Prof. Dr. Haydar Baş, "Din Tahripçilerine Kur'an-ı Kerim'in Cevabı" eserinde Yahudilerin hitap şekli hakkında şu bilgileri veriyor:
"Yahudiler Allah'ın kendilerine gönderdiği kitabı tahrif etmiş, kelime ve cümlelerin yerlerini değiştirmiş, manalarını saptırmış, gerçekleri ve bu arada Hz. Peygamberin geleceğini müjdeleyen kısımları örtmüş, bozmuş ve inkâr etmişlerdir. Resûlullah'ın zamanında da ilk anda kötü maksatlarını belli etmeyecek sözleri kullanarak; onu tahkir etmek ve kinlerini tatmin etmek yoluna gitmişlerdir. Mesela 'râinâ' kelimesi 'bizi gözet' manasına gelir, aynı harfinin kesresi biraz uzatılarak söylenirse; 'râînâ/bizim çobanımız' manasına gelir. İşte buna benzer kelime oyunları ile akıllarınca peygambere hakaret ediyorlardı. (M. Hamdi Yazır, a.g.e; c.1, s.375 vd).
Bu konuda Kur'ân-ı Kerîm; aşağıda zikredilen ayetlerde onların oyunlarını bozmakta ve haklarında hayırlı olacak yolu göstermektedir:
"Kendilerine Kitap'tan nasip verilenlere baksana! Sapıklığı satın alıyorlar ve sizin de yoldan çıkmanızı istiyorlar. Allah düşmanlarınızı sizden daha iyi bilir. Gerçek bir dost olarak Allah yeter, bir yardımcı olarak da Allah kâfidir. Yahudilerden bir kısmı kelimeleri yerlerinden değiştirirler, dillerini eğerek, bükerek ve dine saldırarak (Peygambere karşı); 'işittik ve karşı geldik, dinle dinlemez olası râînâ' derler. Eğer onlar; 'işittik, itaat ettik, dinle ve bizi gözet' deselerdi, şüphesiz kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olacaktı fakat küfürleri (gerçeği kabul etmemeleri) sebebiyle Allah onları lânetlemiştir. Artık pek az inanırlar." (Nisâ: 44-46).
Râînâ, 'bizim çoban' demektir. Yahudilerin bu tabirleri hakikat karşısında ciddi bir kabalıktı. Bu İslam'a itirazın hissi boyutu idi. Cenâb-ı Hak tarafından; bu tip kabalıklara düşmemeleri için müminler şöyle ikaz edilmektedir:
"Ey iman edenler! 'Râinâ' demeyin, 'Unzurnâ' deyin. (Söylenenleri) dinleyin. Kâfirler için elem verici azap vardır." (Bakara: 104).
Resûlullah (s.a.v.) müslümanlara bir şey öğretirken, bizi biraz bekle, acele etme manasına gelen 'râinâ' derlerdi. Yahudilerin de sövmek manasına gelen 'râinâ' kelimeleri vardı. Müslümanların bu sözünü işitince; Efendimize kötü maksatla öyle hitap etmeye başladılar. Bunun üzerine 'râinâ' demeyin aynı manaya gelen 'unzurnâ' deyin buyruldu ki bu kelimenin manası; 'bizi bekle' demektir.
Rivayet olunur ki; Ehl-i Kitap'tan Kâ'b b. el-Eşref Medine'den Mekke'ye gelmiş, müşrikleri Hz. Peygamber ve müslümanlar aleyhine kışkırtarak beraber mücadeleye çağırmıştı. Bu arada müşrikler, "Bizim dinimiz mi, yoksa Muhammed'in dini mi haktır, hangimiz doğru yoldayız?" diye sormuşlar ve ondan, "Siz doğru yoldasınız" cevabını almışlardı. (Kâdı Beydavi, c.I, s.281).
Küfür tek bir millettir prensibi gereğince onlar küfürde birleşip aralarında ittifak kurarlarken, Kur'ân-ı Kerîm bunlara şöyle cevap veriyordu: "Kendilerine Kitap'tan nasip verilenleri görmedin mi? Putlara ve bâtılâ iman ediyorlar, sonra da kâfirler için, 'Bunlar, Allah'a iman edenlerden daha doğru yoldadır' diyorlar. Bunlar, Allah'ın lânetlediği kimselerdir; Allah'ın rahmetinden uzaklaştırdığı (lânetli) kimseye gerçek bir yardımcı bulamazsın." (Nîsa: 51-52).
Yahudiler, İslâm'a itirazlarını maddi-manevi, aklî-hissi bütün güçlerini kullanarak sürdürmüşlerdir. Yahudilerin fitne ve nifak çıkarmaları ve Müslümanlar arasına düşmanlık sokmaları bu itirazların sonucu, düzenledikleri entrikalarla olmuştur. Bunun bir örneği Evs ve Hazrec kabilelerinin eski düşmanlıklarının Yahudilerin kışkırtmaları ile tekrar ortaya çıkarılmasıdır. Kur'ân, bunları uyarıyor:
"De ki: Ey kitap ehli! Allah yaptıklarınızı görüp dururken niçin Allah'ın ayetlerini inkâr ediyorsunuz? De ki: Ey ehl-i kitap! (Gerçeği) görüp bildiğiniz halde niçin Allah'ın yolunu eğri göstermeye yeltenerek müminleri Allah yolundan çevirmeye kalkışıyorsunuz? Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir." (Âl-i İmran: 98-99).
Diğer taraftan Yahudiler, münafıkları da aralarına alarak kaş ve gözleriyle müslümanları çekiştirip küstahlık yapıyorlardı. (Kâdı Beydâvî, c.I, s.504).
Bu fitne ve nifak gayretleri Kur'ân tarafından şöylece yüzlerine vuruluyordu:
"Gizli konuşmaktan men edildikten sonra yine o yasaklananı yapmaya kalkışarak, günah, düşmanlık ve Peygamber'e karşı gelmek hususunda gizlice konuşanları görmedin mi? Onlar sana geldikleri zaman Seni, Allah'ın selamlamadığı bir şekilde selamlıyorlar kendi içlerinden de: bu söylediklerimiz yüzünden Allah'ın bize azap etmesi gerekmez miydi? derler, cehennem onlara yeter. Oraya gireceklerdir ne kötü dönüş yeridir orası!" (Mücâdele: 8)."
Gökhan Demir / diğer yazıları
- Mustafa Kemal ile beraber hareket dönemi-II / 10.12.2020
- Mustafa Kemal ile beraber hareket dönemi-I / 09.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-VI / 08.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-V / 07.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-IV / 04.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-III / 03.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-II / 02.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-I / 01.12.2020
- Millî Mücadele’de din adamları-XI / 30.11.2020
- Millî Mücadele’de din adamları-X / 29.11.2020
- Mustafa Kemal ile beraber hareket dönemi-I / 09.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-VI / 08.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-V / 07.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-IV / 04.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-III / 03.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-II / 02.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-I / 01.12.2020
- Millî Mücadele’de din adamları-XI / 30.11.2020
- Millî Mücadele’de din adamları-X / 29.11.2020