Nisâ suresinin 103. âyet-i kerimesinde, "Namazı kılıp bitirdiğiniz zaman Allah'ı zikrediniz." buyurulması, zikrin özel olarak, farz olan namazdan ayrı olarak da yapılmasının emredildiğine dair delildir.
Ankebût suresinin 45. âyet-i kerimesinin meali şöyledir:
"Muhakkak ki namaz, insanı her türlü kötülükten men eder (çeker). Allah'ı zikir en büyüktür" Bu âyet-i kerimede de namazla ilgili beyanat bittikten sonra "Allah'ı zikir" den bahsedilmesi, meşrepler tarafından günümüze kadar uygulanagelen zikir metotları ve zikri eğitimin Kur 'ani olduğunu gösteren bir diğer delildir.
Asr-ı Saadet'e, Resulullah'ın ve ashabının hayatına bakıldığında, bu özel zikrin sayısız örneklerine rastlamak ve hatta her bir sahabenin ayrı bir "zikir meşrebi" olduğuna dair deliller bulmak ebette mümkündür.
Özellikle Peygamber Efendimizin, Hulefâi Râşidin olan Hz. Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali'ye (ra); Hz. Safiyye, Cüveyriye, Ümmühâni, Ummü Süleym, Şeddat b. Evs... gibi ashabın ileri gelenlerine bugünkü tabirle "ders tarif ettiği" ve her birinin meşreplerine uygun vird verdiği tarihî vesikalarla kayıtlıdır. Bu sebeple birkaç hadis-i şerif ile yetineceğiz:
"Zikrin efdal ve üstünü L ilâhe illallah'; duanın efdal ve üstünü de 'el-Hamdülillah'dır."
Huzayfetü'l-Yemânî der ki: "Dilimin çirkin ve acı sözlülüğünden Resûlullah'a şikâyet ettim: - Ya Resûlullah, dilim beni yakıyor, dedim.
Resûlullah (sav): - 'İstiğfardan yararlanılırken sen neredeydin? Ben günde yüce Allah'a yüz kere istiğfar ve O'na tevbe ediyorum', buyurdu" (Tirmizî'de Tâc Tercümesi, Hadis no: 297)
Peygamberimiz: "Bir kimse hizb'ini (virdini, dersini) veya onun bir cüz'ünü okumadan uyur da onu sabah namazı ile öğle namazı arasında okursa, kendisine onu gece okumuş gibi sevap yazılır." buyurmuştur. (Riyazussalihin, Hadis no: 1867)
Zikrin bu kadar önemli olmasının sebebi nedir?
Resûlullah (sav): "İman, içinizde elbisenin yıprandığı gibi yıpranır. Kalplerinizde imanın yenilenmesi için Allah'a dua ediniz." buyurmuştur. (Müslim'den Nevevi, el-Ezkâr, s. 17 ve 134/32)
İbn-i Abbas (ra) şöyle buyurmuş tur: "Her mü'minin kalbinde bir şeytan bulunur. Fakat mü'min, zikr-i ilahi ile meşgul olursa şeytan küçülür. Zikr-i ilâhi ile meşgul olmayı unutunca şeytan vesveseye devam eder."
"Kul, 'Lâ ilâhe illâllah' dediği zaman rubûbiyyet iddia eden nefs, heva ve şehveti; ulûhiyet izhar eden ilahları ret ve inkârı kasteder...
İşte zikreden kul, 'lâ ilâhe' ifadesindeki 'nefiy' bölümü ile kendisine düşman olanların arzularının saltanatına son verir.
İspat bölümünü ifade eden 'illâllah' kısmı ise Hakk'ın ve O'nun askerleri durumunda olan kalp, ilim, Kur'an, Sünnet ve ilhamın hâkimiyetlerini ortaya koyar...
Zikir bir nurdur. Kalbi kapladığı ve hâkimiyeti atına aldığı zaman kalbi de kalp gözlerini de nurlandırır...
Hak Teâlâ: "İşte senden perdeyi kaldırdık. Bugün gözün ne kadar keskindir," buyurmuştur." (Kaf /76)
İşte bu noktada, zikretmenin amacı tahakkuk etmiş, Elest Bezmindeki ruhi safiyete ulaşılmış olur. Bütün ibadetlerden, emirlere uymak ve yasaklardan kaçınmaktan amaçlanan nihai sonuç da bu değil midir?
(Prof. Dr. Haydar Baş, İslam ve Mevlâna, sayfa 192-195)
- Emanetine biz sahip çıkacağız / 18.04.2024
- ‘Haydar Hoca ezber bozandı’ / 17.04.2024
- Ölüm sende dirildi / 16.04.2024
- Sensiz zifiri karanlıklardayız / 15.04.2024
- Şevval orucu ve kurtuluş namazı hakkında / 13.04.2024
- Bayramı fırsat bilmelidir / 09.04.2024
- Elveda ey Ramazan / 08.04.2024
- ‘Oldum’ diyen insan azarmış / 06.04.2024
- Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır / 05.04.2024