Ürettikçe batmamak için

Tüm siyasi partilerin programlarını okumuş birisi olarak; tarım konusunda tek görüşü ve tezi olan sadece Bağımsız Türkiye Partisi'dir, diyebilirim sevgili okurlar. Bunun dışında ne bir kooperatifin, ne bir tarım kuruluşunun, ne de bir yetkilinin çözüm adına bir tek satır görüşü yok gibidir. Gelinen bu noktada Türk köylüsünü kurtaracak, karnını doyuracak sadece BTP'dir. BTP'nin parti programına aldığı Milli Ekonomi Modeli (MEM) çözümleridir. Prof. Dr. Haydar Baş Bey yıllardan beri bıkmadan ve usanmadan Türk tarım ve köylüsünün nasıl ağa, paşa, patron ve zengin olacağını bıkmamacasına anlatıp durdu. Hz. İbrahim bereketiyle bir rahmet sofrası önümüze koydu. Tarım köylüsü bugüne dek bu bereketli rahmet sofrasına oturup hiç kaşık çalmadı. Sürekli harami sofralarında kendine yer arayarak maalesef aç ve perişan oldu. Ürettikçe battı, ürettikçe battı? Eğer bu seferde Haydar Baş Bey'i dinlemeyip baş tacı etmezlerse, kendilerini bu hale getirenlere oy verirlerse, konuşacak bir Türk tarımı ve Türk çiftçisi kalmayacaktır diye düşünüyorum sevgili okurlar.İşte sizlere geçtiğimiz haftalarda Ankara'da konuşan Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın satır aralarındaki tarım ana başlıkları? "Benim elimde bir tek kuruş olmasın, şu Türk tarımını onlarca milyar kazanan bir noktaya getiririm. Bir misalle bakarsak olaya; hiç paranız yok ve beş yüz dönüm de yeriniz var diyelim. Patates, buğday, mısır ekeceksin; bunlar için hiç paran yok. Gidiyorsun bütün bunları senetle alıyorsun. Üç ay, beş ay sonra tarlana atıyorsun. Bağını bahçeni harmana topluyorsun. Zamanı geliyor, dövüyorsun, buğday elde ediyorsun. Zamanı geliyor, mısır elde ediyorsun. Zamanı geliyor, patates elde ediyorsun. Yani senedinin ödeme zamanı gelmeden, sen bunların mamullerini imal ediyorsun. Bir de kârın oluyor. Atıyorum, yüzde otuz da kârın olsun. Üç yüz bin liralık senet verdin ve doksan bin lira da kârın oldu. Sıfır kuruşun vardı. Sıfır kuruştan doksan bin lira kâr elde ettin. Ne ile? Verdiğin senet ile. Yani bizim o kadar büyük kaynaklarımız var ki? Anadolu terk edildi. Tarım terk edildi. Tarım köylüsü, köyünü boşaltmak mecburiyetinde kaldı. Niye? Ürettiği para etmiyor ki. Gidiyor pazara; on kuruşa imal etmiş, altı kuruşa satmak mecburiyetinde kalıyor. Dolayısıyla, bu insanın burada kalması mümkün olmaz. Zamanında söylemiştik biz. Ey tarım halkı, tarımla uğraşan kardeşim. Bu adamlara rey vermeyin, verdiğiniz zaman mecbursunuz, köylerinizi satacaksınız. Tabi o zaman beni dinlediler, bıyık altı güldüler, bir de alaya da aldılar. Avrupalı diyor ki, benimle olmak istiyorsan, inciri yetiştirmeyeceksin, üzümü yetiştirmeyeceksin; buğdayı, mısırı, tütünü, fındığı, hiçbir şeyi yetiştirmeyeceksin. Niye? Her şeyi benden alacaksın. Benim bu mamulleri kime satacağım. Sana satacağım. Şimdi senin 35 milyon insanın köyde yaşıyor, tarım bölgesinde. Eğer bunlar yetiştirilirse, benim mamulüm burada satılmaz. Benim pazarıma girmek istiyorsan, benimle olmak istiyorsan, bu mamulleri üretmemen lazım. Ve bu nüfusun en fazla yüzde on beşinin tarım bölgesinde kalması lazım. Beni dinlemediler! Sonra baktım ki, köylerini satmaya başladılar. Tarım bölgesinde 35 milyondunuz, şimdi 20 milyona düştünüz. Köylerde bu nüfus on yedi milyona düştü. Ürettiğini satamadı, satamadığı için kredi aldı, ödeyemediği için hacizlik oldu ve yerini yurdunu satmak mecburiyetinde kaldı. Ben şu an Rusya'yı ikna ettim, Kıbrıs'ın mamullerini pazarlıyoruz. Tarım kesiminden vergi alınmayacak, emeklilik hakkı tanınacak ve avans verilecek. Mesela tütün üreticisi bin ton tütün elde edecekse toprağa ürünü atmadan üretilecek ürünün yarısı kadar avans alacak. Eğer ürün 10 bin lira tutuyorsa bunun yarısı olan 5 bin lira nakit olarak verilecek. Bu sayede çiftçi vatandaş gübresini alacak, işçi parasını verecek, tarlasını ekecek. Hem de kendisi geçinecek. Hasat sonunda ürünü teslim edip kalan 5 bin lirasını alacak."