logo
13 MAYIS 2024

Türkiye ve İran'a tuzak kuruluyor

08.01.2007 00:00:00
İsrail ve ABD'nin Ortadoğu haritasını yeniden çizme planı, Sünni-Şii çatışması çıkarmayı amaçlıyor. Bu bağlamda, bir Sünni koalisyonunda yer alacak Türkiye ile, Şii liderliğine soyunan İran karşı karşıya gelebilir. Bu iki büyük ülke, ortak düşman İsrail'e karşı birlik olmalı Ortadoğu, Safevi-Osmanlı çekişmesi dönemine mi dönüyor? O günlerde bu çekişmenin faturasını Arap halkları ödüyordu. Türklerin ilerlemesiyle birlikte kurbanlar Arap Şiiler, Farsların ilerlemesiyle de Arap Sünniler olmuştu. Farslarla Türklerin nadiren anlaştığı durumlarda bile Sünni ve Şii Araplar kurbandı. Halihazırdaki durumsa, bu çekişmenin tekrar başlamak üzere olduğuna işaret ediyor. Zira İran şu dört noktaya dayanarak bölgesel rolünü güçlendiriyor: Kendisini İslam'ın ve Müslümanların haklarının koruyucusu ilan ediyor. İkincisi, velayeti fakih temelinde Arap Şiilerle işbirliği yapıyor. Üçüncüsüyse, askeri gücünü geliştiriyor, nükleer kapasitesini artırıyor. Son olarak, İran Arap dünyasının zayıflığından ve parçalanmış halinden yararlanıyor. Irak çekişme konusu 1999'dan bu yana Avrupa'ya yönelen Türkiye'yse Ortadoğu'ya sırtını döndü. Fakat, Irak patlaması ve bu ülkenin mezhep temelinde bölünme ihtimali önceliklerini gözden geçirmesini gerektirdi. Kuzey Irak'ta bir Kürt devletinin kurulması, Türkiye'nin güneydoğusundaki ayrılıkçı Kürt hareketini teşvik edebilir. Ayrıca Iraklı Türkmenler, Kuzey Irak'taki Kürt çoğunluğun arasındaki azınlık konumları sebebiyle maruz kaldıkları 'aldatma'yı ortadan kaldırması için Türkiye'den medet umuyor. Tahran'ın yeni Irak'ta hegemonya kurması, Türkiye ve İran arasındaki dengeleri ters yüz edebilir. İran hegemonyası ihtimali, Arap ülkelerini, özellikle de Körfez İşbirliği Konseyi üyelerini ve Irak'ın komşuları Ürdün ve Suriye'yi de endişelendiriyor. İran'la Körfez İşbirliği Konseyi arasında iki kriz var: İran'ın Arap Körfezi'ndeki üç Birleşik Arap Emirlikleri adasını işgali ve nükleer projenin bölgenin güvenliğine yansımaları. Türkiye'nin AB üyeliğini geciktirmeyi veya tümüyle engellemeyi hedefleyen Avrupa girişimleri de, Ankara'nın Ortadoğu'ya yönelmesine katkıda bulundu. Avrupalı liderler, Ekim 2005'te Türkiye'nin tam üyeliğiyle sonuçlanacak müzakerelerin başlatılmasına onay verdikten sonra, Aralık 2006'da müzakerelerin kısmen dondurulması gibi ters yönde bir karar aldı. Bu tutumlarını da Türkiye'nin limanlarını AB üyesi Kıbrıs'ın gemi ve uçaklarına açmamasıyla gerekçelendirdiler. Hal böyleyken Kıbrıs'ın Türk kesiminin akıbeti askıda kaldı. Avrupalılar aslında Türkiye'nin üyeliğini kabule yanaşmıyor. AB Anayasası, Fransa ve Hollanda'daki referandumlar da bu yüzden onaylanmadı. Almanya'da iktidardaki Hıristiyan Demokratlar da Türkiye'nin üyeliğine karşı. Avusturya bu konuda veto hakkını kullandı. Keza Yunanistan ve Kıbrıs da bu hakkı kullanabilir. Tüm bunlardan dolayı, üyeliğe kabulünü kolaylaştırmak için yaptığı bütün reformlara rağmen Avrupa yolu Türkiye'ye kapalı görünüyor. Dolayısıyla Türkiye'nin doğuda Orta Asya ve Kafkaslara, güneyde de Ortadoğu ve Arap Körfezi'ne yönelmesi kesinlik kazanıyor. Avrupa'nın Türkiye'ye yönelik olumsuz tutumu kasıtlı olsun veya olmasın tek bir sonuç var. Bu da, Türkiye-İran çatışması ihtimallerini yeniden gündeme getiriyor. Bu ihtimaller, aşağıdaki sorularla ortaya çıkıyor ve endişe yaratıyor: Arap-Türk koalisyonu İran'la mücadele edecek mi? Bu koalisyon Sünni, yani bir mezhebi gözeten bir kimlik mi taşıyacak? Şii Arapların tutumu ne olacak? Arap vatanlarına vefayla İran'a vefa arasında tercih yapmak zorunda mı kalacaklar? Bu dönüşümler ABD yönetiminin sözünü ettiği yeni Ortadoğu'yu ortaya çıkarır mı? Arap dünyası, Türkiye ve İran bu büyük fitneye girer mi? Fitne ateşine benzin dökülmesinde etkin rol oynayan birçok nokta var. Bunların başında ABD'nin 'terörle savaş' çerçevesindeki doğrudan çıkarları geliyor. Başkan Bush yönetimindeki bazı çevrelere göre, 'terör' Sünni, şiddetse 'Şii'. Dolayısıyla, tarafların güç kaybetmesi ve Amerikan çıkarlarını hedef almaktan alıkoyulması için, oklarını birbirilerine çevirmelerine yol açacak bir ortamın yaratılması ABD'ye faydalı olacaktır. Bu noktada, Sünnilerle Şiiler arasında düşmanlık yaratma projesi, askeri araçlarla (Irak ve Afganistan'ın işgali, İsrail'in Lübnan'daki savaşı) veya siyaset ve medya aracılığıyla (İslam'ı karalama kampanyaları ve Müslümanlara karşı dini ve etnik ayrımcılık) gerçekleştirilemeyen stratejik hedefi hayata geçirecek. İsrail'in İran'ın nükleer projesini ele alış tarzı da Şiilerle Sünniler arasında gerginlik çıkarma konusunda etkin rol oynuyor. İsrail İran'ın nükleer dosyasını stratejik güvenliği için tehlikeli görüyor. İran'la Arap ülkeleri arasında anlayış, güven ve eşgüdüm yokluğu sebebiyle Araplar da proje yüzünden endişelendiği için, çatışmanın Araplarla-İran, dolayısıyla Sünnilerle Şiiler arasında çıkmasından korkuluyor. Mezhep ayrılığı derinleşiyor Arap ve İranlı kurumların mezhepleri yakınlaştırma çabaları da sekteye uğruyor. Bu başarısızlık, Irak'ta her gün yüzlerce kişinin canını alan mezhep katliamlarıyla aynı zamana denk geliyor. Aynı zamanda, Sudan ve Suriye gibi bazı Arap ülkelerindeki Sünni toplumlarının mali desteklerle Şiileştirilmesini amaçlayan çalışmalara dair haberler sızıyor. Burada, İsrail'in Pakistan'dan Fas'a kadar her etnik grubun ve mezhebin kendine ait siyasi bir oluşuma sahip olması temelinde bölge haritasını yeniden çizme amaçlı projesini hatırlatmak faydalı. İşe Lübnan'dan başlayan İsrail, 1950'lerden bu yana bu projenin hayata geçirilmesine çalışıyor. Projenin işaretleri Sudan'ın güneyinde, Kuzey Irak'ta, hatta Cezayir çevrelerinde ve Fas'ın güneyinde görülüyor. Bu proje, halen İsrail'in stratejik güvenliğinin temeli sayılıyor. Halihazırdaki ABD yönetiminin de bu projeyi öncekilerden daha fazla desteklediği açık. Irak'taki savaş şu ana kadar, mezhep kavgasının ve etnik fitnenin patlak vermesine yol açtı. İsrail'in bu projesi, Arap ve İslam ülkelerini mezhep ayrımcılığı ve ırkçılık kanalıyla organları kesilmiş cesetlere çeviriyor. Farslar (Safeviler) ve Türkler (Osmanlılar), Arap toprakları üzerinde savaşırken ortada İsrail, yani ortak düşman yoktu. Üstünlük ve toprak için savaşılıyordu. Fakat şimdi İsrail'in varlığı ve onun tehlikeli projesiyle birlikte İranlılar, Türkler ve Araplardan varlıklarını ve geleceklerini savunmaları isteniyor. Ve, bu ortak düşmanın tehlikesini idrak etmezlerse kendilerini başını İsrail'in çektiği büyük fitne bataklığı içinde bulacaklar. Muhammed el Semmak (eski Lübnan milletvekili) / Birleşik Arap Emirlikleri gazetesi İttihad,
"Mourinho'yu Fenerbahçe'nin başına getireceğim"
6 sene sonra yeniden aday!
En kısa ziyaret
Jetle geldi, jet hızıyla döndü
Aziz Yıldırım'dan açıklama
'Henüz liste hazırlamadım'
Kamuda tasarruf paketini kim hazırladı?
Şimşek artık 'vizyonsuz' mu?
'Bir gece ansızın...' terörle mücadelede işbirliği yapabiliriz!
Miçotakis'le buzları erittiler
Çiftçi nasıl ayakta kalsın?
Dicle Elektrik çiftçilere hayatı zehir ediyor
CHP lideri kazanın 10. yılında Soma'da konuştu
Soma davası yeniden görülmeli
İzmir'de CHP-AK Parti yakınlaşması
'Birlikte çalıştığımız bir dönem olacak'
Şimşek'in tasarruf paketine CHP'den ilk tepki
Krizin faturası emekçiye ödetiliyor
15 gündür sürüyor, tatmin edici açıklama yok
Doğal afet değil insan eliyle felaket
3 ayda 2 milyon 167 bin ton buğday ithal edildi
İthalatla çiftçiyi ezmeye devam!
Y kuşağı ile Z kuşağı karşılaştırıldı
Kuşaktan kuşağa zorluk artıyor
İran ile Rusya arasında milli paralarla ticaret başlıyor
İran petrolünü riyal ile satacak
İsrail boşalta boşalta ilerliyor
360 bin Filistinli Refah'tan ayrıldı
"Mourinho'yu Fenerbahçe'nin başına getireceğim"
6 sene sonra yeniden aday!
En kısa ziyaret
Jetle geldi, jet hızıyla döndü
Aziz Yıldırım'dan açıklama
'Henüz liste hazırlamadım'
Kamuda tasarruf paketini kim hazırladı?
Şimşek artık 'vizyonsuz' mu?
'Bir gece ansızın...' terörle mücadelede işbirliği yapabiliriz!
Miçotakis'le buzları erittiler
Çiftçi nasıl ayakta kalsın?
Dicle Elektrik çiftçilere hayatı zehir ediyor
CHP lideri kazanın 10. yılında Soma'da konuştu
Soma davası yeniden görülmeli
İzmir'de CHP-AK Parti yakınlaşması
'Birlikte çalıştığımız bir dönem olacak'
Şimşek'in tasarruf paketine CHP'den ilk tepki
Krizin faturası emekçiye ödetiliyor
15 gündür sürüyor, tatmin edici açıklama yok
Doğal afet değil insan eliyle felaket
3 ayda 2 milyon 167 bin ton buğday ithal edildi
İthalatla çiftçiyi ezmeye devam!
Y kuşağı ile Z kuşağı karşılaştırıldı
Kuşaktan kuşağa zorluk artıyor
İran ile Rusya arasında milli paralarla ticaret başlıyor
İran petrolünü riyal ile satacak
İsrail boşalta boşalta ilerliyor
360 bin Filistinli Refah'tan ayrıldı

İstanbul'un iki yakasını buluşturan tünel: Avrasya Tüneli

İstanbul, tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, iki kıtayı birleştiren stratejik konumuyla dünyanın en önemli şehirlerinden biri olmuştur. Günümüzde ise bu tarihi dokunun yanı sıra, modern mühendislik projeleriyle de dikkat çekiyor. Bu projelerin en dikkat çekicilerinden biri de şüphesiz Avrasya Tüneli’dir
13.05.2024 20:28:00
Ahmet Haydar Tarhanlı
İstanbul'un iki yakasını buluşturan tünel: Avrasya Tüneli
İstanbul'un iki yakasını buluşturan tünel: Avrasya Tüneli
Avrasya Tüneli, Asya ve Avrupa kıtalarını denizin altından birleştiren, dünyanın ilk iki katlı karayolu tünelidir. İstanbul'un yoğun trafiğine çözüm sunmak amacıyla inşa edilen bu tünel, Kazlıçeşme'den Göztepe'ye 14,6 kilometrelik bir güzergah üzerinde yer alır. Tünel, sadece araç trafiğini hafifletmekle kalmaz, aynı zamanda zamandan tasarruf sağlar ve çevre kirliliğini azaltır.

Tünelin yapımında kullanılan ileri teknoloji, İstanbul'un zorlu jeolojik koşullarına uygun olarak tasarlanmıştır. Deprem riski göz önünde bulundurularak inşa edilen tünel, güvenlik ve dayanıklılık açısından en yüksek standartlarda olup, İstanbul sakinlerine ve ziyaretçilerine güvenli bir geçiş imkanı sunar.

Avrasya Tüneli, sadece bir ulaşım projesi değil, aynı zamanda İstanbul'un simgelerinden biri haline gelmiştir. Tünel, şehrin modern yüzünü yansıtan bir yapı olarak, İstanbul'un tarihi ve kültürel mirasını modern mühendislikle harmanlayarak geleceğe taşır.

Bu mühendislik harikası, İstanbul'un dinamik yapısına uyum sağlayarak, şehrin iki yakasını birbirine daha da yakınlaştırmış ve kıtalararası seyahati kolaylaştırmıştır. Avrasya Tüneli, İstanbul'un gelişimine katkıda bulunmanın yanı sıra, dünya mühendislik tarihinde de önemli bir yer edinmiştir.

Devlet destek verecek yerde köstek oluyor

 
 
Türkiye'de çiftçilik zor iş, Güneydoğu'da çok daha zor bir iş. Hele hele sulamalı tarım yapıyorsanız hepten zor. Zira elektrik giderleri çok para tutuyor. Devlet çiftçilerin sulamayla karşılaştığı sorunu çözmek yerine garibanların üzerine Dicle Elektrik'in elemanlarını salıyor. Gariban çiftçiler üretimle yüksek elektrik faturaları arasında kalıyor. 
13.05.2024 19:00:00 / Güncelleme: 13.05.2024 20:16:18
AHMET TURAN YİĞİT
Devlet destek verecek yerde köstek oluyor
Devlet destek verecek yerde köstek oluyor

Dicle Elektrik; Şanlıurfa, Mardin, Diyarbakır, Batman, Siirt ve Şırnak'ta 2.2 milyon aboneye hizmet veriyor. Bölge kaçak elektrik kullanımının Türkiye'de en yaygın olduğu bölge konumunda. 2013 yılındaki özelleştirme öncesinde kayıp kaçak oranı yüzde 76'lar civarındaydı. Geçen sene itibarıyla yüzde 42'lere indi.

Kaçak elektrik kullanımının büyük bölümü tarımsal sulama faaliyetleri esnasında gerçekleşiyor. Çünkü bölgede hüküm süren kuraklık nedeniyle çiftçi ihtiyaç duyduğu suyu 700 metreye varan sondajlardan temin etmek zorunda kalıyor. Güneydoğu; Türkiye'nin pamuk, buğday, mercimek, nohut deposu... Oysa çiftçinin tarlasına suyu devlet getirmek zorunda. Ne gezer! Aksine çiftçinin kapısına jandarma ya da polis eşliğinde Dicle Elektrik'in (DEDAŞ) bodyguardları gidiyor. Hükümet sorunu çözmek yerine meseleyi özel sektöre havale ediyor.

DEDAŞ'a göre 6 ilin tamamında kayıtlı 140 bin çiftçiden yaklaşık 65 bini sulu tarım yapıyor. Bölgede 9.8 milyon dönüm sulu tarım alanı bulunurken toplam sulamanın yüzde 79'u aşırı elektrik tüketen motopomplarla gerçekleştiriliyor. Örneğin kırmızı mercimeğiyle ünlü Mardin Kızıltepe'de kuyudan motopompla su çekmek dışında başka alternatif yok.


Borç, Ağrı Dağı'nı da aştı

Güneydoğu'da çiftçiler yılda yaklaşık 7 milyar kilovat/saat elektrik tüketiyor. Türkiye'de tüketilen elektriğin yüzde 2.4'üne denk geliyor bu. Bölgede tarlaların yüzde 50'sinde sulu tarım yapılıyor. Bölgedeki çiftçilerin elektrik borcu 30 milyar liraya ulaşmış... Bu sadece ana para, bir de bunun faizi var! Bırakın ürünlerini servetlerini satsalar ödeyemezler. Peki çiftçiler bu şartlarda ne yapsın? İki şık var: ekmeyecek, biçmeyecek, borcunu da ödemeyecek ya da susuz tarım yapacak. Susuz tarım yaparsa pamuk üretimi sıfırlanacak. Türkiye'nin pamuk ithalatı fırlayacak. Zaten çiftçiler zor şartlarda üretim yapıyor.

Bitirin çiftçiyi bakalım, ne yiyeceksiniz?

Şanlıurfa'dan bir ziraat mühendisi, çiftçilerin hep zarara uğradığına işaret ederek, "Çünkü ektikleri pamuk ve tahıl çok ucuza satıldı. Çiftçi zarar ettiğinde borçlarını ödeyemiyor. Dicle Elektrik ayrıca borçlarını ödemeyen çiftçilere elektrik verilmeyeceğini de söylüyor. Şirket elektrik sağlamazsa tarım olmaz. Bugün bölgemizde insanların geçimi tarıma bağlı" ifadeleriyle durumu özetliyor. Güneydoğu'da çiftçi yıllarca fahiş elektrik faturalarının altında eziliyor. Sulama meselesine hükümet el atmadıkça da bu sorun giderek derinleşecek. 

Van'da işten çıkarılan işçiler yürüyüş düzenledi

Van'da DEM Partili belediyeler tarafından işten çıkarılan işçiler, yürüyüş yaparak kararı protesto etti.
13.05.2024 14:36:00
İhlas Haber Ajansı
Van'da işten çıkarılan işçiler yürüyüş düzenledi
Van'da işten çıkarılan işçiler yürüyüş düzenledi
DEM Partili Van Büyükşehir Belediyesi ile İpekyolu Belediyesi, 1 Mayıs İşçi Bayramı'ndan 1 gün sonra çok sayıda işçinin iş akdine son vermişti. İşten çıkarılan işçiler, HAK-İŞ Van Şubesi öncülüğündeki eylemlerini sürdürüyor.

Protestolar kapsamında sendika binası önünde bir araya gelen işçiler; Soydan Kavşağı, ardından Maraş Caddesi'nden devam ederek İpekyolu Belediyesi binasına kadar yürüdü.

Ellerindeki pankartlarla belediye önünde davullu protestolarını sürdüren işçiler, daha sonra basın açıklaması yaptı. Basın açıklamasını okuyan Hizmet-İş Sendikası Genel Başkan Vekili Halil Özdemir, Türkiye, 31 Mart Yerel Seçimlerini geride bırakırken, bazı belediyelerde seçimden icraata geçilemediğini belirtti. Seçim sonrası halkın yüksek beklentisinin hayal kırıklığına dönüştüğünü ifade eden Genel Başkan Vekili Özdemir, 'Hizmetin konuşulması gereken bir zamanda, bazı CHP'li ve DEM'li belediyelerin işçilere yaptığı baskılar, tehditler ve kıyımlar konuşuluyor. Bunlardan biri de Van Büyükşehir ile İpekyolu belediyeleridir. Her iki belediyede de 31 Mart seçimlerinde yönetime gelen belediye başkanları, maalesef Van halkını hayal kırıklığına uğratmıştır. Van Büyükşehir ve İpekyolu belediyelerinde 1 Nisan'dan beri emekçiler sendikal baskıya uğruyor, iş akitleri haksız ve hukuksuz bir şekilde feshediliyor. Van Büyükşehir Belediyesi BELVAN A.Ş.'de 225, VASKİ Genel Müdürlüğüne bağlı iştirak şirketi VANSU'da 170, İpekyolu Belediyesinde 280, toplam 700'e yakın arkadaşımız haksız ve hukuksuz bir şekilde ekmeğinden ediliyor' dedi.

Van Büyükşehir Belediyesi ile İpekyolu Belediyesinin Van halkına hizmet etme noktasında mücadele etmesi gerekirken, işçilerle mücadele yolunu seçtiğini dile getiren Özdemir, sözlerini şöyle sürdürdü:

'Oysa emek deyince, emekçi deyince, ekmek deyince, hak, hukuk, adalet deyince, barış, özgürlük, kardeşlik deyince, en çok bunların sesi çıkıyordu. Mazbatayı alınca 700'e yakın emekçiyi işinden, aşından, özgürlüğünden ettiler. Şimdi demezler mi size, 'Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu'. Nerede emekçi söyleminiz' Nerede kaldı adaletiniz' Nerede kaldı özgürlük ve kardeşlik' Demek ki her şey, seçimi kazanana kadarmış. Lütfen, söylemlerinizin arkasında durun. Emekten yanı mısınız, emek düşmanı mısınız' Barışçıl mısınız savaşçı mısınız' Kardeşlikten kastınız nedir' Söyleyin de anlayalım. Oy isterken işçiyi kardeş bil, kazanınca ötekileştir. Böyle politika olmaz ama her atı alan Üsküdar'ı geçemez. Bu adaletsizliğe, bu kıyıma, bu hak gaspına sessiz kalmayacağız.'

Yapılan basın açıklamasının ardından oturma eylemine geçildi.

Yargıtay Başkanı 36. turda da seçilemedi

Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca'nın 4 yıllık görev süresinin dolması nedeniyle yapılan başkanlık seçimlerinin 36. tur oylamasında da hiçbir aday seçilme yeterliliğini sağlayamadı.
13.05.2024 12:54:00
Anadolu Ajansı
Yargıtay Başkanı 36. turda da seçilemedi
Yargıtay Başkanı 36. turda da seçilemedi
Yargıtay Başkanlığı görevine 24 Mart 2020'de seçilen Akarca'nın 4 yıllık görev süresi 24 Mart itibarıyla doldu.

Bu kapsamda Yüksek Mahkemenin 4 yıl boyunca görev yapacak yeni başkanını belirlemek için Yargıtay üyeleri 25 Mart Pazartesi günü sandık başına gitti.

Seçimin ilk 35 turunda hiçbir adayın, 348 Yargıtay üyesinin salt çoğunluğu olan en az 175 oyu alamaması nedeniyle 36. tur oylaması yapıldı.

Oylama sonucu, Akarca 111, 3. Hukuk Dairesi Başkanı Ömer Kerkez ise 169 oy aldı. Seçime katılım 327 olarak kayıtlara geçerken, 36 oy geçersiz sayıldı. Boş oy rakamı ise 11 oldu.

Salt çoğunluğun sağlanamaması nedeniyle seçimin 37. tur oylaması yarın yapılacak.

Seçimlerde üye tam sayısının salt çoğunluğunun hazır bulunması gerekiyor.
logo

Beşyol Mah. 502. Sok. No: 6/1
Küçükçekmece / İstanbul

Telefon: (212) 624 09 99
E-posta: internet@yenimesaj.com.tr gundogdu@yenimesaj.com.tr


WhatsApp iletişim: (542) 289 52 85


Tüm hakları Yeni Mesaj adına saklıdır: ©1996-2024

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir. Yeni Mesaj Gazetesi'nde yer alan köşe yazıları sebebi ile ortaya çıkabilecek herhangi bir hukuksal, ekonomik, etik sorumluluk ilgili köşe yazarına ait olup Yeni Mesaj Gazetesi herhangi bir yükümlülük kabul etmez. Sözleşmesiz yazar, muhabir ve temsilcilere telif ödemesi yapılmaz.