Dünkü yazımızın da başlığı "Türkiye'den beklenen" idi. Başbakan Sayın Gül'ün Suriye gezisine değinerek, neden geç kalındığını merakla, bu tip ziyaretlerin gerektiğinde başta Cumhurbaşkanı olmak üzere hem daha üst ve hem daha geniş kapsamlı olmasının önemine temas etmiştim.
Ortadoğu gezisinin ilk ayağı Suriye gezisini hatırlayalım. Türk Başbakanını, Suriye Başbakanı; iki Başbakan Yardımcısı ve 14 Bakan'ıyla karşıladı. Suriye Devlet başkanı da kapıda karşılayarak kabul etti. Ardından Türkiye'nin büyüklüğü ve misyonu çok açık ve net olarak ifade edildi.
Bu ziyarette Suriye, sadece Irak Savaşı'na karşı olduğunu açıklamadı. Aynı zamanda hem Türkiye'nin misyonunu kabul etti ve Türkiye yeni bir müttefik dost kazandı.
Bu ziyaret, önemi ile orantılı olarak basında yer almadı. Halbuki bu ziyaret, eğer barışa bir nebze de olsa katkıda bulunacaksa basın da burada tavrını göstermeli idi.
Şimdi bu seyahatten gelmek istediğimiz nokta şudur: Devlet ve siyaset adamlarımız, aydınlarımız, üniversitelerimiz, işadamlarımız, medyamız; ABD ve AB yolunda her türlü işbirliği yaparken, arada bir de komşu devletlere bir baksalar, sadece Türkiye için değil, dünya barışı adına da çok şeylerin değişeceğine inanıyorum.
Hangi sebeple olursa olsun, Suriye'nin Türkiye'ye verdiği mesaj, Türkiye'nin gücünü, misyonunu ve sorumluluğunu da belirlemektedir.
Hepimiz çok iyi biliyoruz ki, bu savaş olursa bunun galibi kim olur bilmem ama, mağlubu Saddam değil bütün insanlık olacaktır.
Ve; bu savaş olursa, Saddamlar'ın da sonu gelmeyecek, ABD'nin de bahaneleri bitmeyecek.
Hiç şüphesiz barış, savaştan daha zor olduğu için, barış taraftarlarının savaş taraftarlarından daha güçlü olmaları şarttır.
Dün ABD ve Sovyetler Birliği arasında denge arayanlar, bugün ABD'nin dünyaya hakim olma hırsıyla karşı karşıyadır.
ABD'nin İslam dinini ve Müslümanları şiddet ve terörle suçlamasının ve bu bahane ile dünya kamu vicdanını yanına alarak baskın operasyonlara girişmesinin ana sebebi de budur.
Şimdi hedefteki bütün devletlerin en azından tabii bir refleksle bir savaşa hayır demelerinden daha tabii, daha hukuki ne olabilir.
Suriye seyahatinin ardından bugün (05.01.2003) Mısır'a yapılan ziyaret de çok büyük önem arzetmektedir. Takiben Suudi Arabistan ve diğer devletleri ziyaret, eğer birileri tarafından sulandırılmasa, barış, savaşa galip gelecektir.
Bu ziyaretlerden sonra, bütün bu devletlerin Devlet Başkanlarının, Başbakanların, Hariciye Bakanlarının Ankara'da tarihi zirve yapmaları, barışın taçlandırılması bakımından şarttır.
Ortadoğu gezisinin ilk ayağı Suriye gezisini hatırlayalım. Türk Başbakanını, Suriye Başbakanı; iki Başbakan Yardımcısı ve 14 Bakan'ıyla karşıladı. Suriye Devlet başkanı da kapıda karşılayarak kabul etti. Ardından Türkiye'nin büyüklüğü ve misyonu çok açık ve net olarak ifade edildi.
Bu ziyarette Suriye, sadece Irak Savaşı'na karşı olduğunu açıklamadı. Aynı zamanda hem Türkiye'nin misyonunu kabul etti ve Türkiye yeni bir müttefik dost kazandı.
Bu ziyaret, önemi ile orantılı olarak basında yer almadı. Halbuki bu ziyaret, eğer barışa bir nebze de olsa katkıda bulunacaksa basın da burada tavrını göstermeli idi.
Şimdi bu seyahatten gelmek istediğimiz nokta şudur: Devlet ve siyaset adamlarımız, aydınlarımız, üniversitelerimiz, işadamlarımız, medyamız; ABD ve AB yolunda her türlü işbirliği yaparken, arada bir de komşu devletlere bir baksalar, sadece Türkiye için değil, dünya barışı adına da çok şeylerin değişeceğine inanıyorum.
Hangi sebeple olursa olsun, Suriye'nin Türkiye'ye verdiği mesaj, Türkiye'nin gücünü, misyonunu ve sorumluluğunu da belirlemektedir.
Hepimiz çok iyi biliyoruz ki, bu savaş olursa bunun galibi kim olur bilmem ama, mağlubu Saddam değil bütün insanlık olacaktır.
Ve; bu savaş olursa, Saddamlar'ın da sonu gelmeyecek, ABD'nin de bahaneleri bitmeyecek.
Hiç şüphesiz barış, savaştan daha zor olduğu için, barış taraftarlarının savaş taraftarlarından daha güçlü olmaları şarttır.
Dün ABD ve Sovyetler Birliği arasında denge arayanlar, bugün ABD'nin dünyaya hakim olma hırsıyla karşı karşıyadır.
ABD'nin İslam dinini ve Müslümanları şiddet ve terörle suçlamasının ve bu bahane ile dünya kamu vicdanını yanına alarak baskın operasyonlara girişmesinin ana sebebi de budur.
Şimdi hedefteki bütün devletlerin en azından tabii bir refleksle bir savaşa hayır demelerinden daha tabii, daha hukuki ne olabilir.
Suriye seyahatinin ardından bugün (05.01.2003) Mısır'a yapılan ziyaret de çok büyük önem arzetmektedir. Takiben Suudi Arabistan ve diğer devletleri ziyaret, eğer birileri tarafından sulandırılmasa, barış, savaşa galip gelecektir.
Bu ziyaretlerden sonra, bütün bu devletlerin Devlet Başkanlarının, Başbakanların, Hariciye Bakanlarının Ankara'da tarihi zirve yapmaları, barışın taçlandırılması bakımından şarttır.
Ali Gedik / diğer yazıları
- Milli Çözüm Milli Ekonomi Modeli / 03.07.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010