Zafer bayramının yıldönümünde AB'nin Sevr hesabı ve Bağımsızlığın değeri!

Hürriyetin anlamını kavramak için, esaretin ne demek olduğunu bilmek gereklidir. Bu acı tecrübeyi yaşayanlar için bağımsızlık ekmek, su, hava gibi vazgeçilmez, paha biçilmez bir değerdir.

Hürriyetin olmadığı yerde ne can, ne mal, ne namus, ne din emniyetinden söz edilir. Türk Milleti bu acı tecrübeyi yakın tarihinde yaşamıştır. I. Dünya Savaşı'ndan yenilgiyle çıkan Osmanlı topraklarının her köşesi işgal edilmişti. Antep, Maraş ve Urfa'da Fransız, İzmir'de Yunan, İstanbul'da İngiliz askerleri kol geziyordu. Hatta rütbesiz bir İngiliz askeri, işgal altındaki İstanbul'da Osmanlı sadrazamının arabasını durduruyor ve kendisini tutuklayarak İngiliz karargâhına götürüyordu. (Kurtuluş filmini seyredenler bu sahneyi hatırlayacaklardır).

Aynı durum Anadolu'nun işgal altındaki bütün bölgelerinde geçerliydi. Buralarda Yunan, İngiliz, Fransız, İtalyan bayrakları dalgalanıyordu. Can, mal, namus, din, vatan hiç bir şey emniyet altında değildi. Mustafa Kemal Atatürk'ün ifadesiyle "... Aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmş ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmişti..."

Bütün bu ahvale rağmen muhtaç olduğu kudreti damarlarındaki asil kanda bulan bu millet, büyük bir kurtuluş mücadelesi vererek bağımsızlığını kazandı.

Gaziantep Valiliğinin girişinde bulunan ve 1920'de Fransız işgaline karşı Türk direnişini anlatan bir kabartmada Fransız askerleri bir Türk kadınının çarşafını indiriyor, kendilerine engel olmak isteyen oğlunu da süngülüyorlardı. Bu tablo o yılları ve yaşanan hadiseleri hatırlatması bakımından mânidardır.

İşte bu noktada biraz duruyoruz. AB komisyonu Türkiye büyükelçisi görevini bir dönem sürdürmüş olan Karen Fogg Antep Valiliğini ziyaretinde bakın ne demişti,

"Fransız işadamları Antep'e gelirse onlara aşağıdaki tabloyu gösterin".

Bu sözlere şaşırmamak lazım. Dünkü İtilaf Devletleri, bugün AB'ni vücuda getirdi ve 1919'da kursaklarında kalan heveslerini tatmin etmek için Sevr'i hayata geçirmeye kalkışıyorlar. O gün silahla yapamadıklarını bugün AB ve IMF eliyle yapma hevesindeler.

İşte Almanya eski Başbakanı Helmut Schmidt'in sözleri:

"Türkiye'ye AB adaylığı statüsü verilmesi hatadır. Hatta Sevr Antlaşması'nı imzalamış olmasına rağmen Türkiye'nin bölünmemiş olması da hatadır."

Bunlar bizi şaşırtmamalıdır. Çünkü bu mantık Avrupa'nın işgalci ecdadından aldığı mirastır. Fakat unutulmasın ki biz de "Bağımsızlık benim karakterimdir" diyen Atatürk'ün mirasını devraldık. Bu sebeple Kopenhag Kriterleri, AB uyum yasaları, Katılım Ortaklığı Belgesi, yapısal reformlar vs. adı altında ulusal bağımsızlığımıza vurulan öldürücü darbelerin asıl maksadını ve varacağı noktayı iyi hesap etmek zorundayız.

Kurtuluş Savaşını yaşayan gazilerimizden hâlâ hayatta olanlar vardır. İşgalin, esaretin, zulmün ne olduğunu sorsak ağlayarak anlatırlar. Çünkü;

Hürriyetin anlamını kavramak için esaretin ne demek olduğunu bilmek gerekir.

30 Ağustos Zafer Bayramının yıldönümünü kutlarken unutulmaması gerekir ki bağımsızlık kolay kazanılmamıştır. Bu sebeple kıymeti iyi bilinmeli, önemi iyi kavranmalı ve bağımsızlığımıza darbe vuran her türlü uygulamanın önüne geçilmelidir.