Kapatılan DEP'in eski milletvekilleri, bölücü, PKK yandaşı Leyla Zana, Hatip Dicle, Orhan Doğan ve Selim Sadak'ın yargılanma süreci Avrupa tarafından dikkatle izleniyor.
"Avrupa eski DEP'li, bölücü Apo yandaşlarıyla bu kadar yakından neden ilgileniyor" sorusunun cevabı oldukça basit ve açık: Bu bölücülerin durumuna olan yakın ilgi, Türkiye'yi bölüp parçalamanın önemli bir basamağını teşkil ediyor. Bölücü Kürtlere ve PKK- KADEK'e bu yolla mesaj veriliyor: Arkanızdayız. Hem de sonuna kadar!
Avrupa'nın Türkiye aleyhine gelişen bütün bölücü hareketlere verdiği destek ortada. Burada anlaşılmayan bir durum yok ama AKP'nin Türkiye'ye hükümet etmeye başladığı günden bu yana Avrupa'nın DEP üzerinden Türkiye'yi tahkir ve tezyif etme noktasında "sınır tanımaz" bir küstahlığa erişmesi ciddi anlamda sorgulanmalı. Artık her önüne gelen AB'li, Türkiye'ye rahatça ve sıkılmadan hakaret edebiliyor. Hem de bizim topraklarımızda. AB'nin sıradan, ucuz, kendi toprağında itibar edilmeyen bayağı memurları bile Türkiye'ye Leyla Zana üzerinden ahkam kesip, gürleyebiliyor.
Avrupa'ya her yönden gebeliği özümsemiş Hükümetin aciz ve AB merkezli politikaları, AB'nin sıradan memurlarına Türkiye gibi köklü bir devlete hakaret etme cesaretini veriyor.
DEP davasını izlemek için Ankara'ya gelen Avrupa Parlamentosu-TBMM Karma Parlamento Komisyonu Eş Başkanı Joost Lagendjik isminde basit bir AB memuru, mahkeme heyetinin tahliye kararı vermemesinin ardından küplere biniyor. Türk yargısına ve adalet mekanizmasına hakaretler edip, ağzına geleni söylüyor. Lagendjik Ankara'nın göbeğinde, Devlet Güvenlik Mahkemesi'nin önünde bakın neler söylüyor:
"Artık Türk yargıçların ve savcılarının kendi kararlarını verme zamanı gelmiştir. Acaba onlar gelişen, değişen bir Türkiye'nin vatandaşı mı olmak istiyorlar, yoksa küçücük adacıklarında kalmak mı?"
"Küçücük adacık" ha!
DEP'lileri, bölücüleri tahliye etmeyen Türkiye "küçücük bir adacık", Apo yandaşlarını tahliye eden bir Türkiye ise "gelişen Türkiye" oluyor.
Lagendjik bununla da yetinmiyor. Türkiye Cumhuriyeti'nin Adalet ve Dışişleri Bakanlarını da uyarıyor, tehdit ediyor:
"Bu davanın Avrupa Parlamentosu için sembolik değerini gözardı edemeyiz. Dava 10 senedir sürüyor ve bu şeklide devam ederse hiçkimse Türkiye'de olumlu değişiklikler olduğuna inanmaz"
Yani "Leyla Zana, Hatip Dicle, Selim Sadak ve Orhan Doğan'ı serbest bırakmazsanız, Avrupa'yı unutun!" demeye getirmiyor, düpedüz onu diyor.
Şu an dile getirilmeyen ama Kıbrıs ve Ege'de istediklerini aldıktan sonra hiç çekinmeden dile getirecekleri yeni bir "emir" daha var:
"Ya Apo'yu serbest bırakın, ya da AB'yi unutun!"
Hükümetin başta Kıbrıs olmak üzere, birçok konuda sergilediği "aciz ve gebe" tutum, Avrupa'nın en ucuz memurlarını işte bu şekilde cesaretlendirmiş Türkiye'ye karşı. Türkiye'ye "muz cumhuriyeti" muamelesi göstermek adet haline gelmiş. Türk yargısı ise ayaklar altında.
İşine geldiği zaman "Türkiye'de yargı bağımsızlığı yok, yargıya müdahale ediliyor" mavalı okuyan Avrupa, işine gelmediği zamanlarda ise Türk yargısına müdahale etmekten geri durmuyor. Başbakan, Dışişleri ve Adalet Bakanı düzeyinde baskılar yapılarak, DEP'lilerin serbest bırakılması için tüm yollar deneniyor. Bu müdahale ve baskılar sonuç getirmeyince de, "ağızlar açılıp, gözler yumulyor".
Devlet Güvenlik mahkemesi önünde Logendjik gibi sıradan adamların bu tür açıklamalar yaptığı bir ülke, ne kadar güvendedir, ne kadar bağımsızdır?
"Avrupa eski DEP'li, bölücü Apo yandaşlarıyla bu kadar yakından neden ilgileniyor" sorusunun cevabı oldukça basit ve açık: Bu bölücülerin durumuna olan yakın ilgi, Türkiye'yi bölüp parçalamanın önemli bir basamağını teşkil ediyor. Bölücü Kürtlere ve PKK- KADEK'e bu yolla mesaj veriliyor: Arkanızdayız. Hem de sonuna kadar!
Avrupa'nın Türkiye aleyhine gelişen bütün bölücü hareketlere verdiği destek ortada. Burada anlaşılmayan bir durum yok ama AKP'nin Türkiye'ye hükümet etmeye başladığı günden bu yana Avrupa'nın DEP üzerinden Türkiye'yi tahkir ve tezyif etme noktasında "sınır tanımaz" bir küstahlığa erişmesi ciddi anlamda sorgulanmalı. Artık her önüne gelen AB'li, Türkiye'ye rahatça ve sıkılmadan hakaret edebiliyor. Hem de bizim topraklarımızda. AB'nin sıradan, ucuz, kendi toprağında itibar edilmeyen bayağı memurları bile Türkiye'ye Leyla Zana üzerinden ahkam kesip, gürleyebiliyor.
Avrupa'ya her yönden gebeliği özümsemiş Hükümetin aciz ve AB merkezli politikaları, AB'nin sıradan memurlarına Türkiye gibi köklü bir devlete hakaret etme cesaretini veriyor.
DEP davasını izlemek için Ankara'ya gelen Avrupa Parlamentosu-TBMM Karma Parlamento Komisyonu Eş Başkanı Joost Lagendjik isminde basit bir AB memuru, mahkeme heyetinin tahliye kararı vermemesinin ardından küplere biniyor. Türk yargısına ve adalet mekanizmasına hakaretler edip, ağzına geleni söylüyor. Lagendjik Ankara'nın göbeğinde, Devlet Güvenlik Mahkemesi'nin önünde bakın neler söylüyor:
"Artık Türk yargıçların ve savcılarının kendi kararlarını verme zamanı gelmiştir. Acaba onlar gelişen, değişen bir Türkiye'nin vatandaşı mı olmak istiyorlar, yoksa küçücük adacıklarında kalmak mı?"
"Küçücük adacık" ha!
DEP'lileri, bölücüleri tahliye etmeyen Türkiye "küçücük bir adacık", Apo yandaşlarını tahliye eden bir Türkiye ise "gelişen Türkiye" oluyor.
Lagendjik bununla da yetinmiyor. Türkiye Cumhuriyeti'nin Adalet ve Dışişleri Bakanlarını da uyarıyor, tehdit ediyor:
"Bu davanın Avrupa Parlamentosu için sembolik değerini gözardı edemeyiz. Dava 10 senedir sürüyor ve bu şeklide devam ederse hiçkimse Türkiye'de olumlu değişiklikler olduğuna inanmaz"
Yani "Leyla Zana, Hatip Dicle, Selim Sadak ve Orhan Doğan'ı serbest bırakmazsanız, Avrupa'yı unutun!" demeye getirmiyor, düpedüz onu diyor.
Şu an dile getirilmeyen ama Kıbrıs ve Ege'de istediklerini aldıktan sonra hiç çekinmeden dile getirecekleri yeni bir "emir" daha var:
"Ya Apo'yu serbest bırakın, ya da AB'yi unutun!"
Hükümetin başta Kıbrıs olmak üzere, birçok konuda sergilediği "aciz ve gebe" tutum, Avrupa'nın en ucuz memurlarını işte bu şekilde cesaretlendirmiş Türkiye'ye karşı. Türkiye'ye "muz cumhuriyeti" muamelesi göstermek adet haline gelmiş. Türk yargısı ise ayaklar altında.
İşine geldiği zaman "Türkiye'de yargı bağımsızlığı yok, yargıya müdahale ediliyor" mavalı okuyan Avrupa, işine gelmediği zamanlarda ise Türk yargısına müdahale etmekten geri durmuyor. Başbakan, Dışişleri ve Adalet Bakanı düzeyinde baskılar yapılarak, DEP'lilerin serbest bırakılması için tüm yollar deneniyor. Bu müdahale ve baskılar sonuç getirmeyince de, "ağızlar açılıp, gözler yumulyor".
Devlet Güvenlik mahkemesi önünde Logendjik gibi sıradan adamların bu tür açıklamalar yaptığı bir ülke, ne kadar güvendedir, ne kadar bağımsızdır?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Alperen Polat / diğer yazıları
- Sadaka sosyalizmi / 17.04.2013
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012