25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü.
Sadece 25 Kasım değil, aslında her gün kadına yönelik şiddetle mücadelenin günü olmalıdır.
Olmasına olmalıdır da;
Evrensel değerleri temel alan ve kadının insan haklarını güçlendiren uluslararası bir metne imza atmışız. Hem de âlâyı vâlâ ile… İsterseniz kısa bir geçmişe, 2011 yılına dönelim.
11 Mayıs 2011'de Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin İstanbul'da yapılan toplantısında, kadına yönelik şiddetin önlenmesi ve şiddetle mücadele açısından hukuken bağlayıcı ve dört temel yaklaşımı "Önleme, Koruma, Kovuşturma ve Destek Politikalarını" içeren ilk metin olan "Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi" imzaya açıldı. Toplantının İstanbul'da yapılarak imzaya açılması nedeniyle uluslararası alanda bu antlaşma "İstanbul Sözleşmesi" olarak anılmaktadır.
Türkiye, Sözleşmeyi ilk imzalayan ve ilk onaylayan ülke olmuştur. Sözleşmenin 75'inci maddesinin ikinci fıkrası hükmü uyarınca en az 8'i Avrupa Konseyi üyesi olan on devlet tarafından onaylanmasından sonra 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girmiştir. AB (Avrupa Birliği) de, Sözleşmeyi kurumsal olarak imzalamıştır.
İstanbul Sözleşmesi, kadınlara yönelik şiddetin, kadın-erkek eşitsizliği gerçeğinden kaynaklandığı ön kabulü ile kaleme alınmıştır. Şiddetle etkili mücadele için kadınların güçlendirilmesini ve toplumsal cinsiyet eşitliğini yerleştirmek için zihniyet değişikliğinin sağlanmasını öngörmektedir.
Sözleşme, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (TBMM) alkışlarla onaylanmıştı. Özellikle AKP'li milletvekillerinin coşkusu Meclis'i sarmıştı. Gerçi tüm partilerin desteği vardı.
Gel gör ki, ne değişti de Sözleşme, özellikle siyasal iktidarın bir kısmı tarafından kötülüklerin anası olarak gösteriliyor ve şeytanlaştırılıyor. En hafifinden eleştiriliyor şimdilerde.
Önce Recep Tayyip Erdoğan'ın AKP Genel Başkanı olarak mı, yoksa Cumhurbaşkanı olarak mı söylediği bir şey var: "Revize edilebilir".
AKP Genel Başkan yardımcılarından Numan Kurtulmuş ise "çıkabiliriz" diyor.
Peki, Türkiye revize etmeyi ya da çıkmayı düşündüğü bu Sözleşmeyi, hem de çekince koymadan neden imzaladı? Sakın sakın ha "sehven" demeyin. Sözüm imzalayıp da şimdi karşı çıkanlara…
İmzaladığımızda bir utancımız vardı ve bu mahcubiyeti silebilme gayreti içinde hiçbir çekince koymadan imzaladık ve onay için Meclis'ten geçiren ilk ülke biz olduk! İmzada da onayda da biriciydik.
Neydi bu utanç? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde (AİHM), aile içi şiddete karşı vatandaşını koruyamadığı gerekçesiyle ceza alan ilk ülke olmanın ayıbıydı yaşadığımız. Ayrıca AB ile ilişkilerimizi geliştirme çabası da işin cabası.
Şimdi kadın cinayetleri önlendi de Sözleşmeye gerek mi kalmadı? Ne gezer? Aksine, ülkede sadece COVID-19 salgını yok; kadına şiddet salgını da var hanidir.
Devlet salgına karşı vatandaşını korumakla yükümlüdür.
Hal böyleyse, kadına karşı şiddeti önleme görevini devletlere veren "İstanbul Sözleşmesi" için nasıl tavır koyabiliyorsun?
Yoksa okumadan mı, imzaladınız!
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023