İki yıl önce Kürşat Tüzmen Türk tekstili için "İşi artık öğrendik, biz artık dansı öğrendik ve millete dans öğretmeye çalışıyoruz. Eskiden hep şarkı söylüyorduk" diyordu.Derken bir kriz dalgası geldi ve tekstili yerle yeksan etti. Önceki gün gerçekleşen bir açılışta Sayın Başbakan tekstil piyasasın içinde bulunduğu dar boğazı fark ettiklerini ve gerekli tedbirleri alacaklarını söyledi.Demek oluyor ki iki sene önce tekstil piyasasına dans etmeyi öğretmiş olan hükümet yanlış figürleri öğretmiş. Bu iş öyle dans etmeye benzemiyormuş. Türk tekstilinin nereden nereye geldiğini görmek için bir alışveriş merkezine uğramanız yeterli. Bugün İstanbul'un göbeğinde 343 mağazalık dev bir alışveriş merkezinde yer alan Türk Malı satan Türk Hazır Giyim Markaları'nı saydım. Toplam 12 adet. Ayrıca bunların da yarısı ürünlerini yurt dışında üretiyor. Gümrük Birliği'ne girerken herkesin avuçları kaşınıyordu. Artık AB'ye ürün satacağız diyorlardı. Farkında olunmayan iki mesele vardı ki ne tuhaftır gözden kaçıverdi. Gümrük Birliği'nden birkaç yıl önce İtalya elindeki tekstil makinelerini Türkiye'ye satma kararı aldı. Hem de oldukça uygun fiyatlarla. O dönem hemen herkes koştu aldı bu makineleri. Sonrasında ise Türkiye'den pek çok grup Avrupa'dan marka kapma yarışına girişti. O dönem tekstil bitiyordu ama kimsenin gıkı çıkmıyordu. Zira AB ağızlara çaldığı bir parmak bal ile Türk tekstilinin sonunu getiriyordu.Gerek tekstilde gerekse bir çok piyasada iş, hammadde satmak değildir. Hele hazır giyimde hiç değildir. Üzerine değer katıp markanızı yerleştirmediğiniz her ürün sadece bir hammadde hükmünde kalır. Öyle de oldu. Avrupa markalaşmaya koşarken Türkiye'ye fasonculuk biçti. Hükümet ise bu duruma zerre kadar ses etmedi, hatta bu gruplara havadan krediler verdi. Hemen arkasından gelen Çin kotalarının kaldırılması ise bu fasonculuğunda sonunu getirmiş oldu.Şimdi orta ve üst gelir gruplarının gardroplarına bir bakalım. Kaç tane Türk markalı ürün var dolaplarınızda? Dünya'da adı geçen kaç hazır giyim markamız var? Yok. Olan bir iki tanesi de küresel oyuncuların ellerindeler şu anda. Kumaşı üreteceksiniz. Düğmeyi üreteceksiniz. Dikeceksiniz, biçeceksiniz. Birisi sizden bu ürünü bir liraya alacak. Sonra üzerine vurduğu bir etiketle görünmeyen marka değerini koyarak on liraya satacak. Eski zamanların savaşları bile bu kadar acımasız değildi. Hatta sömürge düzeni bile bundan bir gömlek üstündü. Şimdi ise biz şu kadar ihracatı arttırdık diyen aciz bir hükümetin yapamadıklarının sonuçlarını çekiyoruz.Soruyorum hükümet yetkililerine, yapılan ihracatın yüzde kaçı bizzat Türk markalı yapılmaktadır hazır giyimde? Ben söyleyeyim, sıfır. Koskocaman bir sıfır. Yeşil dolarlara, mavi Avrolara karşılık milletimizin alın teri ve göz nuru çalınıyor. Sonra aynı ürün geri geliyor. Milletimiz bu markalı ürünleri giymek pahasına kredi kartlarına boğuluyor. Yabancı malların kıymetli olduğu psikolojisiyle arka sokağında dikilen ürüne on kat daha fazla para veriyor. Böylece bir tekstil devi ülkenin değerleri yok edilmiş oluyor. Yani ortada kriz dolayısıyla değil, el yordamıyla batırılan bir tekstil piyasamız var.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Cüneyt Sezer / diğer yazıları
- Durun demek zor mu efendiler? / 29.07.2009
- Fark var, yola devam martavalı / 23.07.2009
- Demek ki neymiş? / 22.07.2009
- Bilen var bilmeyen var / 16.07.2009
- Gana ile Türkiye arasındaki / 14.07.2009
- TÜSİAD, abisinin emrine uydu / 20.06.2009
- Hisarcıklıoğlu'ndan sanatsal yaklaşımlar / 18.06.2009
- Hırsıza ikram adet olmuş / 16.06.2009
- Başbakan'ın dilinden anlayan var mı? / 13.06.2009
- Magazin ekonomisi / 06.06.2009
- Fark var, yola devam martavalı / 23.07.2009
- Demek ki neymiş? / 22.07.2009
- Bilen var bilmeyen var / 16.07.2009
- Gana ile Türkiye arasındaki / 14.07.2009
- TÜSİAD, abisinin emrine uydu / 20.06.2009
- Hisarcıklıoğlu'ndan sanatsal yaklaşımlar / 18.06.2009
- Hırsıza ikram adet olmuş / 16.06.2009
- Başbakan'ın dilinden anlayan var mı? / 13.06.2009
- Magazin ekonomisi / 06.06.2009