alperen_polat@mynet.com
Avrupa Birliği Komisyonu'nun önceki gün onayladığı ve Türkiye'nin AB beklentileri için Kıbrıs'ın Rumlara verilmesininin ön şart olarak kabul gördüğü Strateji Belgesi'ne bizim hükümetin verdiği tepki, bizden daha çok AB kanadını şaşırtmış. Çünkü bu durum, hükümet açısından yeni ortaya çıkmış, sürpriz bir girişim değil. Kıbrıs'ın bu şekilde ön şart olarak sunulması, Başbakan ve Dışişleri Bakanımızın bilgisi dahilinde devam eden bir sürecin kağıt üstünde somutlaşmasından başka anlam taşımıyor. Ama bize yutturulan tepkilere bakılırsa, sanki Başbakan ve Dışişleri Bakanı bu durumdan yeni haberdar oluyorlarmış da, AB'ye aşırı bir tepki veriyorlar.
Gerçekleri dolandırmadan, yuvarlamadan, politize etmeden, açık açık dile getirdiği için en çok takdir ettiğim AB yöneticisi Günter Verheugen de, Strateji Belgesi'nde yer alan "Kıbrıs sorununa çözüm bulunmaması, Türkiye'nin AB beklentileri açısından ciddi bir engel oluşturabilir" ifadesinin Türkiye devlet adamlarınca önceden bilindiğine işaret ederek, "Bu sürekli dile getirilen bir unsur. Gelen tepkiler bizi şaşırtıyor" demekten kendini alamıyor. Adam açık açık şaşırıyor: "Yahu Türk halkını anladık da, siz neden şaşırıyorsunuz, biz bunları beraber hazırlamadık mı?"
Türkiye Kıbrıs konusunda çok önemli bir dönemeçte. ABD'nin ve AB'nin açıkça Denktaş karşısında taraf oldukları Kıbrıs seçimlerine çok az bir zaman kala, AB'nin onayladığı bu belgeye Kıbrıs şartını eklemesini iyi tahlil etmek gerekiyor.
Kıbrıs'ı aynı dakika satmaya ant içmiş muhalefetin lideri olduğunu iddia eden kişi, icazet verilmek üzere ABD'ye çağrılıyor, Denktaş yapayalnız bırakılmış, AB, açıkladığı belgelerle kamuoyunu etkilemeye çalışıyor, Türk hükümeti de Denktaş'a sırtını dönmüş, önceden haberdar olduğu belgeyle ilgili olarak 'haberim yoktu' numarasına yatıyor. Yarın dönüp Kıbrıs ve Türk halkına, "bakın eğer AB'yi istiyorsanız, Kıbrıs'ı Rumlara verelim" diyebilmenin altyapısını hazırlıyorlar.
Fatih Terim kadar olamadınız
Fatih Terim Türk futboluna kattıkları kadar, kişiliği ve milli hassasiyetleri noktasında da özel bir insan.
Terim, Olympiakos maçı için Yunanistan'da bulunduğu sırada, basın açıklamasında kendisine yardımcı olan Yunan tercümanın "İstanbul" yerine devamlı olarak "Konstantinapolis" kelimesini kullanmasına daha fazla dayanamayarak, "Sen İstanbul demesini bilmiyor musun?" diyerek tercümanı azarlamış. Terim bu, tercümanın İstanbul yerine "Konstantinapolis" kelimesini kullanmasındaki art niyeti anında çözüp, müdahale etmiş. Terim'in bu tür tavırlarına sıkça denk gelmemiz, Terim'e verdiğimiz değerin boş olmadığını gösteriyor.
Terim'in olayına benzer bir olay da, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Norveç Başbakanı Bondevik'in ortaklaşa düzenlediği basın toplantısında yaşandı.
Basın toplantısında Norveç Başbakanı Kjell Magne Bondevik, Türkiye'nin AB reformlarını övme bahanesiyle, Kürtçe yayını ima ederek Kürtleri azınlık olarak değerlendirip, "Azınlık dilleri ve yargı konusunda atılan adımlar memnuniyet verici" diye konuşuyor.
Böyle art niyetli ve kasten sarfedilmiş bir cümle karşısında Başbakanımızın da tıpkı Fatih Terim gibi müdahale etmesini beklerdik. Ama maalesef "çıt" yok.
Avrupa Birliği Komisyonu'nun önceki gün onayladığı ve Türkiye'nin AB beklentileri için Kıbrıs'ın Rumlara verilmesininin ön şart olarak kabul gördüğü Strateji Belgesi'ne bizim hükümetin verdiği tepki, bizden daha çok AB kanadını şaşırtmış. Çünkü bu durum, hükümet açısından yeni ortaya çıkmış, sürpriz bir girişim değil. Kıbrıs'ın bu şekilde ön şart olarak sunulması, Başbakan ve Dışişleri Bakanımızın bilgisi dahilinde devam eden bir sürecin kağıt üstünde somutlaşmasından başka anlam taşımıyor. Ama bize yutturulan tepkilere bakılırsa, sanki Başbakan ve Dışişleri Bakanı bu durumdan yeni haberdar oluyorlarmış da, AB'ye aşırı bir tepki veriyorlar.
Gerçekleri dolandırmadan, yuvarlamadan, politize etmeden, açık açık dile getirdiği için en çok takdir ettiğim AB yöneticisi Günter Verheugen de, Strateji Belgesi'nde yer alan "Kıbrıs sorununa çözüm bulunmaması, Türkiye'nin AB beklentileri açısından ciddi bir engel oluşturabilir" ifadesinin Türkiye devlet adamlarınca önceden bilindiğine işaret ederek, "Bu sürekli dile getirilen bir unsur. Gelen tepkiler bizi şaşırtıyor" demekten kendini alamıyor. Adam açık açık şaşırıyor: "Yahu Türk halkını anladık da, siz neden şaşırıyorsunuz, biz bunları beraber hazırlamadık mı?"
Türkiye Kıbrıs konusunda çok önemli bir dönemeçte. ABD'nin ve AB'nin açıkça Denktaş karşısında taraf oldukları Kıbrıs seçimlerine çok az bir zaman kala, AB'nin onayladığı bu belgeye Kıbrıs şartını eklemesini iyi tahlil etmek gerekiyor.
Kıbrıs'ı aynı dakika satmaya ant içmiş muhalefetin lideri olduğunu iddia eden kişi, icazet verilmek üzere ABD'ye çağrılıyor, Denktaş yapayalnız bırakılmış, AB, açıkladığı belgelerle kamuoyunu etkilemeye çalışıyor, Türk hükümeti de Denktaş'a sırtını dönmüş, önceden haberdar olduğu belgeyle ilgili olarak 'haberim yoktu' numarasına yatıyor. Yarın dönüp Kıbrıs ve Türk halkına, "bakın eğer AB'yi istiyorsanız, Kıbrıs'ı Rumlara verelim" diyebilmenin altyapısını hazırlıyorlar.
Fatih Terim kadar olamadınız
Fatih Terim Türk futboluna kattıkları kadar, kişiliği ve milli hassasiyetleri noktasında da özel bir insan.
Terim, Olympiakos maçı için Yunanistan'da bulunduğu sırada, basın açıklamasında kendisine yardımcı olan Yunan tercümanın "İstanbul" yerine devamlı olarak "Konstantinapolis" kelimesini kullanmasına daha fazla dayanamayarak, "Sen İstanbul demesini bilmiyor musun?" diyerek tercümanı azarlamış. Terim bu, tercümanın İstanbul yerine "Konstantinapolis" kelimesini kullanmasındaki art niyeti anında çözüp, müdahale etmiş. Terim'in bu tür tavırlarına sıkça denk gelmemiz, Terim'e verdiğimiz değerin boş olmadığını gösteriyor.
Terim'in olayına benzer bir olay da, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Norveç Başbakanı Bondevik'in ortaklaşa düzenlediği basın toplantısında yaşandı.
Basın toplantısında Norveç Başbakanı Kjell Magne Bondevik, Türkiye'nin AB reformlarını övme bahanesiyle, Kürtçe yayını ima ederek Kürtleri azınlık olarak değerlendirip, "Azınlık dilleri ve yargı konusunda atılan adımlar memnuniyet verici" diye konuşuyor.
Böyle art niyetli ve kasten sarfedilmiş bir cümle karşısında Başbakanımızın da tıpkı Fatih Terim gibi müdahale etmesini beklerdik. Ama maalesef "çıt" yok.
Alperen Polat / diğer yazıları
- Sadaka sosyalizmi / 17.04.2013
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012