ABD ve İsrail, batıl inançlarının gereğini olarak Ortadoğu'yu ateşe verdiler. İşin en düşündürücü ve en korkunç yanı ise, Ortadoğu ülkelerinin bazı yöneticileri de gafletten mi, yoksa başka bir sebepten mi, bilinmez, bu iki kardeş devletin politikalarına destek olmaktadır. ABD ve İsrail yöneticilerinin inancı ve ideali nedir, ne yapmak istiyorlar? Biraz irdeleyelim. Yahudilerin asırlık ideali, Kudüs'ü işgal etmek ve Mescid-i Aksa'yı yıkıp, yerine Süleyman Tapınağı'nı dikmektir. Bir İspanyol Yahudisi olan Kristof Kolomb, bu amaçla Amerika'dan altın yağmalamaya gitmiştir. 'Amerika'nın keşfi' dedikleri olayın aslı da budur. Hıristiyanlar da aynı inancı taşıdıkları için, ABD ve İsrail, Ortadoğu'da ortak bir dış politika izliyor. Rus kökenli Yahudi yazar İsrael A. Shamir'e göre, ABD ve İsrail'in bugünkü yöneticileri, sadece Kudüs'teki Mescid-i Aksa'yı değil, Harem-i Şerif'in altın kubbesini de yıkmayı kafalarına koymuşlardır. Bir yayıncı olan Andrew T. Killgore, bu görüşü doğrulamakta ve şöyle demektedir: " Hıristiyan fanatikler Kudüs'ün en yüce İslâm mabedinin hemen yıkılmasını talep etmektedirler" (Bkz. Grace Hallsel, Tanrı'yı Kıyamete Zorlamak, s.6). Amerika'da hızla yayılan ve popüler hale gelen 'Dispensasyonalistler' bu inancın en kuvvetli savunucularıdır. "Dispensasyonalistlere göre, kendileri veya başkası Fransa'yı, İngiltere'yi, Almanya'yı, Amerika'yı, dünyada herhangi başka bir ülkeyi pekâlâ eleştirebilir. Bu tamamen siyasi bir konudur. Ama İsrail'i eleştirmek, Tanrı'yı eleştirmektir" (A.g.e., s. 96). Çünkü, onlar şuna inanıyorlar: Filistinlileri soykırıma tabi tutan, öldüren, asan, kesen, zulmeden İsrailliler, Tanrı'nın emrini ve görevini yerine getirmektedir. "Dispensasyonalistler, ateşli bir İsrail aşkını dile getirirler. Başka hiç kimse, İsrailli olanlar bile, Yahudi devletine kayıtsız şartsız bir desteği bunlar kadar sık ve sesli ilân etmezler" (A.g.e., s.138). Dispensasyonalistlerin öncülerinden olan Jerri Falwell der ki: "Teolojik açıdan her Hıristiyan İsrail'i desteklemek zorundadır. Şayet İsrail'i koruyamazsak, Tanrı nezdinde itibarımızı kaybederiz" (A.g.e.s. 114). Hasılı, "Batı kültürü, dünyanın sonuna doğru dünyada 'tek dünya devleti'nin olacağına, bunun da kendi inançlarına göre 'dünya krallığına karşılık gelen devlet' olduğuna inanmaktadır" (Bkz. Prof. Dr. Haydar Baş, Sosyal Devlet-Milli Devlet, s. 57). Dünya krallığında Müslümanlara yer var mı? Hayır, tam aksine, bu krallık, Müslümanların kanı, canı ve kutsal mekânları üzerine kurulmak istenmektedir.ABD ve İsrail yöneticileri, artık Mescid-i Aksa'nın yıkılma zamanı geldiği inancında. Onun için Mescid-i Aksa'nın altı kepçelerle oyulmaktadır. "Malum, Siyonizm öğretisinin en önemli adımlarından birisi, Mescid-i Aksa'nın yıkılması ve yerine Süleyman Mabedi'nin inşasıdır. Anlayacağınız İsrail, asla Mescid-i Aksa'yı yıkma emelinden vazgeçmeyecektir" (Yeniçağı Gazetesi, 19 Şubat 2007). Maalesef, bütün bu gerçekler gözardı edilerek, İsrail Başbakanı Ehud Olmert, Türkiye'ye davet edildi ve Başbakan Erdoğan tarafından sıcak ve samimi bir hava içerisinde ağırlandı. İsrail Başbakanı Olmert, Başbakan Erdoğan'a Mescid-i Aksa'nın çevresinde yapılan kazıların fotoğraflarını göstererek, Mescid-i Aksa'yı yıkma gibi bir niyetlerinin bulunmadığı anlattı. Başbakan Erdoğan, fotoğraflardan dört dörtlük tatmin olmadığı, teknik bir heyet gönderip inceleme yaptırmayı teklif etti. İsrail Başbakanı Olmet, teklifi kabul etti. Farzedelim ki, Türk heyeti inceleme yaptı ve "Mescid-i Aksa, bu kazılardan yıkılabilir" dedi. Peki, İsrail Hükümeti, kazılardan vazgeçecek mi? Türk heyeti, "hayır, Mescid-i Aksa zarar görmez" raporu verirse, Müslümanların haklı tepkisinin önü kesilmiş ve İsrail idealine hizmet edilmiş olunmayacak mı? Bu ve buna benzer soruları bir kenara bırakalım ve şunu söyleyelim. İzah etmeye çalıştığmız Hıristiyan ve Yahudilerin tarihi idealleri ve teolojik gerçekleri karşısında, bu söz ve davranışların hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur. Başbakan Erdoğan'ın asıl yapması gereken iş, dış politakamızı ABD ve İsrail ekseninden çıkarmaktır. Çünkü, bu politikanın temeli Hıristiyan ve Yahudi inancına dayanmaktadır. Dahası, Türkiye dahil, Ortadoğu'yu bölmeye ve parçalamaya yöneliktir. Irak ve Filistin'de dökülen kanlar, bunu anlamak için yeterli değil mi?
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018