Ben bir kitap yazarken bu neye hizmet eder ya da etmez ilgilenmem. Gerçekleri anlatırım" dedi.
Bir kısım soğuk su İslamcılar, libarelizmin kucağında imanını öte tarafa satmış olanlar en keskin tepkiyi koydular. Bu cenahın kitapla gelen sabetayist tartışmalara yaklaşımı ise şu şekilde özetlenebilir:
"Sabetayist ya da değil. Hiç kimseyi ilgilendirmez. Bunları yazmak da ayıptır."
Sabetayistlere en güçlü destek bu insanlardan geldi. Ellerinden gelse sabetayistlerden özür diler, tazminat bile ödetebilirlerdi!
Tartışmaya "ulusal" çizgide olanların gösterdiği tepki de son derece ilginç.
Onlar bu tartışmanın anlamsızlığını, önemsizliğini yazarak Soner Yalçın'a iyi bir "hizaya getirme" dersi verdiler.
Kullandıkları argüman kısaca şu:
"Sabetayist tartışma Türkiye'nin "ilerici" tüm adımlarının bu tür insanların kontrolünde olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla kitap da, bu tartışmalar da yanlıştır."
Şimdi bu konu ile ilgili "kim haklı" sorusunu sormadan, kitapla gelen ve eleştirinin odak noktasını oluşturan şu noktanın da altını çizelim:
"Soner Yalçın'ın koyduğu fotoğraf, Türkiye'nin şu en kritik günlerinde tarihine duyması gereken güveni ortadan kaldırıyor. Tüm tarih yapıcıların sabetayist kimlik taşıdığının vurgulanması, Türk halkına yönelik bir psikolojik savaş taktiğidir. Hedef Türk milletini köksüzleştirmektir."
Şimdi tartışmanın bu bam teli noktasını da hesaba katarak temel soruyu soralım:
Acaba kitaba getirilen eleştirilerde kim haklı?
Hatta kitabın taşıdığı mesajı da sorgulayalım. Kitap acaba neye ya da kime hizmet ediyor?
***
Efendi ile ortaya çıkan ya da gösterilen resim aslında yeni değil. Ilgaz Zorlu bu işin duayeni ve "içeriden" bir isim olarak pek çok şeyi açıkladı.
Yalçın Küçük, işi, temellendirenden, kavramlaştıran bir zemine oturttu.
Soner Yalçın ise 150 yıllık bir geçmiş içinde serüveni isim isim ortaya döktü.
Sürece şimdi bu perspektif içinde bir bakalım:
Öncelikle tartışma, ortaya konulan sınırlar içinde kalınırsa kıblesi ne olursa olsun "bu ülke için" faydalı değil.
Çünkü sizi ya sabetayiste mahkum ediyor ya da gerçekten de tarihle aranıza duvar örüyor.
İşte o nedenle tırnak içi ulusalcılar bu tartışmada sonuna kadar sabetaycı olup çıktılar.
Psikolojik savaş taktiğidir dedikleri tuzağa, bilerek ya da bilmeyerek bizzat dahil oldular.
Çünkü -kimse kusura bakmasın- ortada bu coğrafyanın aleyhinde bu kadar gözüne gözüne "ihanet" varsa oturup "ne oluyor" sorusunu sorma hakkımız herhalde vardır ve de olmalıdır.
Bir yapı, kendini gizliyor ve ne hikmetse bu gizlenenler karşımıza yukarıda ifade ettiğimiz kategori içinde çıkıyorsa bunu açık etmeyecek miyiz? Bir başka ifade ile tartışmanın soktuğu ikileme dahil olmak zorunda mıyız?
Yani bu ülkenin vatanperver tarihini o geniş "Türk" kavramı içindeki Alperenler-Yunuslar ve Mevlanaların yazmış olduğunu ama bu ülkenin bir de ihanet tarihi olduğunu ve oralarda ne hikmetse Türk kavramının yer almadığını söyleyemeyecek miyiz?
Bugün de durum farklı mı sanki? İhanetin "aktüel" bölümüne senaryo yazanların kendilerini Türk olarak görmemeleri, kapalı kapılar ardında köklerinden bahsederek "Rum'uz, Ermeni'yiz" demeleri acaba tesadüf mü?
Efendi ile gelen tartışmalara devam edeceğiz.
Kitabın yazarı "Ben bir kitap yazarken bu neye hizmet eder ya da etmez ilgilenmem. Gerçekleri anlatırım" dedi.
Bir kısım soğuk su İslamcılar, libarelizmin kucağında imanını öte tarafa satmış olanlar en keskin tepkiyi koydular. Bu cenahın kitapla gelen sabetayist tartışmalara yaklaşımı ise şu şekilde özetlenebilir:
"Sabetayist ya da değil. Hiç kimseyi ilgilendirmez. Bunları yazmak da ayıptır."
Sabetayistlere en güçlü destek bu insanlardan geldi. Ellerinden gelse sabetayistlerden özür diler, tazminat bile ödetebilirlerdi!
Tartışmaya "ulusal" çizgide olanların gösterdiği tepki de son derece ilginç.
Onlar bu tartışmanın anlamsızlığını, önemsizliğini yazarak Soner Yalçın'a iyi bir "hizaya getirme" dersi verdiler.
Kullandıkları argüman kısaca şu:
"Sabetayist tartışma Türkiye'nin "ilerici" tüm adımlarının bu tür insanların kontrolünde olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla kitap da, bu tartışmalar da yanlıştır."
Şimdi bu konu ile ilgili "kim haklı" sorusunu sormadan, kitapla gelen ve eleştirinin odak noktasını oluşturan şu noktanın da altını çizelim:
"Soner Yalçın'ın koyduğu fotoğraf, Türkiye'nin şu en kritik günlerinde tarihine duyması gereken güveni ortadan kaldırıyor. Tüm tarih yapıcıların sabetayist kimlik taşıdığının vurgulanması, Türk halkına yönelik bir psikolojik savaş taktiğidir. Hedef Türk milletini köksüzleştirmektir."
Şimdi tartışmanın bu bam teli noktasını da hesaba katarak temel soruyu soralım:
Acaba kitaba getirilen eleştirilerde kim haklı?
Hatta kitabın taşıdığı mesajı da sorgulayalım. Kitap acaba neye ya da kime hizmet ediyor?
***
Efendi ile ortaya çıkan ya da gösterilen resim aslında yeni değil. Ilgaz Zorlu bu işin duayeni ve "içeriden" bir isim olarak pek çok şeyi açıkladı.
Yalçın Küçük, işi, temellendirenden, kavramlaştıran bir zemine oturttu.
Soner Yalçın ise 150 yıllık bir geçmiş içinde serüveni isim isim ortaya döktü.
Sürece şimdi bu perspektif içinde bir bakalım:
Öncelikle tartışma, ortaya konulan sınırlar içinde kalınırsa kıblesi ne olursa olsun "bu ülke için" faydalı değil.
Çünkü sizi ya sabetayiste mahkum ediyor ya da gerçekten de tarihle aranıza duvar örüyor.
İşte o nedenle tırnak içi ulusalcılar bu tartışmada sonuna kadar sabetaycı olup çıktılar.
Psikolojik savaş taktiğidir dedikleri tuzağa, bilerek ya da bilmeyerek bizzat dahil oldular.
Çünkü -kimse kusura bakmasın- ortada bu coğrafyanın aleyhinde bu kadar gözüne gözüne "ihanet" varsa oturup "ne oluyor" sorusunu sorma hakkımız herhalde vardır ve de olmalıdır.
Bir yapı, kendini gizliyor ve ne hikmetse bu gizlenenler karşımıza yukarıda ifade ettiğimiz kategori içinde çıkıyorsa bunu açık etmeyecek miyiz? Bir başka ifade ile tartışmanın soktuğu ikileme dahil olmak zorunda mıyız?
Yani bu ülkenin vatanperver tarihini o geniş "Türk" kavramı içindeki Alperenler-Yunuslar ve Mevlanaların yazmış olduğunu ama bu ülkenin bir de ihanet tarihi olduğunu ve oralarda ne hikmetse Türk kavramının yer almadığını söyleyemeyecek miyiz?
Bugün de durum farklı mı sanki? İhanetin "aktüel" bölümüne senaryo yazanların kendilerini Türk olarak görmemeleri, kapalı kapılar ardında köklerinden bahsederek "Rum'uz, Ermeni'yiz" demeleri acaba tesadüf mü?
Efendi ile gelen tartışmalara devam edeceğiz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ahmet Erimhan / diğer yazıları
- Sahili olmayan umman / 14.04.2022
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 09.06.2021
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 06.06.2021
- Birlik ve beraberlik ölümden başka her şeyi yener / 17.05.2021
- Ermeni Meselesi ve Gerçekler / 25.04.2021
- Osmanlı İslamı / 18.04.2021
- Sensizlik, benim şiirim / 11.04.2021
- Fikirlerin halledemediği davaları kan halleder / 04.04.2021
- Dünya bir leştir, taliplileri köpektir! / 28.03.2021
- Rüzgâr eken fırtına biçer / 23.03.2021
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 09.06.2021
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 06.06.2021
- Birlik ve beraberlik ölümden başka her şeyi yener / 17.05.2021
- Ermeni Meselesi ve Gerçekler / 25.04.2021
- Osmanlı İslamı / 18.04.2021
- Sensizlik, benim şiirim / 11.04.2021
- Fikirlerin halledemediği davaları kan halleder / 04.04.2021
- Dünya bir leştir, taliplileri köpektir! / 28.03.2021
- Rüzgâr eken fırtına biçer / 23.03.2021