"Peygamberleri apaçık deliller ve kitaplarla gönderdik. Ey Resulüm sana da Kur'an-ı Kerim'i insanlara açıklayasın diye gönderdik, böylece belki düşünürler" (Nahl s.16/44)
Buradaki düşünme ikazı ayetin tamamına bakıldığı zaman gayet açık ve nettir. Peygamberimizin Kur'an-ı Kerim'i anlatma, açıklama ve örnek olma gibi bir çok görevleri vardır ki bunlar birer ilahi kanundur. Zira Peygamberimizin Kur'an'da; Tebliğ (insanlara ulaştırma) Maide 5/67, Teş'ri (hüküm koyma), Haşr 59/7 Tebyin (Kur'an'ı açıklama) Nahl 16/44, Temsil (örnek olma) Ahzap 33/21 gibi ayetlerle belirtilen görevleri vardır. Tüm insanlığa ve hatta âlemlere bu öğreti ancak ve ancak sünnet iledir.
Konu sünnete gelmişken bu yazı dizisinin ilk bölümünde akıl, Kur'an ve sünnet ilişkisinde "Kur'an bize yeter" diyenlerin görüşüne binaen akıl etmekle ilgili ayetlerin hiçbirinde dini hüküm çıkarmak için akıl edin veya hüküm verin diye bir ayet olmadığından bahsetmiştik.
İkinci görüşte olanlar şu açıdan metot hatası oluşturur: Yani "tüm hadisleri kabul etme zorunluluğundan" bahisle ancak hadislerin tamamı için bunun söz konusu olmadığını söylemiştik. Zira hadisler nakledilirken usül çalışmalarına dikkat edildiği halde tarihin seyri içinde bazı hadislerin yeniden tahkik çalışmalarına TABİ TUTULMASI gerektiğinden bahsetmiştik.
Hadisin zayıflığı veya Kur'an'a uygunluğu tartışmalıyken burada hadisi kurtarmak veya hadis kitaplarını kusursuzca savunmak ciddi bir hata olur. Zira Kur'an'a uymayan "uydurma hadisler" mevzu hadisler dahi mevcuttur. Bu yüzden bütün hadislerin ve tüm hadis kitapların meşruluğunu savunmak "bize sadece Kur'an yeter" demenin önünü açmış olur ki, bu da bugünkü kavram karışıklığın sebebidir.
Yine bu konuyu savunanlar; hadis kitaplarına Kur'an gibi bozulmamış bakmasından kaynaklanan metot hatası yapmaktadırlar. Ancak günümüzde bu konuda o hadisin mevzu mu (uydurma)? Zayıf mı? Ya da sahih (doğru-güvenli) hadis mi? Mutevatir (üçten fazla ravinin farklı yer ve zamanda aynı rivayeti ettiği güçlü hadis) ya da hasen mi? Ahad hadis mi (bir kişinin rivayet ettiği)? Yoksa böyle hadislerle amel edilip edilmemesi mubah mı? çok küçük bir araştırmayla dahi olduğu belli olur.
Bu manada ölçümüz evvela elbette Kur'an'dır ancak Kur'an'ı doğru anlamanın yegane yolu da sünnettir. Bu sebeple ayetleri anlayabilmek için de o ayetin nüzul (indiriliş) sebebini bilmek yani sünnetin ne dediğini bilmek de elzemdir (mecbur).
Burada hadis ve sünnet kavramını ayırmıştık. Sünnet, sosyal hayatta kabul görmüş artık kültleşmiş zamanla toplum hayatına mal olmuş, sahih, meşhur hatta mütevatir derecesine ulaşmış rivayetlerden oluşan hadislerdir. Bu yüzden sünnet hâlâ ayaktadır. Kıyamete kadar da öyle kalacaktır.
Evet sünnet korunmuştur. Zaten öyle olmasa yeni peygamber gelmesi gerekirdi ki -haşa- "O" son peygamberdir. Ve Kur'an'ın bütünlüğü ve korunmuşluğu açısından bu muhaldir (imkansızdır). Ancak hadislerin güvenirliği konusunda ve hadis ravileri konusunda tartışma vardır ki bu gayet normaldir. Zira Sünni ekol bu konuda çok titiz davranmış büyük ve önemli çalışmalar ortaya koymuştur.
Çünkü Sünni dünyada hadis çalışmaları Ömer b. Abdulaziz döneminde hicri 3. asırda başlamasına rağmen EHL-İ BEYT dünyasında ise Hz. Peygamber hayatta iken başlamıştır. Hz. Peygamberin tüm sahabilere Kur'an ile karışmaması için benden duyduklarınızı yakın demesine rağmen Hz. Ali'ye "Ya Ali benden duyduklarını yaz" dediği için ravi zincirinde kesintisiz olan hadisler Ehl-i Beyt ekolünde mevcuttur. Buna rağmen bazı uydurma rivayetler de zamanla bu ekole sızmıştır.
Bu yüzden öncelikle, keşke "Ehl-i Beyt - Şii ve Sünni" mezheplerin ortak kabul ettikleri kaynaklardan yararlanarak çalışmalar yapılsa ve bu ütopik bir arzu olmasa. Bu hassasiyete sahip alimlerin bu konuda çalışmaları acilen gerçekleşse. Zamanın onları da kabul edeceği ve takdir edeceği çalışmalar yapılsa. Bunu dünyaya aktaracak bilim insanları yeniden yetişse ve çoğalsa.
Bunu tarihte münferit (tek başına/şahsi olarak) bazı alimler yaptılar ve elbette tarihe mal oldular. İmam Cafer gibi, Ebu Hanife gibi, İmam Şafii gibi, İmam Malik gibi ya da Ahmed b. Hanbel gibi. Hem Ehl-i Beyt yolunu esas almalarıyla, hem ilmi çalışmalarıyla, hem tefsir (müfessir) hem hadis alanında (muhaddis) hem fıkıh (fakih) alimi olmalarıyla hem pozitif ilimlere hakimiyetleriyle, hem de gönül ve irfan sahibi olma yönleriyle bunu başardılar ve nesiller tarafından kabul edildiler. Maalesef 11. asırdan sonra tasavvuf ve birkaç ilim dalı hariç 16. asırdan sonra ise hemen hemen diğer tüm ilimlerde bunu gerçekleştiremedik.
Devam edecek…
Arda Karani / diğer yazıları
- İCMA VE İCTİHAD / 26.10.2022
- Geylani okulunda Ehl-i Beyt ekolü / 10.08.2022
- Geylani Okulu / 29.07.2022
- Bir tasavvuf anatomisi / 22.07.2022
- Antroposen Çağı / 30.06.2022
- Holosen / Mavi Cennet / 09.06.2022
- Bir Deniz Masalı/ Günebakan Şiiri / 09.05.2022
- Sakız orucu bozar mı? -2- / 19.04.2022
- Sakız orucu bozar mı? -1- / 18.04.2022
- Şiir gibi / 16.04.2022
- Geylani okulunda Ehl-i Beyt ekolü / 10.08.2022
- Geylani Okulu / 29.07.2022
- Bir tasavvuf anatomisi / 22.07.2022
- Antroposen Çağı / 30.06.2022
- Holosen / Mavi Cennet / 09.06.2022
- Bir Deniz Masalı/ Günebakan Şiiri / 09.05.2022
- Sakız orucu bozar mı? -2- / 19.04.2022
- Sakız orucu bozar mı? -1- / 18.04.2022
- Şiir gibi / 16.04.2022