Bağımsız Türkiye Partisi'nin kuruluş gerekçeleri, Genel Başkan Prof. Dr. Haydar Baş'ın milletimizi önceden haberdar ettiği tehdit ve tehlikeler, milli duruşu, Milli Ekonomi Modeli ve somut kalkınma projeleri, AB şeflerinin niyetlerini artık açık-seçik ortaya koyması ve AKP'nin 2 yıllık oyalama sürecinin milletimizin gırtlağına dayanması sebebiyle, çok daha yoğun şekilde toplum nezdinde yerini bulmaya başladı.
Son günlerde Kuvay-ı Milliye söylemleri, AB ve ABD gibi işgalci-sömürgeci global güçlere karşı milli duruş manevraları, yerli ve yabancı diyalogcu-misyonerlerin mübarek vatanımıza ve mukaddes dinimize çok ciddi ihanetler içinde olduklarına dikkat çekme feryatları yükselen değer oldu.
Düşünün, Moon teşkilatının Türkiye'deki önemli isimlerinden Yaşar Nuri Öztürk bile Kuvvacı oluvermiş, misyoner karşıtı söylemlere yapışmış...
Bugüne kadar Türkiye'de AB, ABD ve IMF'ye tezgahtarlık yapan muhafazakâr denenmiş partiler bile şimdi olmuşlar AB ve ABD karşıtı... Anlatılanlara bakılırsa aslan postuna bürünmüş çakallar şehre inmiş.
BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş'ın 22-23 sene önce "AB, tam bir Sevr projesidir; Sevr'in hortlatılmasıdır. Avrupa, sadece sözde Ermeni soykırımı değil, yakında Rum soykırımını da Türkiye'ye iftira edecek, Türkiyey'i lokma lokma bölmeye kalkışacaklar" dediğinde, "Yok canım, bunlar komplo teorileri, böyle şey olmaz" diyenlerin başları şimdi önlerine düştü; Haydar Baş bey yine haklı çıktı, demeye başladılar. Yılların AB'cileri, "Ey millet, biz de AB'ye karşıyız, Kuvay-ı Milliyeciyiz, AB namlı Sevr projesini kabul edemeyiz" diyorlar. Niye? Çünkü BTP Genel Başkanı'nın yıllar öncesinden uyardığı Sevr tehdidi, AB şefleri tarafından şimdi Ankara'dakilerin anlayacağı şekilde beyan ediliyor. 24 şubat 2005 günü Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu toplantısı kapanış oturumunda Avrupa parlamentosu milletvekili Fransız Jak Toubon, "Türkiye'nin Sevr Anlaşması'nı ve Ermeni soykırımını kabul etmesini" istedi. Rum Parlamenter de, "Türkiye'nin Ermenilere, Rumlara ve Kürtlere soykırım uyguladığını, bu soykırımı kabul etmesi gerektiğini" öne sürdü.
Fransa Parlamentosu ise "Türkiye'nin AB üyeliği konusunda ülkede referanduma gidilmesini" 730 "Evet'', 66 "Hayır'' oyu ile kabul etti.
Böylesi bir "AB namlı Sevr süreci"nde hala AB yandaşı olmak için ya akılsız olmak lazım, ya da AB'den semirenlerden olmak? Dolayısyla geçmişin AB'cileri vebadan kaçar gibi AB'den kaçıyorlar, güya Kuvay-ı Milliyeci olduklarını ilan ediyorlar. Geçmişin bu denenmiş AB tezgahtarlarının yeni bir oyununa gelmemek için basiretli olmak şart. Zira Türkiye'nin, suret-i hak'tan görünenlerin yeni bir oyununa tahammülü yok.
Dolayısıyla 70 milyon insanımıza "foyametre" şart.
İmdi... Ben size birkaç parametre veya "foyametre" tekrar sunayım da "Gerçekten kim kimdir?"i bizzat fark edin... Böylece suret-i haktan görünenlerin foyası ortaya çıksın.
MHP Genel Başkan Vekili Şefkat Çetin'in 31 Mayıs 2002 Cuma günkü açıklamasından işte size can alıcı bir parametre:
"Deklare edilen ve AB tarafından da olumlu karşılanan Ulusal Program çerçevesinde 14 ayı aşkın bir süredir çok sayıda yasal düzenleme MHP'ye rağmen değil, bizzat MHP'nin katkısıyla hayata geçirilmiştir."
Son günlerde AB karşıtı imiş gibi meydanlarda gezinen MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin 7 Haziran 2002 günkü basın toplantısından bir foyametre:
"Avrupa Birliği Türkiye'nin temel siyasi hedefidir. MHP, Avrupa Birliği üyelik sürecimizi gönülden desteklemektedir.
Helsinki zirvesinde adaylık statümüzün kabulü, MHP'nin ortağı olduğu 57. Hükümet döneminde gerçekleştirilmiştir.
Helsinki sonrası dönemde Avrupa Birliğine uyum yönünde çok önemli adımlar atılmıştır. Bu konuda önemli açılımlar içeren Ulusal Program hazırlanmış ve uygulamaya konulmuştur. Aradan geçen dönem zarfında bu programda yer alan başlıca hedeflere de büyük ölçüde ulaşılmıştır.
MHP, gerek Ulusal Programın hazırlanmasında, gerekse de köklü reformların TBMM'de kabul edilmesinde çok önemli siyasi bir destek sağlamıştır. Bu konularda gönül rahatlığı içindeyiz.
Ulusal Programda Türkiye'nin üyelik sürecinde atacağı adımların ve bu konuda üstlendiği yükümlülüklerinin çerçevesi çok açık olarak çizilmiştir. Milliyetçi Hareket Partisinin Ulusal Programda belirlenen bu esaslara ve çerçeveye bağlılığı sürmektedir."
Saadet Partisi'nin (SP) "parti programı"ndan da bir parametre aktaralım, dilerseniz...
"4. 1. Türkiye'nin Batı İle İlişkileri
a. Avrupa Birliği:
Saadet Partisi'ne göre, Türkiye'nin Avrupa Birliği ile ilişkileri, ülkemizde, insan hakları ve demokrasi uygulamasının AB kriterlerine uygun hale getirilmesi ve bu değerlerin Avrupa ile birlikte daha da geliştirilmesi açısından önemlidir.
Bu nedenle, Türkiye - AB ilişkilerinde 1999 yılı sonunda Helsinki Belgesi ile gelinen yeni aşamayı bir fırsat olarak görmekteyiz. Ancak, Türkiye'nin Katılım Ortaklığı Belgesi'ne karşılık hazırladığı Ulusal Program'ın, özellikle siyasi kriterlerde, zamanlama ve içerik açısından beklentileri karşılamadığını düşünüyoruz. Eğer bu program revize edilmezse Türkiye'nin AB üyeliği süresi yavaşlayacaktır.
Biz Türkiye- AB ilişkilerinin devam etmesi ve Türkiye'nin makul bir sürede AB üyesi olmasının, hak ve adalete dayalı yeni bir dünyanın kuruluşuna çok önemli katkılar bulunacağına inanıyoruz. Türkiye'de Kopenhag kriterlerinin yaşama geçmesi, yani demokrasinin evrensel boyutlara ulaşması, ekonominin sağlıklı dengelere oturması, Türkiye'yi olduğu kadar dünyayı da rahatlatacaktır...
b. Türkiye - ABD İlişkileri:
NATO'da müttefikimiz olan ABD ile, yukarıda açıkladığımız ilkeler çerçevesinde, ilişkilerimizin geliştirilerek sürdürülmesini istiyoruz..."
Şimdi ben sorayım, siz cevap verin; kim kimdir?
Yarın da İncirlik'teki Amerikan atom bombalarını konuşalım dilerseniz?
Son günlerde Kuvay-ı Milliye söylemleri, AB ve ABD gibi işgalci-sömürgeci global güçlere karşı milli duruş manevraları, yerli ve yabancı diyalogcu-misyonerlerin mübarek vatanımıza ve mukaddes dinimize çok ciddi ihanetler içinde olduklarına dikkat çekme feryatları yükselen değer oldu.
Düşünün, Moon teşkilatının Türkiye'deki önemli isimlerinden Yaşar Nuri Öztürk bile Kuvvacı oluvermiş, misyoner karşıtı söylemlere yapışmış...
Bugüne kadar Türkiye'de AB, ABD ve IMF'ye tezgahtarlık yapan muhafazakâr denenmiş partiler bile şimdi olmuşlar AB ve ABD karşıtı... Anlatılanlara bakılırsa aslan postuna bürünmüş çakallar şehre inmiş.
BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş'ın 22-23 sene önce "AB, tam bir Sevr projesidir; Sevr'in hortlatılmasıdır. Avrupa, sadece sözde Ermeni soykırımı değil, yakında Rum soykırımını da Türkiye'ye iftira edecek, Türkiyey'i lokma lokma bölmeye kalkışacaklar" dediğinde, "Yok canım, bunlar komplo teorileri, böyle şey olmaz" diyenlerin başları şimdi önlerine düştü; Haydar Baş bey yine haklı çıktı, demeye başladılar. Yılların AB'cileri, "Ey millet, biz de AB'ye karşıyız, Kuvay-ı Milliyeciyiz, AB namlı Sevr projesini kabul edemeyiz" diyorlar. Niye? Çünkü BTP Genel Başkanı'nın yıllar öncesinden uyardığı Sevr tehdidi, AB şefleri tarafından şimdi Ankara'dakilerin anlayacağı şekilde beyan ediliyor. 24 şubat 2005 günü Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu toplantısı kapanış oturumunda Avrupa parlamentosu milletvekili Fransız Jak Toubon, "Türkiye'nin Sevr Anlaşması'nı ve Ermeni soykırımını kabul etmesini" istedi. Rum Parlamenter de, "Türkiye'nin Ermenilere, Rumlara ve Kürtlere soykırım uyguladığını, bu soykırımı kabul etmesi gerektiğini" öne sürdü.
Fransa Parlamentosu ise "Türkiye'nin AB üyeliği konusunda ülkede referanduma gidilmesini" 730 "Evet'', 66 "Hayır'' oyu ile kabul etti.
Böylesi bir "AB namlı Sevr süreci"nde hala AB yandaşı olmak için ya akılsız olmak lazım, ya da AB'den semirenlerden olmak? Dolayısyla geçmişin AB'cileri vebadan kaçar gibi AB'den kaçıyorlar, güya Kuvay-ı Milliyeci olduklarını ilan ediyorlar. Geçmişin bu denenmiş AB tezgahtarlarının yeni bir oyununa gelmemek için basiretli olmak şart. Zira Türkiye'nin, suret-i hak'tan görünenlerin yeni bir oyununa tahammülü yok.
Dolayısıyla 70 milyon insanımıza "foyametre" şart.
İmdi... Ben size birkaç parametre veya "foyametre" tekrar sunayım da "Gerçekten kim kimdir?"i bizzat fark edin... Böylece suret-i haktan görünenlerin foyası ortaya çıksın.
MHP Genel Başkan Vekili Şefkat Çetin'in 31 Mayıs 2002 Cuma günkü açıklamasından işte size can alıcı bir parametre:
"Deklare edilen ve AB tarafından da olumlu karşılanan Ulusal Program çerçevesinde 14 ayı aşkın bir süredir çok sayıda yasal düzenleme MHP'ye rağmen değil, bizzat MHP'nin katkısıyla hayata geçirilmiştir."
Son günlerde AB karşıtı imiş gibi meydanlarda gezinen MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin 7 Haziran 2002 günkü basın toplantısından bir foyametre:
"Avrupa Birliği Türkiye'nin temel siyasi hedefidir. MHP, Avrupa Birliği üyelik sürecimizi gönülden desteklemektedir.
Helsinki zirvesinde adaylık statümüzün kabulü, MHP'nin ortağı olduğu 57. Hükümet döneminde gerçekleştirilmiştir.
Helsinki sonrası dönemde Avrupa Birliğine uyum yönünde çok önemli adımlar atılmıştır. Bu konuda önemli açılımlar içeren Ulusal Program hazırlanmış ve uygulamaya konulmuştur. Aradan geçen dönem zarfında bu programda yer alan başlıca hedeflere de büyük ölçüde ulaşılmıştır.
MHP, gerek Ulusal Programın hazırlanmasında, gerekse de köklü reformların TBMM'de kabul edilmesinde çok önemli siyasi bir destek sağlamıştır. Bu konularda gönül rahatlığı içindeyiz.
Ulusal Programda Türkiye'nin üyelik sürecinde atacağı adımların ve bu konuda üstlendiği yükümlülüklerinin çerçevesi çok açık olarak çizilmiştir. Milliyetçi Hareket Partisinin Ulusal Programda belirlenen bu esaslara ve çerçeveye bağlılığı sürmektedir."
Saadet Partisi'nin (SP) "parti programı"ndan da bir parametre aktaralım, dilerseniz...
"4. 1. Türkiye'nin Batı İle İlişkileri
a. Avrupa Birliği:
Saadet Partisi'ne göre, Türkiye'nin Avrupa Birliği ile ilişkileri, ülkemizde, insan hakları ve demokrasi uygulamasının AB kriterlerine uygun hale getirilmesi ve bu değerlerin Avrupa ile birlikte daha da geliştirilmesi açısından önemlidir.
Bu nedenle, Türkiye - AB ilişkilerinde 1999 yılı sonunda Helsinki Belgesi ile gelinen yeni aşamayı bir fırsat olarak görmekteyiz. Ancak, Türkiye'nin Katılım Ortaklığı Belgesi'ne karşılık hazırladığı Ulusal Program'ın, özellikle siyasi kriterlerde, zamanlama ve içerik açısından beklentileri karşılamadığını düşünüyoruz. Eğer bu program revize edilmezse Türkiye'nin AB üyeliği süresi yavaşlayacaktır.
Biz Türkiye- AB ilişkilerinin devam etmesi ve Türkiye'nin makul bir sürede AB üyesi olmasının, hak ve adalete dayalı yeni bir dünyanın kuruluşuna çok önemli katkılar bulunacağına inanıyoruz. Türkiye'de Kopenhag kriterlerinin yaşama geçmesi, yani demokrasinin evrensel boyutlara ulaşması, ekonominin sağlıklı dengelere oturması, Türkiye'yi olduğu kadar dünyayı da rahatlatacaktır...
b. Türkiye - ABD İlişkileri:
NATO'da müttefikimiz olan ABD ile, yukarıda açıkladığımız ilkeler çerçevesinde, ilişkilerimizin geliştirilerek sürdürülmesini istiyoruz..."
Şimdi ben sorayım, siz cevap verin; kim kimdir?
Yarın da İncirlik'teki Amerikan atom bombalarını konuşalım dilerseniz?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019