Kim ne adına konuşursa konuşsun ama yeter ki ardniyetli ve önyargılı olmasın. Eğer bir insan ardniyetli ve önyargılı ise ondan doğru bir şey duymak mümkün olmadığı gibi onu ikna etmek, yanlışını düzeltmek de asla mümkün değildir. Hiçbir hukukî ve ahlakî değer bunun altından kalkamaz.
Bunun tek çaresi ardniyetli ve önyargılı insanın eğer bu bir huysa huyundan vazgeçmesi, hayır bu bir hastalıksa bu hastalıktan kurtulmasıdır. Aksi takdirde onun yalanlarının, uydurmalarının, yakıştırmalarının, isnat ve iftiralarının önünü alamazsınız.
Hele bunların karşısına onları tahrik eden muhataplarını da koydunuz mu vatan kurtaran aslan kesilip hemen asmaya, kesmeye de başlarlar. Zaten bunların meselesi bağcıyı dövmek olduğu için her şey, her yol mübahtır.
Esasen bu tip insanlar her toplumda olabilir. Ancak, eğer bu tip insanlar, içinde bulundukları tolumun gündemini belirliyorlarsa, birileri onları dinleme durumunda kalıyorsa ve bunlar medya aracılığı ile toplumun bütün fertlerine ulaştırılıp bir baskı unsuru oluşturuyorlarsa işte orada ciddi problemler var demektir. Ve orda hiçbir problem de çözülemez.
Şimdi bu açıdan ülkemizde yıllardan beri konuşulan ve bir türlü çözülemeyen ve daha doğrusu çözülmeyen ve çözülmesi istenmeyen konu başlıklarına bakalım. Mesela, ilericilik-gericilik, sağcılık-solculuk, laik-antilaik vb. konular hiçbir ülkede böylesine gündemde kalmaz ve böylesine istismar edilmez. Ve yine hiçbir ülkede o ülkenin millî, dinî, tarihî ve ahlakî değerleri böylesine istismara, hakarete maruz bırakılmaz.
Ülkeyi idare eden siyasilerin beceriksizliklerini halka yükleyen zihniyet bugün daha da ileri giderek egemenliğin tartışılmasından vatanın bölünmesine, enflasyondan iç ve dış borçlara kadar her şeyi milletin inanç ve ibadet özgürlüğüne fatura etmeye çalışıyor.
Hayatında alnı secde görmeyenler Türkçe ibadetten, kurban derilerinden hızlarını alamadılar ki şimdi hacca gitmeyi engellemenin yollarını arıyorlar.
Ülkenin iç ve dış piyasaya olan kredi ve faiz borçlarını kurban ve hac paralarıyla ödemeye kalkıyorlar. Meseleye ister millî, ister dinî, ister ticarî açıdan bakınız hiçbir tutar yanı yok. Ama dedik ya mesele üzüm yemek değil bağcıyı dövmek olunca her yol mübah. Meselenin iç yüzünü bilmeyenler de "acaba" diye de tereddüde düşmüyor değiller.
Fakat asıl sıkıntı bugüne kadar millî ve manevî değerlere karşı şartlandırılanlar bu tip çıkışları fırsat bilip koro halinde yaygara başlıyorlar ki işin sıkıntı veren tarafı burası... Yani namaz beş vakit mi, üç vakit mi? Hacca gidilsin mi gidilmesin mi? Hac kurbanları orada mı kesilsin burada mı? Ezan Türkçe mi okunsun yoksa Arapça mı? Bu sualleri çoğaltmak mümkün. Fakat bunların hiçbirisi ne milletin ne de devletin problemi. Böyle bir problem zaten yok.
Ama birileri ardniyetini ve önyargılarını takvime bağlamış zamanı gelen konuyu hazır figüranlarıyla sahneye koyuyor ve herkes de paparazziler gibi izliyor.
Zamanlama çok önemli, devletin egemenliği ve toprak bütünlüğünün tartışıldığı dönemlerde millî, dinî, ahlakî, hukukî, tarihî ve kültürel değerler de tartışma konusu oluyor.
Müslüman mahallesinde salyangoz satarcasına ve batıda kapanan kiliselerin inadına Türkiye'de apartman katlarında kiliseler açılıp gençlerimiz Hıristiyanlaştırılırken, sözde Ermeni soykırımı iddiaları yabancı ülkelerden Türkiye'deki elçiliklere kadar taşınırken bizim millî, dinî, tarihî ve kültürel değerlerimizi böylesine inkar etmemiz, küçük görmemiz, aşağılamamız, suçlamamız ve mahkûm etmemiz bir tesadüf mü yoksa oynanan oyunların bir sahnesi mi?
Takdiri ardniyetli ve önyargılı olmayanlara bırakalım.
Bunun tek çaresi ardniyetli ve önyargılı insanın eğer bu bir huysa huyundan vazgeçmesi, hayır bu bir hastalıksa bu hastalıktan kurtulmasıdır. Aksi takdirde onun yalanlarının, uydurmalarının, yakıştırmalarının, isnat ve iftiralarının önünü alamazsınız.
Hele bunların karşısına onları tahrik eden muhataplarını da koydunuz mu vatan kurtaran aslan kesilip hemen asmaya, kesmeye de başlarlar. Zaten bunların meselesi bağcıyı dövmek olduğu için her şey, her yol mübahtır.
Esasen bu tip insanlar her toplumda olabilir. Ancak, eğer bu tip insanlar, içinde bulundukları tolumun gündemini belirliyorlarsa, birileri onları dinleme durumunda kalıyorsa ve bunlar medya aracılığı ile toplumun bütün fertlerine ulaştırılıp bir baskı unsuru oluşturuyorlarsa işte orada ciddi problemler var demektir. Ve orda hiçbir problem de çözülemez.
Şimdi bu açıdan ülkemizde yıllardan beri konuşulan ve bir türlü çözülemeyen ve daha doğrusu çözülmeyen ve çözülmesi istenmeyen konu başlıklarına bakalım. Mesela, ilericilik-gericilik, sağcılık-solculuk, laik-antilaik vb. konular hiçbir ülkede böylesine gündemde kalmaz ve böylesine istismar edilmez. Ve yine hiçbir ülkede o ülkenin millî, dinî, tarihî ve ahlakî değerleri böylesine istismara, hakarete maruz bırakılmaz.
Ülkeyi idare eden siyasilerin beceriksizliklerini halka yükleyen zihniyet bugün daha da ileri giderek egemenliğin tartışılmasından vatanın bölünmesine, enflasyondan iç ve dış borçlara kadar her şeyi milletin inanç ve ibadet özgürlüğüne fatura etmeye çalışıyor.
Hayatında alnı secde görmeyenler Türkçe ibadetten, kurban derilerinden hızlarını alamadılar ki şimdi hacca gitmeyi engellemenin yollarını arıyorlar.
Ülkenin iç ve dış piyasaya olan kredi ve faiz borçlarını kurban ve hac paralarıyla ödemeye kalkıyorlar. Meseleye ister millî, ister dinî, ister ticarî açıdan bakınız hiçbir tutar yanı yok. Ama dedik ya mesele üzüm yemek değil bağcıyı dövmek olunca her yol mübah. Meselenin iç yüzünü bilmeyenler de "acaba" diye de tereddüde düşmüyor değiller.
Fakat asıl sıkıntı bugüne kadar millî ve manevî değerlere karşı şartlandırılanlar bu tip çıkışları fırsat bilip koro halinde yaygara başlıyorlar ki işin sıkıntı veren tarafı burası... Yani namaz beş vakit mi, üç vakit mi? Hacca gidilsin mi gidilmesin mi? Hac kurbanları orada mı kesilsin burada mı? Ezan Türkçe mi okunsun yoksa Arapça mı? Bu sualleri çoğaltmak mümkün. Fakat bunların hiçbirisi ne milletin ne de devletin problemi. Böyle bir problem zaten yok.
Ama birileri ardniyetini ve önyargılarını takvime bağlamış zamanı gelen konuyu hazır figüranlarıyla sahneye koyuyor ve herkes de paparazziler gibi izliyor.
Zamanlama çok önemli, devletin egemenliği ve toprak bütünlüğünün tartışıldığı dönemlerde millî, dinî, ahlakî, hukukî, tarihî ve kültürel değerler de tartışma konusu oluyor.
Müslüman mahallesinde salyangoz satarcasına ve batıda kapanan kiliselerin inadına Türkiye'de apartman katlarında kiliseler açılıp gençlerimiz Hıristiyanlaştırılırken, sözde Ermeni soykırımı iddiaları yabancı ülkelerden Türkiye'deki elçiliklere kadar taşınırken bizim millî, dinî, tarihî ve kültürel değerlerimizi böylesine inkar etmemiz, küçük görmemiz, aşağılamamız, suçlamamız ve mahkûm etmemiz bir tesadüf mü yoksa oynanan oyunların bir sahnesi mi?
Takdiri ardniyetli ve önyargılı olmayanlara bırakalım.
Ali Gedik / diğer yazıları
- Milli Çözüm Milli Ekonomi Modeli / 03.07.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010