Tarım deyince aklımıza hiç şüphesiz ithalat geliyor. İthalata kurban edilen bir tarımımız var. Oysa ki Türkiye gibi tarımsal potansiyeli çok yüksek olan bir ülkede akla gelecek en son çare ithalat olmalıydı.
Borç almak zorunda bırakıldığımız IMF-Dünya Bankası patentli programlar sonucu maalesef Türk tarımı tasfiye edildi. Tarıma yönelik destekleme kurum ve araçlarının tasfiyesi/işlevsiz hale getirilmesi, tarım desteklerinin azaltılması, tarım alanındaki KİT'lerin özelleştirilmesi/tasfiyesi, tarım satış kooperatiflerinin etkisizleştirilmesi sonucu tarımda tamamen ithalatçı olduk.
Özetle son 20 yıllık zaman diliminde;
*Tarımın istihdamdaki payı yüzde 35'den yüzde 19'a geriledi.
*Tarım ürünlerinin çiftçinin elinden çıkış fiyatları 3 kat artarken; çiftçinin satın aldığı tarım girdilerinin fiyatları 5 kat arttı.
* İşlenen tarım arazileri giderek azaldı; ürettiğinden para kazanamayan, emeğinin karşılığını alamayan çiftçimiz bu dönemde 3,2 milyon hektar araziyi ekmekten vazgeçti.
*2002 yılında bankalar tarafından çiftçilere kullandırılan kredi 4 milyar TL iken, 2017 yılında 83 milyar TL'ye yükseldi. Çiftçi kredi borçlarını ödeyememe korkusuna tutsak edildi.
* AKP'nin 15 yıllık iktidar döneminde toplam 189 milyar dolarlık gıda ürünü ve tarımsal hammadde ithalatı yapıldı.
* 67 milyon ton yağlı tohum ve türevleri, 46 milyon ton buğday, 21 milyon ton soya, 14 milyon ton mısır, 11 milyon ton pamuk, 8 milyon ton ayçiçeği, 5 milyon ton pirinç ithal edildi.
* Yağlı tohum ve türevleri ithalatına 39, pamuk ithalatına 19, buğday ithalatına 13, soya ithalatına 9, ayçiçeği ithalatına 4.6, mısır ithalatına 3.5, pirinç ithalatına 2.2 milyar dolar ödendi.
* Cumhuriyet tarihinde ilk kez AKP döneminde kurbanlık hayvan ve saman ithalatı yapıldı. Yerli üreticilerimizin iflası pahasına yapılan canlı hayvan ve kırmızı et ithalatı için 5.7 milyar dolar ödenmesine rağmen fiyatlarda düşüş sağlanamadı.
Büyükşehir Kanunu ile bir gecede 16 bin köy mahalleye dönüştürüldü. Son 20 yılda, terör de dâhil çeşitli yöntemlerle şehirlere göç ettirilen köylü sayısı 10 milyonun üzerindedir.
* Tarım/gıda sistemi uluslararası sermayenin çıkarlarına göre şekillendirildi, gıda egemenliğimiz çokuluslu şirketlerin güdümüne girdi.
* Köyde, tarımda tutunamayanlar ya mevsimlik tarım işçiliğine yöneldiler veya kentlerin varoşlarına göçerek işsizliğe, marjinal işlere, sosyal yardımlara mahkûm oldular.
* Devlet tarımdan desteğini çekerek "sözleşmeli üretim"i yaygınlaştırıldı. Tarım/gıda tekelleri ile küçük üreticiler arasında sözleşmeli üreticilik uygulaması, küçük üreticilerin zararının yolunu açtı.
* 2006 yılında çıkarılan Tarım Kanununa göre milli gelirin en az yüzde 1'inin tarımsal desteklemeye ayrılması gerekmektedir. Yani 2007-2017 yılları arasında tarıma 188 milyar TL destekleme ödemesi yapılması gerekiyordu. Şu ana kadar ödenen destekleme miktarı 88 milyar TL'dir. Yani devletin destekleme ödemelerinden dolayı çiftçiye 100 milyar TL borcu bulunmaktadır.
Görüldüğü üzere çiftçi lehine gelişen hiçbir şey olmadı ve olamazda sevgili okurlar. Bu saatten sonra yapılan her bir ithalatın ülkemizdeki tarımsal üretimi bitirdiği artık görülmelidir ve öze, milli olana, bu toprakların sesine kulak verilmelidir.
Borç almak zorunda bırakıldığımız IMF-Dünya Bankası patentli programlar sonucu maalesef Türk tarımı tasfiye edildi. Tarıma yönelik destekleme kurum ve araçlarının tasfiyesi/işlevsiz hale getirilmesi, tarım desteklerinin azaltılması, tarım alanındaki KİT'lerin özelleştirilmesi/tasfiyesi, tarım satış kooperatiflerinin etkisizleştirilmesi sonucu tarımda tamamen ithalatçı olduk.
Özetle son 20 yıllık zaman diliminde;
*Tarımın istihdamdaki payı yüzde 35'den yüzde 19'a geriledi.
*Tarım ürünlerinin çiftçinin elinden çıkış fiyatları 3 kat artarken; çiftçinin satın aldığı tarım girdilerinin fiyatları 5 kat arttı.
* İşlenen tarım arazileri giderek azaldı; ürettiğinden para kazanamayan, emeğinin karşılığını alamayan çiftçimiz bu dönemde 3,2 milyon hektar araziyi ekmekten vazgeçti.
*2002 yılında bankalar tarafından çiftçilere kullandırılan kredi 4 milyar TL iken, 2017 yılında 83 milyar TL'ye yükseldi. Çiftçi kredi borçlarını ödeyememe korkusuna tutsak edildi.
* AKP'nin 15 yıllık iktidar döneminde toplam 189 milyar dolarlık gıda ürünü ve tarımsal hammadde ithalatı yapıldı.
* 67 milyon ton yağlı tohum ve türevleri, 46 milyon ton buğday, 21 milyon ton soya, 14 milyon ton mısır, 11 milyon ton pamuk, 8 milyon ton ayçiçeği, 5 milyon ton pirinç ithal edildi.
* Yağlı tohum ve türevleri ithalatına 39, pamuk ithalatına 19, buğday ithalatına 13, soya ithalatına 9, ayçiçeği ithalatına 4.6, mısır ithalatına 3.5, pirinç ithalatına 2.2 milyar dolar ödendi.
* Cumhuriyet tarihinde ilk kez AKP döneminde kurbanlık hayvan ve saman ithalatı yapıldı. Yerli üreticilerimizin iflası pahasına yapılan canlı hayvan ve kırmızı et ithalatı için 5.7 milyar dolar ödenmesine rağmen fiyatlarda düşüş sağlanamadı.
Büyükşehir Kanunu ile bir gecede 16 bin köy mahalleye dönüştürüldü. Son 20 yılda, terör de dâhil çeşitli yöntemlerle şehirlere göç ettirilen köylü sayısı 10 milyonun üzerindedir.
* Tarım/gıda sistemi uluslararası sermayenin çıkarlarına göre şekillendirildi, gıda egemenliğimiz çokuluslu şirketlerin güdümüne girdi.
* Köyde, tarımda tutunamayanlar ya mevsimlik tarım işçiliğine yöneldiler veya kentlerin varoşlarına göçerek işsizliğe, marjinal işlere, sosyal yardımlara mahkûm oldular.
* Devlet tarımdan desteğini çekerek "sözleşmeli üretim"i yaygınlaştırıldı. Tarım/gıda tekelleri ile küçük üreticiler arasında sözleşmeli üreticilik uygulaması, küçük üreticilerin zararının yolunu açtı.
* 2006 yılında çıkarılan Tarım Kanununa göre milli gelirin en az yüzde 1'inin tarımsal desteklemeye ayrılması gerekmektedir. Yani 2007-2017 yılları arasında tarıma 188 milyar TL destekleme ödemesi yapılması gerekiyordu. Şu ana kadar ödenen destekleme miktarı 88 milyar TL'dir. Yani devletin destekleme ödemelerinden dolayı çiftçiye 100 milyar TL borcu bulunmaktadır.
Görüldüğü üzere çiftçi lehine gelişen hiçbir şey olmadı ve olamazda sevgili okurlar. Bu saatten sonra yapılan her bir ithalatın ülkemizdeki tarımsal üretimi bitirdiği artık görülmelidir ve öze, milli olana, bu toprakların sesine kulak verilmelidir.
Adem Birinci / diğer yazıları
- Ali'nin Hendek’teki darbesi / 28.11.2023
- Kisa hadisi ve Ehl-i Aba / 25.11.2023
- Huzur hakkı ve çoklu maaş / 17.11.2023
- Zilzal Suresi / 26.10.2023
- Bu ülke insanı intihar edemez / 24.10.2023
- Taif ya da zulüm ve merhamet / 06.10.2023
- Boykot / 04.10.2023
- Hz. Fatıma anamızın nuru / 27.09.2023
- Âlemler nura gark oldu Muhammed doğduğu gece / 26.09.2023
- Ebu Leheb (Ateşin Babası) / 04.09.2023
- Kisa hadisi ve Ehl-i Aba / 25.11.2023
- Huzur hakkı ve çoklu maaş / 17.11.2023
- Zilzal Suresi / 26.10.2023
- Bu ülke insanı intihar edemez / 24.10.2023
- Taif ya da zulüm ve merhamet / 06.10.2023
- Boykot / 04.10.2023
- Hz. Fatıma anamızın nuru / 27.09.2023
- Âlemler nura gark oldu Muhammed doğduğu gece / 26.09.2023
- Ebu Leheb (Ateşin Babası) / 04.09.2023