AB ve IMF talepleri doğrultusunda kendi öz kaynaklarımızı devre dışı bırakan hükümetimiz, ciddi manada kaynak sıkıntısı çekmektedir.
Kaynak noktasında daraldıkça vatandaşın üzerindeki vergi yükü arttırılmaktadır.
Bu yılın ilk 2 ayında, sözde yüzde 8 enflasyonun bulunduğu bir ortamda Özel Tüketim Vergisi(ÖTV) tutarlarına ciddi oranlarda zam yapıldı.
Doğalgaz ve akaryakıtta yüzde 32
Motorlu taşıtlarda yüzde 70
Dayanıklı tüketim mallarında ise yüzde 47
Bunun neticesi olarak, ÖTV tahsilatında 2005 yılının ilk 2 ayında yüzde 31,7 bir artış yaşandı.
304 milyar dolara kadar faiz geliri olandan vergi alınmazken, zaten satın alma gücü bitmiş olan vatandaşın üzerindeki vergi yükünü arttırmak ekonomik gidişatı daha da zor duruma sokacaktır.
Yüzde 9,6'lık bir büyüme rakamıyla AB üyeleri arasında en üstte bulunmamıza rağmen, kişi başına düşen vergi yükünde de en üst sıralardayız. Kişi başına düşen milli gelirde ise en düşük sıralardayız.
Yükte zirve, gelirde en alt.
Vatandaşlarımız asli ihtiyaçlarını bile almakta zorluk çekerken, toplumun tamamına yayılan dolaylı vergiler vatandaşın belini daha da bükmektedir.
Dolaylı vergiler toplam verginin yüzde 73'üne tekabül etmektedir. Yani kalan yüzde 27 dolaysız vergi, asıl vergi oluyor.
Olması gereken vergi, az kazanandan az, çok kazanandan çok şeklinde olmalıdır.
Vergilendirme sistemine son yıllarda yeni bir yaklaşım ortaya koyan Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in fikirleri ise oldukça dikkat çekicidir ve içinde bulunduğumuz sıkıntıların çözümü mahiyetindedir.
Haydar Bey toplumu iki kesime ayırıyor: Tüketim kesimi, üretim kesimi.
Tüketim kesimini 100 milyar TL'nin altında geliri olan vatandaşlar, üretim kesimini ise 100 milyar TL'nin üzerinde geliri olan vatandaşlar olarak sınıflandırıyor.
Kısaca mekanizma şöyle işliyor:
Tüketim kesiminden alınan vergiyi iptal ediyorsun. Buna ilaveten Sosyal Devlet Projesi adı altında tüketim kesiminin cebini güçlendiriyorsun. Vatandaşın cebine daha önce 1 giriyorsa, şimdi 4-5 girmeye başlıyor. Bunun üzerine vatandaş daha önce ihtiyaçlarını bile almada zorlanırken, şimdi fazlasıyla tüketim yapmaya başlıyor. Bu durum üretimi tetikliyor ve tüketim kesiminden almadığın vergi tutarından kat kat fazla miktarı üretimi patlayan üreticiden tahsil edebiliyorsun.
Rakamlarla izah edersek, 100 milyarın TL'nin altında geliri olan vatandaştan vergi almayarak ve diğer "Sosyal Devlet Projesi"ni hayata geçirerek, devlet 40 katrilyon TL'yi piyasaya adil bir şekilde sürmüş oluyor. Piyasada bu para ekonomi kurallarına göre 1 yılda ortalama 15 defa dolanır ve 600 katrilyonluk bir işlem hacmi oluşur. Devletin buradan alacağı vergi minimum 150 katrilyon TL'dir.
Bu vergilendirme sisteminde kim kazanmaktadır, kim kaybetmektedir?
Vatandaşın parasal gücü 4-5 kat artıyor, devlet ise 40 koyuyor 150 alıyor.
Bu sisteme göre daha fazla vergi toplayabilen devlet cebine daha fazla giren ve ihtiyaçlarını karşılayabilen tüketim kesimi denilen halkın önemli bir bölümü ve tüketimin canlanmasıyla pazar sorunu kalmayan üretim kesimi oldukça kazanmaktadır.
Kaybedecek kimlerdir?
Esasen kaybedecek yoktur. Sadece vatandaşın sırtından para kazanan rantiyeci kesimi, çalışmadan, bir değer ortaya koymadan para kazanamayacağından üretime kanalize olacak ve böylece onlar da reel ekonomiye katkı sağlayacaklardır.
Artık verginin gerçek anlamına kavuşması gerekmektedir.
Vergi, vatandaşı ezdikçe ezen bir unsur değil, devleti ve vatandaşı üzerinde daha sağlıklı bir yaşama taşıyan bir binek olmalıdır.
Kaynak noktasında daraldıkça vatandaşın üzerindeki vergi yükü arttırılmaktadır.
Bu yılın ilk 2 ayında, sözde yüzde 8 enflasyonun bulunduğu bir ortamda Özel Tüketim Vergisi(ÖTV) tutarlarına ciddi oranlarda zam yapıldı.
Doğalgaz ve akaryakıtta yüzde 32
Motorlu taşıtlarda yüzde 70
Dayanıklı tüketim mallarında ise yüzde 47
Bunun neticesi olarak, ÖTV tahsilatında 2005 yılının ilk 2 ayında yüzde 31,7 bir artış yaşandı.
304 milyar dolara kadar faiz geliri olandan vergi alınmazken, zaten satın alma gücü bitmiş olan vatandaşın üzerindeki vergi yükünü arttırmak ekonomik gidişatı daha da zor duruma sokacaktır.
Yüzde 9,6'lık bir büyüme rakamıyla AB üyeleri arasında en üstte bulunmamıza rağmen, kişi başına düşen vergi yükünde de en üst sıralardayız. Kişi başına düşen milli gelirde ise en düşük sıralardayız.
Yükte zirve, gelirde en alt.
Vatandaşlarımız asli ihtiyaçlarını bile almakta zorluk çekerken, toplumun tamamına yayılan dolaylı vergiler vatandaşın belini daha da bükmektedir.
Dolaylı vergiler toplam verginin yüzde 73'üne tekabül etmektedir. Yani kalan yüzde 27 dolaysız vergi, asıl vergi oluyor.
Olması gereken vergi, az kazanandan az, çok kazanandan çok şeklinde olmalıdır.
Vergilendirme sistemine son yıllarda yeni bir yaklaşım ortaya koyan Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in fikirleri ise oldukça dikkat çekicidir ve içinde bulunduğumuz sıkıntıların çözümü mahiyetindedir.
Haydar Bey toplumu iki kesime ayırıyor: Tüketim kesimi, üretim kesimi.
Tüketim kesimini 100 milyar TL'nin altında geliri olan vatandaşlar, üretim kesimini ise 100 milyar TL'nin üzerinde geliri olan vatandaşlar olarak sınıflandırıyor.
Kısaca mekanizma şöyle işliyor:
Tüketim kesiminden alınan vergiyi iptal ediyorsun. Buna ilaveten Sosyal Devlet Projesi adı altında tüketim kesiminin cebini güçlendiriyorsun. Vatandaşın cebine daha önce 1 giriyorsa, şimdi 4-5 girmeye başlıyor. Bunun üzerine vatandaş daha önce ihtiyaçlarını bile almada zorlanırken, şimdi fazlasıyla tüketim yapmaya başlıyor. Bu durum üretimi tetikliyor ve tüketim kesiminden almadığın vergi tutarından kat kat fazla miktarı üretimi patlayan üreticiden tahsil edebiliyorsun.
Rakamlarla izah edersek, 100 milyarın TL'nin altında geliri olan vatandaştan vergi almayarak ve diğer "Sosyal Devlet Projesi"ni hayata geçirerek, devlet 40 katrilyon TL'yi piyasaya adil bir şekilde sürmüş oluyor. Piyasada bu para ekonomi kurallarına göre 1 yılda ortalama 15 defa dolanır ve 600 katrilyonluk bir işlem hacmi oluşur. Devletin buradan alacağı vergi minimum 150 katrilyon TL'dir.
Bu vergilendirme sisteminde kim kazanmaktadır, kim kaybetmektedir?
Vatandaşın parasal gücü 4-5 kat artıyor, devlet ise 40 koyuyor 150 alıyor.
Bu sisteme göre daha fazla vergi toplayabilen devlet cebine daha fazla giren ve ihtiyaçlarını karşılayabilen tüketim kesimi denilen halkın önemli bir bölümü ve tüketimin canlanmasıyla pazar sorunu kalmayan üretim kesimi oldukça kazanmaktadır.
Kaybedecek kimlerdir?
Esasen kaybedecek yoktur. Sadece vatandaşın sırtından para kazanan rantiyeci kesimi, çalışmadan, bir değer ortaya koymadan para kazanamayacağından üretime kanalize olacak ve böylece onlar da reel ekonomiye katkı sağlayacaklardır.
Artık verginin gerçek anlamına kavuşması gerekmektedir.
Vergi, vatandaşı ezdikçe ezen bir unsur değil, devleti ve vatandaşı üzerinde daha sağlıklı bir yaşama taşıyan bir binek olmalıdır.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Vatandaşın refahı için maaşa zam yapmamak! / 24.04.2024
- Bugün ulusal egemenliği kazandığımız gün / 23.04.2024
- Asılla vekil arasındaki gelir uçurumu! / 20.04.2024
- Enflasyon ve cari açık bahanesiyle fakirleştiriliyoruz! / 19.04.2024
- Türkiye ekonomisi böyle gitmez! / 17.04.2024
- Sevgiliye vuslatın 4. yıl dönümü / 16.04.2024
- İngiliz gazetesinden Türk siyasetine ayar! / 09.04.2024
- ‘Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur’ / 06.04.2024
- Seçimde katmerli adaletsizlik / 05.04.2024
- BTP oylarını artırdı / 03.04.2024
- Bugün ulusal egemenliği kazandığımız gün / 23.04.2024
- Asılla vekil arasındaki gelir uçurumu! / 20.04.2024
- Enflasyon ve cari açık bahanesiyle fakirleştiriliyoruz! / 19.04.2024
- Türkiye ekonomisi böyle gitmez! / 17.04.2024
- Sevgiliye vuslatın 4. yıl dönümü / 16.04.2024
- İngiliz gazetesinden Türk siyasetine ayar! / 09.04.2024
- ‘Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur’ / 06.04.2024
- Seçimde katmerli adaletsizlik / 05.04.2024
- BTP oylarını artırdı / 03.04.2024