logo
25 NİSAN 2024

Velayet ve Keramet

11.04.2021 00:00:00
Veli Kelimesinin Anlamı:
Allah dostu anlamında bir tasavvuf terimidir. Velî sözlükte "yardım eden, koruyan; yardım edilen, korunan" anlamlarına gelir. Kelimenin çoğulu olan evliya Türkçede tekil anlamda da kullanılır. Velayet ise bir tasavvuf terimi olarak velilik, ermişlik, erenlik, veli olma durumu gibi anlamlara gelmektedir.
Velâ, kelimesi 'Kanun' adlı lügatte: ferman, efendilik, padişahlık ve dostluk anlamında tarif edilmektedir. Istılahta ise velinin iki manası vardır; biri mef'ul biri de fâil addedilmesine göredir. Veli (Mef'ul) anlamına bakılırsa işlerini Allah'ın gördüğü, onu nefsine bırakmadığı kimsedir. '' O, Salihlerin işlerini görür.'' (Araf 196) Fail anlamında alınırsa Allah'ın ibadet ve taatini yerine getiren demektir. İnsanın veli olması için her iki mananın da kendinde bulunması, Allah'ın emirlerine gizli ve aşikâr riayet etmesi gerekir. (1)
 
Kur'anı-ı Kerim'de Velayet:
Kur'an'da Allah'ın evliyasından bahsedildiği gibi şeytanın evliyasından da bahsedilir (Yunus 10/62; Âl-i İmran 3/175).
Kelime sözlüklerde hem fâil hem meful manasında yer aldığından Kur'an'da Allah müminlerin, müminler Allah'ın; şeytan inkârcıların ve zalimlerin, inkârcılar ve zalimler de şeytanın velisi olarak zikredilir (el-Bakara 2/257; Âl-i İmran 3/68; el-Maide 5/55; el-Araf 7/196; eş-Şûra 42/9).
Yine Kur'an'ı Kerim'e göre müminler müminlerin ve kâfirler de kâfirlerin evliyasıdır (et-Tevbe 9/71; el-Enfâl 8/73).
"Mümin kullarına yardım eden, onları koruyan, işlerini gören, onların yakını ve dostu" anlamındaki veli Allah'ın isimlerinden biridir. Allah'ın koruduğu ve yardım ettiği kimseler olarak müminler de Allah'a ibadet etmekle O'nun dostluğunu kazanıp velisi durumuna gelirler (Kuşeyrî, s. 519). (2)
Haberiniz olsun ki, Allah'ın velileri için hiçbir korku yoktur. Onlar mahzun da olacak değillerdir. Onlar iman edip takvaya ermiş olanlardır. Dünya hayatında da ahiret hayatında da onlar için müjdeler vardır. Allah'ın sözlerinde asla değişme yoktur. Bu en büyük saadetin ta kendisidir. (3)
Bu ayeti kerimeler nazil olduğu zaman Hz. Peygambere sordular: ''Burada sözü edilen veliler kimlerdir ey Allah'ın Resulü?'' Cevaben buyurdular ki:'' Onlar o kişilerdir ki, gördüklerinde Allah anılır, onları görenler Allah'ı hatırlar (4).'' (5)
Genel anlamda her mümin Allah'ın dostudur ve O'nun veli kuludur. Özel anlamda velilik ise düzenli, devamlı, kararlı ve ihlaslı bir şekilde ibadet ve kulluk eden, başta peygamberler olmak üzere takva sahibi bütün salih müminlere mahsustur. (Kelâbâzî, s. 74).
Bütün evliyanın önderi olan Hz. Peygamber'in ibadet hayatı ve ahlâkının yanı sıra vahiy esnasında yaşadığı manevi haller velilerin daima göz önünde bulundurdukları hususlardır.

Hadislerde Velayet:
İman, İslâm ve ihsandan bahsedilen Cibril hadisine göre (Buhari, "İman", 37) "Allah'ı görüyormuş gibi O'na ibadet eden" manasındaki ihsan evliyanın hali olarak kabul edilmiştir (Serrâc, s. 22).
Kulun önce farzlarla, sonra nafile ibadetlerle Allah'ın yakınlığını ve sevgisini kazanacağına dair hadiste ise O'nun sevdiği kulunun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olduğu ifade edilir (Buhârî, "Reķāiķ", 38; İbn Mâce, "Fiten".
Allah bu kulunun dileğini yerine getirir, kendisine sığınması durumunda onu korur. Mutasavvıflar velilik konusunda çoğunlukla bu hadise atıfta bulunurlar. Diğer bir hadise göre Allah'ın öyle kulları vardır ki peygamberler ve şehitler arasında yer almadıkları halde kıyamet günü peygamberler ve şehitler tarafından mevkilerinin takdir edileceği, birbirini seven, nurdan kürsüler üzerinde oturan yüzleri nurlu kimselerdir (Müsned, V, 229; Tirmizî, "Zühd", 53, "Śıfatü'l-cennet", 25). (6)
 
Velilerin Nitelikleri:
Ebû Nuaym el-İsfahânî evliyanın ayırt edici niteliklerinden bahseder. Buna göre:
  • Kendisiyle karşılaşıldığında Allah'ı hatırlatan,
  • Zorluklara ve musibetlere katlanan,
  • Az yiyecekle yetinen,
  • Giyimine önem vermeyen,
  • Dünya ziynetine aldanmayan,
  • Hakk'ın yarattığı varlıklar üzerinde tefekküre dalıp ibret alan,
  • Allah ile olan ahdine sadık kalan,
  • O'na sevgiyle bağlanan,
  • İbadetlerini eksiksiz yapan,
  • Kul hakkını gözeten,
  • Yakîn'leri sayesinde dağları delen, denizleri yaran,
  • Yüzü suyu hürmetine yağmurlar yağdırılan,
  • İnsanların ihtiyaçlarına yardım eden,
  • İhlaslı, faziletli ve adaletli, içi hüzünlü, yüzü mütebessim kimseler evliyadır (Hilye, I, 5-10).
Velîlerin diğer bir özelliği de dualarının makbul olmasıdır.
Sûfînin bütün manevi gücüyle Hakk'a yönelip O'ndan bir şey talep etmesine "himmet" denir.
Bir hadiste, "Üstü başı perişan, hor ve hakir görülen bazı insanlar vardır ki onlar yemin ederek, 'Allah'ım, şunu şöyle yap!' diye bir talepte bulunsalar talepleri gerçekleşir" buyurulmuştur (Müslim, "Birr", 138; Tirmizî, "Menâķıb", 54).
Velinin bedduası da aynı derecede etkilidir. Hayatta iken yaptığı dualarla ve himmetiyle insanlara faydalı olan evliyanın bu özelliği tasavvuf inancına göre vefatından sonra da devam eder, buna "tasarruf" adı verilir.
Bir müminin veli olduğunu kendisinin bilip bilemeyeceği konusunda çeşitli görüşler vardır. Bazılarına göre veli mütevazi kimsedir. Kendisinden bir keramet zuhur etse bile bunun Allah'ın mekri olabileceğinden korkar, sonundan da endişe eder (a.g.e., s. 502). Bazılarına göre ise bir müminin kendisinin veli olduğunu bilmesi mümkündür. Bir kimseye Hak tarafından velâyetini tasdik eden bir haber gelirse o kimse veliliğine inanır. Âlemde Allah'tan başkasının bilemeyeceği veliler de vardır. "Velilerim kubbelerimin altındadır, onları benden başkası bilemez" rivayeti uyarınca Allah bu velileri mahremiyet kubbelerinin altında gizlemiştir (Necmeddîn-i Dâye, s. 226, 242, 379, 543). (7)
 
Velayet ve İrşad:
Velilerin büyük bir kısmı manevi yolculuklarını tamamlamış olmalarına rağmen irşadla görevli değillerdir. Onlar öyle ''şerefli cemaattir ki kemal derecesine vusulden sonra mükemmelleşmişler fakat halkı davete memur olmamışlardır. (8)
Yüce irşatla görevli veliler, Meşayıh-i Sufiyye'dirler. Vüsulden sonra tarike tabi olarak mahlukatı Hakka davete memur edilmişlerdir.  (9)
Sülemi: ''Bize kendi katından bir veli ver.'' ayetini '' Bize, sana gitmemizi gösterecek, bize kılavuzluk edecek bir veli ver.'' Şeklinde tefsir etmiştir. (10)
Bu bilgilerden şuna ulaşıyoruz: Her mürşit velidir fakat her veli mürşit değildir. Mürşidi Kâmil: Hakk'tan ruhsatlı olmak, Hakk'tan ruhsatlı bir mürşidi kamilden mezun bulunup icazet almak zorundadır. Bu ruhsatlık müteselsilen Resulullah'a kadar ulaşmalıdır. Bizzat Resulullah tarafından izinli olmayan bir insanın Mürşidi Kâmil olması mümkün olmadığı gibi, kendisine tabi olanları da Hakk'a ulaştırması mümkün değildir. Bununla birlikte yapılan zikirlerden mükafat alınır, sevaba nail olunur fakat manevi yolculukta ilerleme olmaz. (11)
 
Nübüvvet Velayet İlişkisi:
Cenabı Hakka ulaştıran yol ikidir. Birincisi Kurb-u Nübüvvete tealluk eden yoldur. Asaleten bu yoldan ulaşanlar enbiyadır. Bir de onların ashabı kiramı. Bu yolda tavassut yoktur. Bu büyük vasıllardan her kim feyz alacaksa asıldan alır. Hem de hiç kimsenin tavassutu olmadan…
İkincisi Kurb-ü Velayettir. Aktap, evtab, büdela, nüceba, ve Allah Teala'nın umum velileri bu kapıdan vasıl olurlar. Burada tavassut ve hail olma durumu vardır.
Gazali vahiy ile nübüvvet ilmi ve ledün ilmi arasındaki ilgiyi şöyle belirtir: İlham, külli ruhun berraklığına ve kabiliyetine bağlı olarak insan ruhunu uyarmasıdır. O vahyin basit şeklidir. Çünkü vahiy gaybı açık olarak bildirmelidir; ilham ise gaipteki şeye bir işarettir. Vahiyden hasıl olan ilme Nebevi ilim, ilhamdan hasıl olan ilme ilmi ledün denir. (12)
Velayet yolu, Nübüvvet nurunun bütün insanlığa hayat bahşeden bir hediyesidir. Velayet yolunun şahı Hz. Ali (r.a) Efendimizdir.
İmam Ali'den rivayet olunuyor ki; ''Ben Allah resulünden sordum, dedim ki, Ya Resulullah; bana Allah'a varan en yakın yolu göster. Kullara en kolay ve Allah indinde en üstünü olsun. Efendimiz (s.a.v) buyurdular ki; Ya Ali, Allah Teala Hazretlerini gizli ve aşikare zikretmelisin. Hz. Ali (k.v.) dedi ki: Ya Resulullah İnsanların hepsi zikrediyorlar, ben bana mahsus bir şeyler söylemeni istiyorum. Peygamber (s.a.v) buyurdu ki: Benim ve benden önceki peygamberlerin söylediklerinin en üstünü ''La ilahe illallah'tır.'' Eğer yedi kat gök ve yedi kat yer terazinin bir kefesine La ilahe illallah öbür kefeye konsa La ilahe illallah ağır gelir. Sonra buyurdu ki: Ya Ali yer yüzünde ''Allah, Allah'' diye zikredenler bulundukça kıyamet kopmaz. Bunun üzerine Ali arz eyledi ki: Nasıl zikredeyim Ya Resulullah? Peygamberimiz buyurdular ki; Ya Ali, gözlerini kapat ve ben üç kere La ilahe illallah diyeyim, benden işit sonra üç kere La ilahe illallah de ben işiteyim.'' (13)
Böylece Hz. Ali (r.a.) Efendimiz velayet yolunun sahibi oluyor ve manevi mirası devralmış oluyordu. (14)
 
Keramet (Tasarruf) Nedir?
Velilerden zuhur eden olağan üstü hal. Sözlükte "iyi, ahlâklı ve cömert olmak" anlamına gelen keramet, kerem gibi mastar olup "iyilik, cömertlik" manasında isim şeklinde de kullanılır. Terim olarak "Allah'ın Salih, takva sahibi, veli kullarından zuhur eden olağan üstü hal" diye tanımlanır.
"Bir yetkiye dayanarak iş yapmak" anlamındaki tasarruf kelimesi de tasavvufta kerametle eş anlamda kullanılmıştır. Keramet, tıpkı mucize gibi tabiat kanunlarıyla açıklanamayan olağan üstü ve sıra dışı bir olay olup mahiyeti itibariyle mucizeden farklı değildir; aralarındaki fark meydana geliş şekliyle ilgilidir.
Mucize peygamberlerden, keramet tam olarak ona bağlı olan velilerden zuhur eder. Ancak peygamber peygamberliğini iddia eder ve bunu ispat için mucize gösterir. Gösterdiği mucize ile inanmayanlara meydan okur. Peygamberi örnek alan veli ise velilik iddiasında bulunmadığı gibi kimseye meydan da okumaz. Birinde mucizenin izharı, diğerinde kerametin zuhuru söz konusudur. Mucize gibi kerametin de yaratıcısı ve hakiki sahibi Allah'tır.
Süfiler kerameti Allah Teâlâ'nın veli kuluna bir ikramı ve lütfu olarak kabul etmişler, Allah'ın kendisine itaat eden ve O'na yaklaşmaya çalışan velilere bunu ihsan edeceğini söylemişlerdir. İlâhî bir lütuf olmakla beraber keramete mazhar olan bir veli kendisinden böyle bir hal zuhur ettiği için bu halin bir mekr, istidrâc ve ibtilâ olmasından korkar. Bu ihtimali dikkate alan veli kerametle denenmek istendiğini düşünerek endişe eder. Bir yandan Allah'ın lütfuna nail olduğu için O'na şükreder, daha çok bağlanır, öte yandan da bunun sorumluluğundan ve getireceği sonuçlardan kaygılanır. Bundan dolayı kendisinden zuhur eden hali ifşa etmez ve bu hal sebebiyle insanların gösterdiği teveccühün nefsini şımartabileceğini hesaba katar.
Dinine bağlı, ahlâklı ve iyi hal sahibi müminlerde görülen harikulade hallere keramet, sıradan müminlerde görülen bu tür hallere maûnet (ilâhî yardım) denir. Hangi inançta ve dinde olursa olsun bazı insanlarda tabiat kanunlarıyla açıklanması mümkün olmayan olağan üstü hallerin istisnaî olarak görüleceği, ancak bunların sürekli ve düzenli olmadığı kabul edilir. (15)
Keramet, tabiatta cari kanuna aykırı olarak vuku bulan ilahi bir fiildir. Ta ki kul, itaatkarlığın meyvesini tanısın ve dininin Hak olduğuna dair basiret ve inancı artsın.
Nurettin es Sabuni (r.h.) 'El Kifaye adlı kitabında keramet bahsini şöyle bitirmiştir: Tabiat kanununu bozan hadise dört nevidir.
  1. Mucize: Meydan okuma (Tehaddi) ve nübüvvet iddiasıyla peygamberin elinde zuhur eden şeydir.
  2. Keramet: Şeriata bağlılık ve takva halinde velinin elinde zuhur eden şeydir.
  3. Maunet: Herhangi bir iddia olmaksızın sıradan müminlerden birinin elinde vuku bulan şeydir.
  4. Mekr ve İstidrac: İlahlık taslayanın, kafir ve bid'atçinin elinde vuku bulan şeydir. (16)
 
Kerametin Hak Olduğuna Dair Kur'an-ı Kerim'den Deliller:
  • Allahü Teala Kur'an-ı Kerim'de ''Zekeriya ne zaman (kız olan) Meryem'in bulunduğu mihraba (mescide) girdiyse onun yanında bir yiyecek bulunurdu. 'Ey Meryem! Bu sana nereden? Dedi. O da bu 'Bu Allah tarafından' dedi. (17) buyurmaktadır. Meryem peygamber olmadığına göre yiyeceğin Allah tarafından gelmesi kerametten başka bir şey değildir.
  • Kış mevsiminde İsa'yı (a.s.) doğurmak üzere bir hurma ağacının altına çekildiğinde Cenab-ı Hak Meryem'e: ''Hurma ağacını sana doğru silkele, üzerine taze hurma dökülsün.'' (18) buyurmuştu.
  • Yanında Kitap'tan bir ilim bulunan kimse de (Asaf b. Bahriya yahut Hızır) sen gözünü (açıp) yummadan ben onu sana getirebilirim dedi. (Süleyman) tahtını yerleşmiş görünce dedi: Bu Rabbimin lütfundandır. (19) Asaf, Yemen'deki Belkıs'ın tahtını göz açıp kapayıncaya kadar Filistin'e getirmiştir. Keramet açıkça görülmektedir.
  • Ashab-ı Kehf hakkında Kur'an-ı Kerim'de ''… Biz onları (kâh) sağ yanına (kâh) sol yanına çeviriyorduk. Köpekleri de (mağaranın) giriş yerinde iki kolunu (ayağını) uzat (ıp yat)makta idi.'' (20) buyurulmaktadır. (21)
 
Kerametin Hak Olduğuna Dair Hadis-i Şeriflerden ve Sahabe Hayatından Deliller:
  • Sahih hadislerde de birtakım keramet örnekleri nakledilir: Meselâ Cüreyc isminde bir velinin beşikteki bir bebeği konuşturması (Buhari, "Enbiya", 48; Müslim, "Birr",
  • Mağarada mahsur kalan üç kişinin olağan üstü bir şekilde bu durumdan kurtulması (Müsned, II, 116; Buhari, "İcâre", 12),
  • Bir sığırın, üzerine yük yükleyen kişiye, "Ben bunun için yaratılmadım" demesi (Buhari, "Enbiya", 54; Müslim, "Feżâilü'ś-śaĥâbe"; 13, Tirmizî, "Menâķıb", 16)  
  • Bir bedevî şekline girerek Resul-i Ekrem'le konuşan Cebrail'i sahabenin görmesi, bazan da Cebrail'in Dihye b. Halife el-Kelbî şeklinde görünmesi (Buhari, "İman", 37; Müslim, "İman", 57, "Birr", 12),
  • Hz. Ebu Bekir'in üç kişi için hazırladığı yemeğin bereketlenmesi, birçok kişinin bu yemekten yemesi ve yine de yemeğin artması (Buhari, "Edeb", 88, "Menakıp", 25, "Mevâķīt", 41; Müslim, "Eşribe", 176),
  • Üseyd b. Hudayr'ın bir gece Kur'an okurken meleklerin kendisini dinlemeye geldiklerini görmesi (Buhari, "Menakıp", 25; Müslim, "Śalâtü'l-müsâfirîn", 242),
  • Abbâd b. Bişr ile Üseyd b. Hudayr'ın bir gece Hz. Peygamber'in sohbetinden ayrılıp evlerine giderken bir ışığın önlerini aydınlatması (Müsned, III, 139, 191; Dârimî, "Feżâilü'l-Ķurân", 8; Buhari, "Salat", 79),
  • Hanzale b. Ebû Âmir şehit düştüğünde melekler tarafından yıkandığından "Gasîlü'l-melâike" şeklinde anılması (İbn Hişâm, II, 594; İbn Hacer, II, 291) hadislerde geçen keramet örnekleri olarak zikredilebilir. (22)
Ehli Sünnet Alimlerinin Keramet Hakkındaki Görüşleri:
  • Mutezile mezhebinin kerameti kabul etmemesi konuyu kelâm ilminde tartışma mevzuu haline getirmiş, Selef ve Ehl-i sünnet, Mutezilenin bu husustaki itirazlarını reddederek kerametin İslâm'daki yerini vurgulamıştır.
  • Eş'arîliğin kurucusu Ebü'l-Hasan el-Eş'arî, "Hadis ve sünnet ehli Salih müminlerden kerametin zuhurunu kabul eder" demiş (Maķālâtü'l-İslâmiyyin, I, 349; el-İbâne, s. 63), daha sonraki Eş'arî kelamcıları da Ehl-i sünnet 'in inancı olarak bu kanaati tekrarlamıştır.
  • İmam-ı Âzam'ın el-Fıķhü'l-ekber adlı eserinde yer alan, "Evliyanın kerameti haktır" ifadesi Hanefî fakihleri ve Mâtürîdî kelamcıları tarafından tekrarlanmıştır.
  • Hanbelîler ve Selef mezhebi mensupları da kerametin hararetli savunucuları olmuşlar (İbn Teymiyye, el-Furķān, s. 77), Abdülkāhir el-Bağdadi gibi mezhep tarihçileri keramete inanmayı Ehl-i sünnet'in bir özelliği olarak göstermişlerdir (el-Farķ, s. 344). (23)
 
 
Tasavvuf Ehlinin Keramet Hakkındaki Görüşleri:
  • Keramete ihtiyacı bulunan veya imanı zayıf olan bir kişiye keramet verilmesi onun ihtiyacını gidermek ve imanını güçlendirmek içindir. Bu durumda keramete ihtiyaç hissetmeyen bir müminin velilik derecesi daha yüksektir.
  • Halk keramete büyük ilgi göstermiş, keramet sahibi veliyi Allah'a en yakın kişi olarak görmüş, onun ilâhî bir güce dayandığına ve bu güçle istediği her şeyi yapabileceğine inanmıştır. Büyük süfiler bu kanaatin yanlış olduğunu, kerametin Allah'a yakınlık derecesinin göstergesi sayılmadığını vurgulamışlardır.
  • Bir gecede meşrikten mağribe giden, su üzerinde yürüyen, havada uçan bir zattan bahsedenlere Bayezid-i Bistâmî, "Lanetli şeytan da bir gecede meşrikten mağribe gider, balık da suda yüzer, leş yiyen kargalar da havada uçar" diyerek kerametlerin abartılmamasını istemiş, asıl kerametin müminin Allah'ın emir ve yasakları karşısındaki itaat hali olduğunu söylemiştir (Serrâc, s. 400; Kuşeyrî, s. 678).
  • Ebû Ali el-Cûzcânî, süfilere keramet sahibi değil istikamet sahibi olmalarını tavsiye etmiş, istikametin kerametten daha üstün olduğunu belirtmiştir (a.g.e., s. 441).
  • Yahyâ b. Muâz er-Râzî de abdalın kerametten, âşıkların muhabbetten, ariflerin zikirden bahsettiklerini söyler, en aşağı halin keramet, en yüksek halin ise zikir olduğunu ifade ederdi (Serrâc, s. 403).
  • Cüneyd-i Bağdadi kerametin gönül ehli için bir perde olduğunu söylemiştir. Ebü'l-Hüseyin en-Nûrî, bir defasında oltasını nehre atarak üç batman ağırlığında bir balığın oltaya takılması için dua etmiş ve bu ağırlıkta bir balık oltasına takılmıştı. Durumu haber alan Cüneyd, "Nuri'nin oltasına yılan takılsaydı hakkında daha hayırlı olurdu" demiştir. Daha sonra karşı kıyıya geçmek için Dicle sahiline inince nehrin iki yakasının bir araya geldiğini görmüş, fakat kendisi kayıkla karşı yakaya geçmeyi tercih etmiştir (Serrâc, s. 400; Kuşeyrî, s. 676).
  • Mutasavvıflar biri maddî, zahirî, Kevni, hissî ve sûrî; diğeri manevi, bâtıni, ruhî ve hakikî olmak üzere kerametin iki türünden bahsetmiş, birinci türden çok ikinci türe önem vermişlerdir. Tayyi mekân, kışın yaz meyvelerine kavuşma, ateşte yanmama gibi harikulade haller hissî ve Kevni olup fazla önemli değildir, hatta bunlar bazen tehlikeli ve zararlı da olabilir.
  • Dinin emir ve yasaklarına sıkı bir şekilde uymak, kötü huy ve alışkanlıkları terk edip iyi alışkanlıklar edinmek, istikamet üzere olmak, nefse hâkimiyet, çalışıp çabalamak suretiyle ilim ve irfan sahibi kâmil bir insan olmaya çalışmak gerçek ve manevi kerametlerdir.
  • Velîlerin kerametlerinin onlardaki sıdk ve himmet denilen manevi ve olağan üstü bir güçten kaynaklandığını söyleyen Muhyiddin İbnü'l-Arabî'ye göre bu gücü kullanmayıp keramet göstermeyen veliler bu güce dayanarak tasarrufta bulunan velilerden üstündür. (24)
 
Hülasa:
''Ben kulumu sevdiğimde onun işitir kulağı, görür gözü, tutar eli, yürür ayağı olurum. Benden isterse onu veririm, bana sığınırsa onu muhakkak korurum.'' (25) Bu Kutsi Hadisi örnek veren son dönemin önemli mutasavvıflarından Prof. Dr. Haydar Baş'ın mülahazalarıyla kerametin hükmü faslını sonlandırabiliriz:
Bir peygamber, peygamberliğini ispat etmek için mucize gösterme imken ve yetkisine sahiptir. Yani, mucize nübüvvet iddiasıyla birlikte bulunur halbuki veli bunu iddia edecek olsa anında kafir olur ve keramete layık olma vasfından sıyrılır. Bilakis veli, peygambere bağlı olduğunu ikrar eder. (26)
Demek ki veli için keramet asıl değildir. Asıl olan istikamettir ve peygamber, mucize göstermede ne kadar açık olması gerekiyorsa veli de keramet konusunda o kadar kapalı olmalıdır. Velinin kerametteki kapalılığı onun kemaline işarettir. Bir mürşit bir taraftan manen Hakk'la beraber olurken diğer taraftan zahiren halkla beraberdir. Ve halkın içinde insanların anlayacağı dilden onlara hitap ederek onların irşadıyla ilgilenir ve sebeplere tam sarılır. Sözü Eşrefoğlu'nun bir beyti ile bitirelim:
''Ne acip bir dalgıçtır ki
Daldığı deryalarda
Her katre bir derya olur,
Her derya bin bir umman…''
 
Cenab-ı Hak (c.c.) Himmetlerinden mahrum eylemesin. (27)

  KAYNAKÇA: 1. Prof. Dr. Haydar Baş, Makalat, s: 124, İcmal Yay, 1989, İstanbul /2. Diyanet, İslam Ansiklopedisi, Veli maddesi, Süleyman Uludağ, Cilt 43, Sayfa 135-150, 3. Yunus Suresi 62-65, 4. Taberi, Said İbni Cübeyr'den mervi, 5. Prof. Dr. Haydar Baş, Makalat, s: 124, İcmal Yay, 1989, İstanbul / 6. Diyanet, İslam Ansiklopedisi, Veli maddesi, Süleyman Uludağ, Cilt 43, Sayfa 135-150, / 7. A.g.e / 8. Mevlâna Nureddin Abdurrahman, İbn. Ahmed Cami, Nefhatül Üns, (Çevirenler Kâmil Candoğan, Sefer Malak, s: 29.1971, İst. / 9. A.g.e./ 10. Hakaik, Varak 35 a / 11. Prof. Dr. Haydar Baş, Makalat, s: 124, İcmal Yay, 1989, İstanbul / 12. A.g.e. / 13. (Şarani) 14. Prof. Dr. Haydar Baş, Makalat, s: 125, İcmal Yay, 1989, İstanbul, 15. Diyanet İslam Ansiklopedisi, Keramet maddesi, Süleyman Uludağ,  Cilt 25, Sayfa  1519-1534 / 16. Nureddin Es, Sabuni, Prof. Dr. Haydar Baş, Makalat, s: 126, İcmal Yay, 1989, İstanbul / 17. Ali İmran Suresi, 37.Ayet / 18. Meryem Suresi, 25. Ayet / 19. Neml Suresi, 40. Ayet / 20. Kehf Suresi, 18. Ayet / 21. Prof. Dr. Haydar Baş, Makalat, s: 127, İcmal Yay, 1989, İstanbul / 22. Diyanet İslam Ansiklopedisi, Keramet maddesi, Süleyman Uludağ,  Cilt 25, Sayfa  1519-1534 / 23. A.g.e. /24. A.g.e. /25. . Prof. Dr. Haydar Baş, Makalat, s: 128, İcmal Yay, 1989, İstanbul / 26. A.g.e. s: 129 / 27. A.g.e s: 129


 
Taha Furkan Dağıstanlı / diğer yazıları
Kınalı kuzular dedelerinin yolunda yürüdü
"Dedeciğim ben geldim"
Atatürk'ün Anzak annelerine yazdığı mektup okundu
Anzak Koyu'nda Şafak Ayini
Polisin alkollü sürücü ile imtihanı
44. seferde üflemeyi başardı
' Saray'la müzakere edilmez, mücadele edilir'
Zamanlaması manidar uyarı
Kameranın âlâsı üretildi
Ambargolar ASELSAN'ı kamçıladı
Vergi böyle toplanmaz
Eski Bakan Çelebi'den sert eleştiriler
'Tüm Almanya seçimdeki büyük başarınızı biliyor'
Steinmeier, Yavaş'a böyle dedi
Trabzonspor'un eski başkanı vefat etti
Evinde ölü bulundu
Bakan'ın sözlerine tepki gösterdi
'Tam bir Düyûn-ı Umûmiye sistemi'
İlk 3 ayda harcamaları yüzde 120 arttı
CHP: Tasarruf Saray'dan başlasın
Pentagon'dan Irak'a: Bölgedeki ABD güçlerini koru
Hem işgalci, hem koruma istiyor!
Adalet Bakanı mesajı verdi
'DEM Parti kapatılabilir'
Fanatik Yahudiler Mescid-i Aksa'ya baskın düzenledi
Bilinçli olarak gerginliği tırmandırıyorlar
'Saray' ziyareti öncesi kritik randevu
Kılıçdaroğlu, Özel ile görüşecek mi?
ABD'li senatör, İsrail'e desteğe tepki gösterdi
"Artık yeter!"
Kınalı kuzular dedelerinin yolunda yürüdü
"Dedeciğim ben geldim"
Atatürk'ün Anzak annelerine yazdığı mektup okundu
Anzak Koyu'nda Şafak Ayini
Polisin alkollü sürücü ile imtihanı
44. seferde üflemeyi başardı
' Saray'la müzakere edilmez, mücadele edilir'
Zamanlaması manidar uyarı
Kameranın âlâsı üretildi
Ambargolar ASELSAN'ı kamçıladı
Vergi böyle toplanmaz
Eski Bakan Çelebi'den sert eleştiriler
'Tüm Almanya seçimdeki büyük başarınızı biliyor'
Steinmeier, Yavaş'a böyle dedi
Trabzonspor'un eski başkanı vefat etti
Evinde ölü bulundu
Bakan'ın sözlerine tepki gösterdi
'Tam bir Düyûn-ı Umûmiye sistemi'
İlk 3 ayda harcamaları yüzde 120 arttı
CHP: Tasarruf Saray'dan başlasın
Pentagon'dan Irak'a: Bölgedeki ABD güçlerini koru
Hem işgalci, hem koruma istiyor!
Adalet Bakanı mesajı verdi
'DEM Parti kapatılabilir'
Fanatik Yahudiler Mescid-i Aksa'ya baskın düzenledi
Bilinçli olarak gerginliği tırmandırıyorlar
'Saray' ziyareti öncesi kritik randevu
Kılıçdaroğlu, Özel ile görüşecek mi?
ABD'li senatör, İsrail'e desteğe tepki gösterdi
"Artık yeter!"
logo

Beşyol Mah. 502. Sok. No: 6/1
Küçükçekmece / İstanbul

Telefon: (212) 624 09 99
E-posta: internet@yenimesaj.com.tr gundogdu@yenimesaj.com.tr


WhatsApp iletişim: (542) 289 52 85


Tüm hakları Yeni Mesaj adına saklıdır: ©1996-2024

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir. Yeni Mesaj Gazetesi'nde yer alan köşe yazıları sebebi ile ortaya çıkabilecek herhangi bir hukuksal, ekonomik, etik sorumluluk ilgili köşe yazarına ait olup Yeni Mesaj Gazetesi herhangi bir yükümlülük kabul etmez. Sözleşmesiz yazar, muhabir ve temsilcilere telif ödemesi yapılmaz.