Size, "Dillere destan mı olmak istersiniz yoksa dile düşmek mi?" diye sorsalar ne dersiniz?
Tabi ki dillere destan olmak, herkesin istediğidir. Ama destan olmanın da bir bedeli vardır. Zaten destan olmak ile dile düşmek arasındaki çizgi de bu bedelde gizlidir.
Dile destan olmak için öyle dağları filan delmeye gerek yok. Kendini, işini bil, aşını bil, eşini bil, nereden geldiğini ve nereye gittiğini bil. Ona göre yaşa. İşte dillere destan oldun.
Bu gerekliliklerin hangisi olursa olsun birini yapmazsan veya tam aksi yönde yaparsan işte dile düştün. Ayıplandın, hor görüldün, hakir görüldün.
Çerçeveyi biraz daraltalım. "Allah (c.c) kimseyi dile düşürmesin" diye dua ederiz. Ne demek bu?
Bir yerden düşsen maddi kalıbın yaralanır, ezilir, çizilir, kırılır ya da ölürsün. Ya dile düşersen!
İşte o zaman iş kötü. Maddi kalıbın yerindedir ama manevi kalıbın, kişiliğin, onurun her an, her gün ezilir, çizilir, kırılır.
Artık kale alınmaz olursun, güvenilmez olursun. Sevgi göremezsin. En önemlisi ise bu dile düşmüşlüğün sadece kendini değil yakınlarını da derinden etkiler.
Bir de kurumların, yapıların dile düşmesi var. Son birkaç yıla bakın! Kur'an kursları, vakıf yurtları, (Atatürkçü veya dini, milli yardım) isimli dernekler vs. dile düştü.
Neden? Tabela isimleriyle, ortaya çıkan olay ve söylemlerin tam zıt oluşu nedeniyle…
Kim düşürdü bunları dile? İnsanlar. Her zamanki gibi merkez insan…
İnsan (veya insanlar) hem şahsi olarak, hem de başında oldukları, temsil ettikleri devleti, kurumları, yapıları vs. dillere destan yapabildikleri gibi dile de düşürebilirler.
Ne hazindir ki, tarihinde, inancında dillere destan adalet örnekleri olan bu milletin adaleti (yargısı) dile düştü.
Siyasetin diline düştü. Medyanın diline düştü. Başka devletlerin diline düştü. Haliyle milletin nazarında itibarını kaybetti. Bugün halkın % 70'i "yargıya güvenmiyorum" diyor.
Devleti yönetenler yeri geliyor yargıdan şikâyetçi oluyor. Muhalefet partileri şikâyetçi, sendikalar şikâyetçi, medya şikâyetçi, akademisyenler vs. hep şikâyetçi.
Mahkeme koridorlarına adım atan herkes şikâyetçi. Ben de şikâyetçiyim.
Bu kadar şikâyetin olduğu, dile düşen bir yapının kendini sorgulaması gerekir. Ama bu sorgulama yapılmıyor.
Nedenini söyleyeyim mi? Çünkü yargı sistemi anayasaya, ortaya konulan, kabul edilen kanunlara göre sorgulama, yargılama yapmıyor. Hüküm vermiyor.
Örnek verelim; iki sanatçı çıktı ve tarihi örnekler vererek asmak, sallandırmak gibi tamamen yanlış teşbihlerde bulundular.
Tak! Haklarında halkı kin ve düşmanlığa tahrik iddiasıyla soruşturma, polis eşliğinde karakola getirme, her hafta imza, yurt dışı yasağı ve tutuksuz yargılanmaya hükmedildi.
Diyeceksiniz ki, bu karar kanunlara göre verildi. Ben de onu diyorum. Sorun orada.
Bu ülkede hemen her gün Alevi vatandaşlarımıza yönelik kınayıcı, küçültücü ifadeler kullanan din kisveli misyonerler var. Hatta biri, katli vaciptir, demişti.
Kanunlarımıza göre bu söylemler halkı kin ve düşmanlığa sevk etmiyor mu?
Mustafa Kemal Atatürk bu devletin kurucusu… Sev, sevme, bu senin sorunun. Ama bu ülkede hem de insanlara yön veren kişiler alenen Atatürk aleyhine söylemler, hakaretler yapıyor, ispatı olmayan iddialar gündeme getiriyor.
Bu söylemleri ve sahiplerini görmeyen yargı mensupları Cumhurbaşkanı ve iktidar aleyhine bırak hakareti teşbihleri bile suç delili olarak gösterip, iddianameler hazırlıyor.
Gel de dile düşürme!
Bakın! Zarrab'ı, Adil Öksüz'ü, dokunulmaz olanları, arşivlerdeki 800 küsur yolsuzluk dosyalarını filan örnek vermeyeceğim.
Geçen hafta bir genç, bakkal dolabının camını kırarak 5 ekmek alıp, kaçarken yakalandı. Çıkartıldığı mahkemede tutuklandı.
Bir cani, eşini ve kaynanasını yaraladı. Mahkemece tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.
Sonuç olarak, adalet mülkün temelidir, sözü mülkünü adalet üzerine ser, olarak ortaya konuldu.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Fuhuş kökünden fahiş fiyatlar / 24.04.2024
- Arzusu millî egemenliğe dayanan Türk devleti kurmaktı / 23.04.2024
- Ekrem İmamoğlu’na açık mektup / 22.04.2024
- Erdoğan anlattığı kıssayı bile unuttu / 21.04.2024
- Devletin malı deniz, yiyen ıstakoz / 20.04.2024
- Hayber’deki 'Demir Kubbe'yi yıkan adam / 19.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -2- / 18.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -1- / 17.04.2024
- İsrail, İslam dünyasının acziyetini ispatladı / 15.04.2024
- ‘Artık demir almak günü gelmişse zamandan’ / 14.04.2024
- Arzusu millî egemenliğe dayanan Türk devleti kurmaktı / 23.04.2024
- Ekrem İmamoğlu’na açık mektup / 22.04.2024
- Erdoğan anlattığı kıssayı bile unuttu / 21.04.2024
- Devletin malı deniz, yiyen ıstakoz / 20.04.2024
- Hayber’deki 'Demir Kubbe'yi yıkan adam / 19.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -2- / 18.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -1- / 17.04.2024
- İsrail, İslam dünyasının acziyetini ispatladı / 15.04.2024
- ‘Artık demir almak günü gelmişse zamandan’ / 14.04.2024