Bence ilk başta sormamız gereken sorular bunlardır. Pekâlâ, hicretle, tehcir arasındaki fark nedir? Hicret sizin kendi rızanızla bir yerden, başka bir yere gitmenize, yaşantınızı çeşitli sebeplerle başka bir yerde devam etmek için kendi rızanız ile yaptığınız yolculuğun, göçün, değişimin ismidir. Tehcir ise bazı sebeplerden yaşadığınız yerden memleketinizden zorla çıkartılmanıza, başka bir yerde yaşamak için zoraki sizin isteğinizin dışında yapmış olduğunuz yolculuğun, göçün ismidir.Tehcir, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Müslümanların belirli coğrafyalardan zorla çıkarılmaları gibi başlarına gelen zoraki göçlerdir. Rodos'tan, Girit'ten, Kırım'dan ve benzeri coğrafyalarda, Müslümanların nüfus olarak azınlıkta olup, zoraki olarak yaşadıkları yerlerden çıkartılmaları, göç ettirilmelerinin adıdır tehcir. Meselâ yakın zamanda 1989 yılında Bulgaristan'dan tehcire muhatap olan soydaşlarımızı, yaşı müsait olanlar çok iyi hatırlarlar.Diğer konumuz ise hicret, göç; insanların çeşitli sebeplerle yaşadıkları yerlerden çok değişik yerlere gitmeleri. En güzel ve en büyük örnek Peygamber Efendimiz (s.a.a.) yurdu, doğup büyüdüğü sevdiği memleketi Mekke'den, ona kucağını açan, güven içinde yaşamasını vaat eden, Medine'ye hicreti.Hicret değişik sebeplerle olmuş dedik ya, kimisi para için, kimisi daha iyi bir hayat için, kimisi aşkı için, kimisi inancını inandığı gibi rahat yaşayabilmek için. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Müslüman coğrafyalarda yaşayan halkların arasına öyle fitneler sokulmuş ki, bulundukları coğrafyalar, cehennem çukurlarına çevrilmiş, böylece bu hicretler, tehcirler ortaya çıkmıştır.Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra asıl tehcire muhatap olanlar Müslümanlar olmuştur. Çok basit bir örnekle Kırımlı Tatarlar, Boşnak Müslümanlar, Romanyalı Müslümanlar, Gürcü Müslümanlar, kendi milletlerinin, kendi ırkdaşlarının, yaşadıkları yerlerden, ana vatanlarından Müslüman Anadolu coğrafyasına tehcire tabi tutulmuşlar, sürgün edilmişlerdir. Ermeniler ise ana vatanları Erivan yerine, tam ters istikamet Ortadoğu'ya, şu anki Suriye, Lübnan coğrafyasına hicret etmişlerdir. Neden kendi ırkdaşlarının ve dindaşlarının yanlarına gitmediler? Çünkü kendi soydaşları ve dindaşları onları evlerinde görmek istemediler, açlık ve sefalet korkusuyla ekmeklerini ve topraklarını kardeşleriyle paylaşmak istemediklerinden dolayı. İnanç meselesi, Hıristiyanlığın ve Yahudiliğin temel prensibi yaratıcının cimriliği ve fakirliği üzerinedir. 1960'lı yılların başlarında Almanya'nın gereksinim gördüğü insan gücünü karşılayabilmek için yakından tanıdıkları, bildikleri hatta beraber savaştıkları Türkleri seçmeleri gayet normaldi. Zaten zenciler de özgürce ve insanca yaşadıkları özgür topraklardan, beyaz adam tarafından tehcire uğrayıp köle olarak yüzyıllar boyunca esaret altında yaşayacağı zindanlara sürgün ettirilmemiş miydi? Zamanımızda, Avrupa'da daha iyi ve müreffeh bir hayat sürebilmek için insan tacirlerine adam başı, on binlerce dolar veya euro verip yeni bir hayata adım atmak isteyenler, sizce tehcire uğrayanlar mı? Yoksa hicret edenler mi? İki Almanya'nın birleşmesinden sonra dahi gereksinim gördüğü insan gücünü karşılayamayan hâlâ insan gücüne ihtiyaç duyan, insanların etleri ve kanlarıyla beslenen bu ülkeye ve ülkelere ne kadar hicret olacak ve bu ülkelerin yaptırmış oldukları tehcire daha ne kadar muhatap olacağız? Zenciler de Amerika'ya zorla götürülmüşlerdi, Müslüman Türk milleti parasız bırakılarak para karşılığı Almanya'ya köleleştirilmiş, tehcire muhatap olmuştu. Şu anda dünyadaki bütün halklar, büyük güçler ve emperyalist, kapitalist devletler tarafından sömürülmekte, kaynakları ellerinden alınmaktadır. Bu milletler bu kaynaklarını kendileri işleyebilse, insan gücünü bilimsel ve teknik kapasitede değerlendirebilseler, hicretler ve tehcirler biter.Suriyeliler büyük devletler yüzünden kandırılarak tehcire tabi tutuluyorlar ve hicret ettiklerini zannediyorlar. Ne diyelim, gören göze, işiten kulağa, hisseden kalbe, onların da muhtaç olduğu, Prof. Dr. Haydar Baş'ın modeli Milli Ekonomi Modeli?
Ali Nezir / diğer yazıları
- Kâmil kul, kâmil mü’min / 19.04.2024
- Sizce zulüm nedir? / 08.03.2024
- Allah adına konuşmak / 26.02.2024
- Kimi sevmemiz lazım! / 25.12.2023
- Diyanet’e açık mektup / 17.11.2023
- ‘Ne mutlu Türk’üm’ diyen olun! / 10.11.2023
- Vatandaşlık hakları ve Alucralılık! / 04.11.2023
- Nice yüzyıllara / 30.10.2023
- Eğitimden ne anlıyoruz? / 21.09.2023
- Aldananlar ve aldatanlar / 07.09.2023
- Sizce zulüm nedir? / 08.03.2024
- Allah adına konuşmak / 26.02.2024
- Kimi sevmemiz lazım! / 25.12.2023
- Diyanet’e açık mektup / 17.11.2023
- ‘Ne mutlu Türk’üm’ diyen olun! / 10.11.2023
- Vatandaşlık hakları ve Alucralılık! / 04.11.2023
- Nice yüzyıllara / 30.10.2023
- Eğitimden ne anlıyoruz? / 21.09.2023
- Aldananlar ve aldatanlar / 07.09.2023